Geçtiğimiz hafta Amsterdam’da bu kitabın tanıtım toplantısı yapıldı. Kitap adından da anlaşılacağı üzere Hollanda’da yaşayan ve farklı alanlarda başarılı olan 40 Türk’ün öyküsünü işlemekte. Şair ve yazar Yavuz Nufel 40 kişiyle derinlemesine yapmış olduğu söyleşilerini bu kitapta birleştirmiş. Kitapta yer alan bazı isimler şöyle: Funda Müjde (sanatçı ve de Telegraaf gazetesi köşe yazarı), İlhan Akel (Hollanda Yabancılar Merkezi Müdürü), Gülay Orhan (Yılın Başarılı Göçmen Girişimcisi), Hasan ve Hatice Güney (Kutsal Ana), Hacı Karacaer (Milli Görüş Müdürü), Hatice Can Engin (Türkler için Danışma Kurulu Müdürü), İlhan Karacay (Gazeteci, Yazar), Ali İhsan Ünal (eski Delfthaven Belediye Başkanı), Cezmi Doğaner (DSDF başkanı), Adnan Dalkıran (Kulsan Vakfı Başkanı), Mehmet Hasançebi (Fly Air ve Sultan Reizen sahibi), Ferruh Başaran (Dostluk Vakfı Başkanı), Yalçın Çakır (Gazeteci), Sabri Kenan Bağcı (IOT başkanı), Dr. Halit Umar, Prof. Dr. Sevil Sarıyıldız, vd.
Tanıtım toplantısına kitapta yer alan isimlerin yanı sıra oldukça saygın ve kalabalık bir kitle katıldı. Toplantının şeref konukları arasında Yurtdışındaki Türklerden de sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet S. Aydın, T. C. Lahey Büyükelçisi Tacan ildem, T. C. Deventer Başkonsolosu Orhan Ertuğruloğlu, T. C. Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Yusuf Kalkan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez de vardı. Tanıtım toplantısına Almanya’dan Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mahmut Cebi ve Amerika’dan Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi Başkanı Cengiz Vural da katıldı.
Toplantının tarihî olmasının iki nedeni vardı. Bunlardan bir tanesi hiç şüphesiz salonu dolduran katılımcıların Hollanda Türk toplumunun farklı kesimlerinden olmasıydı. Yıllardır birbirlerine belki selam bile vermekten kaçınanlar bu toplantıda yan yana oturmakta, birbirlerine selam vermekte, tokalaşmakta, gülümsemekte ve yakınlaşmaktaydı. Bu tablo toplumumuz arasında belki çok arzu edilmesine rağmen çok az görünen ve çok nadir oluşan bir tabloydu. Bu tablo bana göre artık farklılıklar içinde bir araya gelebilmenin erdemine yaklaşılmasıdır. Bu tablo bize artık, “Türk toplumunun bireyleri ‘amaç birliğ’ doğrultusunda isterlerse bir araya gelebilirler”in bir mesajıdır. İşte bu resim, yani Hollanda Türk toplumunun ortak resmi bizi ve birçok katılımcıyı ne kadar memnun etmiştir anlatılmaz.
Diğer taraftan, bu, her ne kadar Yavuz Nufel’in kitabının tanıtım amaçlı bir toplantı olsa da, Devlet Bakanı Mehmet S. Aydın’ın yapmış olduğu konuşma da bir o kadar ön plândaydı. Toplantı sonrasında gelen telefonlardan aldığımız tepkiler, Sayın Bakanın konuşmasını, Eindhoven’dan Kaya Koçak’ın ifadesiyle, “tarihî” olarak nitelemekteydi. Bakan Aydın Hollanda’daki öykü yazdıran Türklere teşekkür etti etmesine de, gel gör ki konuşurken bir türlü his ve heyecandan kendisini alamıyordu. Zira öyküler Sayın Aydın’ı beş, on, on beş yıl önceki Hollanda’ya götürüyor ve o günkü çocukların ve gençlerin nerelere geldiklerini düşündükçe heyecanlanıyordu. Bakan Aydın’ın duygusal ortamdan kurtulması neredeyse beş on dakika sürmüştü. Artık, konu, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileriydi. Bakan Aydın bu ilişkileri üçe ayırıyor ve kendisini en çok ilgilendiren kültürel uyum yani karşılıklı kültürel tanışma üzerinde duruyordu. Karşılaştığı olaylar Bat’nın Türkiye’yi ve Türk kültürünü, ahlâkını, değerlerini ve normlarını yeterince bilmedikleriydi. Avrupa değerlerinin ya da evrensel norm ve değerlerin hiçbiri bizim kültürel değerlerimizle çatışmıyordu. Adalet bizim en önemli değerimizdi. Bizim zihniyetimizde hiçbir zaman bir millete, bir kavme bizden ayrı olduğu için “anti”lik duyulmamıştır. Bakan Aydın, Türkiye-Avrupa Birliği projesi bir medeniyetler buluşması projesidir,” diyordu. Bunun için, Türkiye’nin AB üyeliği sadece Türkiye’yi değil birçok kesimi yakından ilgilendirmektedir, bu proje global bir projedir, Türkiye’nin AB üyeliği sıradan bir üyelik değildir,” diyordu Sayın Aydın.
