Şu gerçeğin altını bir defa daha çizerek sözlerime son vermek istiyorum:
AB-Türkiye ilişkileri; Sadece hükümetler arası, bakanlıklar arası, ilgili komisyonlar arası sınırlı olmayacaktır. Karşılıklı ilişkilerde, belediyeler, ticaret odaları, sendikalar, federasyonlar, kültür kuruluşları, odalar, dernekler, vakıflar, kulüpler, kooperatifler, kısacası sivil toplumu oluşturan tüm birimler AB-Türkiye entegrasyonu sürecinde arzu ederlerse aktif olup kendi çaplarında bu uyum sürecine katkıda bulunabilirler.
Başbakanla Yapılacak Sabah Kahvaltısı…
Geçen hafta Hollanda T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırlamaya hazırlanmıştı. Sefaretimiz başta olmak üzere, sivil toplum örgütlerimiz, girişimcilerimiz, turizmcilerimiz amansız bir hazırlığın içine girmişlerdi. Program genel hatlarıyla ortaya çıkmıştı. Tam bir telaş içindeydi millet. Biz de sayın başbakanımızla bir sabah kahvaltısı yapacaktık. Bunun hazırlıkları esnasında güvenlikten sorumlu Rotterdam polisiyle tam bir yakalamaca oynadık, tabiri caizse. Olağanüstü bir güvenlik tedbiri almışlardı. Başbakan’ın Hollanda’ya gelmesine iki gün kalmıştı ki, telefonla görüştüğümüz bir güvenlik görevlisi, duydun mu, sayın Erdoğan’ın sağlık sorunları ortaya çıkmış, gelememe ihtimali var… Ben hiç oralı olmadım. Normal hazırlıklara devam ettik. Ancak aynı gün ikindi vakitlerinde Başbakan’ın Hollanda programının iptal olduğu haberi gelmişti. Artık gelen haber sayın başbakanımızı Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay temsil edecekti Hollanda’da.
Bildiğiniz gibi sayın başbakanımız Hollanda’ya Erasmus Üniversitesi’nde kendisine verilecek bir ödülü almak için gelecekti. Sağlık olsun dedik ve biz programa alınmış olan sabah kahvaltısını organize etmeye devam ettik. Sayın büyükelçimizin aynı gün Rotterdam belediye binasında Türk sivil toplum örgütü liderleri ve Türk basın mensuplarıyla bir toplantı düzenlemesinden dolayı biz sabah kahvaltısına hiçbir derneğimizi, vakfımızı veya kuruluşumuzu davet etmedik. Sadece kahvaltıyı organize eden Avrupalı Türk Demokratlar Birliği yönetim ve kurucu üyelerini ve dostlarını ayrıca kahvaltıya sponsorluk yapan Rabobank’ın önerdiği isimleri davet ettik. Kahvaltıya sağ olsunlar yüze yakın dostumuz katıldı. Bunun yanı sıra T.C. La Hey Büyükelçisi Tacan İldem, Rotterdam Başkonsolosu Ahmet Akif Oktay, Deventer Başkonsolosu Orhan Ertuğruloğlu ve Türkiye’den sayın bakanla Hollanda’ya gelen misafirlerimiz kahvaltıda sayın bakana eşlik ettiler ve bize şeref verdiler.
Ayrıca sayın başkana hazırladıkları bir dosyayı sunmak üzere gazeteci yazar İlhan Karacay’la birlikte Hollanda’daki turizmcilerimiz de kahvaltıya katılanlar arasındaydı. Diğer taraftan UETD’nin kurulduğu andan itibaren bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan, sayfalarını ve ekranları açan değerli Türk basınının temsilcileri de programı takip ettiler.
Elbette burada hatırlamakta fayda gördüğüm bir isim var ki, o da, Rabobank’ ın genel müdürü sayın Bert van Heemskerk’ti. Büyük bir özveriyle kahvaltımıza katılan Heemskerk yapmış olduğu konuşmasında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine değinerek, bu ilişkiden kendilerinin ve her iki toplumun faydalanması gerektiğini belirtti. Gayet samimi ve sıcak bir havanın estiği kahvaltıda geçen ay bu mekanda Hollanda Başbakanı Balkenende’nin ağırlandığına dikkat çekilerek, aynı mekanda Türk başbakanı da ağırlamaktan haz duyulacağı söylendi. Aynı heyecanla devlet bakanımız Beşir Atalay’ın da ağırlandığı ifade edildi. Devamla kahvaltıda Hollanda gündemi kısaca ele alındı.