Amsterdam toplantısı bir taraftan 40 yılın duygu yüklü anıları diğer taraftan önümüzdeki zorlu sürecin, Türkiye-AB ilişkilerinin başlangıcını haber veriyordu. Velhasıl, Amsterdam sevgili Yavuz Nufel’in yazdığı kitabın tanıtım vesilesiyle tarihî bir toplantıya ve tarihî bir konuşmaya şahit oldu.
Türkiye-AB İlişkileri ve Sivil Toplum Kuruluşları ve Ortak Çalışma –Hollanda Örneği- (1)
Sayın bakan, vali, belediye başkanı, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve basın mensupları; sözlerime, 2004 yılına bazı atıflar yaparak başlamak istiyorum. Eğer 2004 yılı, daha doğrusu 17 Aralık 2004 tarihi Türkiye ve Avrupa Birliği için tarihi bir kararsa, ki ben de o tarihte verilen kararı “tarihi bir karar” olarak görenlerdenim, o zaman gerçekten 2004 yılı bizim için, ülkemiz ve insanlarımız için tarihi bir karar olmuştur. Aynı zamanda tarihi bir dönemeç olmuştur. Buradan hareketle, Avrupa’da hayatını sürdüren bir Türk vatandaşı olarak 2004 yılını yakından izleme imkanı buldum. Olayları ve gelişmeleri sıcağı sıcağına takip ettim. Şunu çok açık bir şekilde söyleyebilirim. 2004 yılında Türkiye, Avrupa basınında son çeyrek yüzyılın en çok ve en geniş yer verilen bir haber ve tartışma konusuydu. Bazen günlük gazetelerde Türkiye ve Türkler hakkında çıkan yazıları bir günde okuyamıyorduk. O hale gelmiştik ki bizimle ilgili haberleri okumaya yetişemiyorduk. Kaldı ki bazılarına cevaplar yazalım. Özellikle başbakan Erdoğan ve beraberindeki ekibin her hangi bir Avrupa ülkesine yaptıkları seyahat sonrası, tüm basın dikkatleri bu noktaya çekiyordu. Yıl boyu verilen diplomasi mücadelesi, ikili ilişkiler, organizasyonlar elbette ilk önce Batılı politikacıların ve yönetici kesimin Türkiye hakkındaki düşüncelerini olumlu yönde etkiliyordu. Karar vericiler, her ne kadar arkalarındaki kitlelerin duruşlarını hesap etseler de, 17 Aralık 2004 tarihinde tarihi bir karar vereceklerinin mutlaka bilincindeydiler. Ve sonuçta, uzun ve çetin pazarlıklardan sonra Türkiye ile müzakereler için bir tarih tespit edildi. Tam bu tarihi karar sonrası Hollanda gazeteleri, o zaman AB dönem başkanı da, Hollanda başbakanı Balkenende için “Balkenende Az Kalsın Ege Denizinde Boğuluyordu” diye başlık atmışlardı.
Ancak her şey rağmen karar alınmıştı. Artık Türkiye ve bizim için zorlu bir on yıl dönemi başlamıştı. Elbette bu işin bir tarafıydı. Yani resmi tarafı. Hükümetler arası, devletler arası bir ilişki, bir pazarlık ve bir karardı bu karar.
Bu işin bir de sivil tarafı vardı. 2004 yılında resmi gelişmeler yanı sıra sivil girişimlerde yapıldı. Hem Türk tarafı hem Batılı sivil toplum örgütleri Türkiye-AB ilişkileri sürecinde, özellikle 2004 yılında aktif oldular. Bazı Türk STK’lar, mesela TÜSİAD, Brüksel’de büro açtı, gelişmeleri çok yakından takip etti.
Diğer taraftan onlarca Batılı, Hollanda sivil toplum örgütü düzenledikleri seminer, sempozyum panel ve yaptıkları araştırmalarla Türkiye-AB ilişkiler sürecine kendilerince katkıda bulundular. Avrupa ülkelerinde yerleşik hayata geçen Türklerin kurmuş oldukları sivil toplum örgütleri de bu yönde etkinlikler yaptılar. Bunlardan bir tanesi Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi idi (merkezin geçen yıl Hollanda’da gerçekleştirdiği araştırmadan birazdan örnekler sunacağım).
Kısacası bir taraftan resmi girişimler diğer taraftan sivil girişimlerle geçtiğimiz yıl, oldukça önemli bir yol alındı Türkiye-AB ilişkilerinde. Ancak tüm bunlara rağmen, karar öncesi Batılı ülkelerin halkları arasında СКАЧАТЬ