Geçen ay, Hollanda’da (7 Mart) yerel seçimlerin yapılması, Türk temsilcilerin belediye meclislerine seçilmeleri, göçmenlerin seçimlerde ağırlıklarını hissettirdikleri ve siyasi katılımın gerçekleştiği üzerinde duruldu.
Aynı bilincin önümüzdeki yıl yapılacak milletvekili seçimleri başta olmak üzere eyalet ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de canlı tutulması arzu edildi.
İki hafta önce yayınlanan ve Hollanda’ da yeni bir tartışma dönemini başlatan Hollanda Kamu Politikaları Kurulu’nun (WRR) yayınladığı rapor üzerinde duruldu.
Kahvaltıda ayrıca Türk sivil örgütlerinin yeni bir çalışma metodu bulmaları ve ortak çalışma kültürünü yakalamaları üzerinde duruldu. İnsanımız için, içinde yaşadığımız ülke için, mensubiyet duyduğumuz ülke için kim veya hangi kurum faydalı bir etkinlik yapıyorsa ona destek verilmesi ifade edildi. Onlar yaptı biz de yapalım metodunun reddedilmesi gündeme geldi. Kim o işi iyi yapıyorsa orada olunmalı, o kuruma destek verilmeli ölçüsü getirildi. Örneğin, bir vakfımızın Hollanda’da Türkçe’nin yeniden okullara seçmeli ders olarak konulması mücadelesi verildiği, diğer kurumlarımızın aynı konuda bir başka mücadele başlatması yerine, yürüyen projeye destek verilmesi salık verildi.
Sadece kendi kurumlarımız değil, birçok etkinliğin ve projenin Hollandalı kurum ve kuruluşlarla birlikte ve ortaklaşa gerçekleştirilmesi zira Hollandalı kurum ve kuruluşların yıllarca elde ettikleri tecrübelerden faydalanılması söylendi.
Kahvaltıda tam bir samimi ve sıcak hava vardı. Hatta bazı katılımcılar bu samimi havanın neden diplomatik havaya bürünmemesini sorguladılar. Çünkü katılımcılar sıcak insanlardı. Hepsi samimiydiler. Türkiye’den gelen ve kahvaltıda yanımda oturan bir beyefendi salon görevlisi Mikail Güneş’i işaret ederek diyor ki, adam görevine tam inanmış, gözleri faldır faldır. Her şeyi kontrol altında tutuyor. Bu işi aşkla yapıyor. Aşkın olmadığı yerde başarı olmaz....
Hakikaten bu sözleri duyduktan sonra etrafıma baktım. Kahvaltıda görev alanların hepsi, Teslime Halıçı, Savaş Ünal, Erdoğan Yüce ve diğerleri pür dikkat misafirlere odaklanmışlar. Hepsi en ufak aksaklığı anında görüyor ve müdahale ediyorlar.
Çünkü bu arkadaşlarımız kendilerini T.C. Başbakanı’nı ağırlamakla şartlandırmışlardı. Artık ne diyelim artık bir başka ziyarette olur bu istekleri....
Millet Olarak Çok mu Duygusalız?
İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’nun düzenlemiş olduğu “AB Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” panelinde konuşmacıyım. Üzerinde konuşacağım konu: AB-Türkiye İlişkilerinde Sivil Toplum Kuruluşları Ortak Çalışmaları –Hollanda Örneği-. Konuşma metnini geçtiğimiz iki hafta süresince bu satırlarda okudunuz. Bugün sözkonusu panelden bazı izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Kısa adı ISTOP olan İzmir Sivil Toplum Örgütleri Platformu 1999 yılında 20 derneğin bir araya gelmesi ile kurulmuş ve bugün 141 sivil toplum örgütünü içine alan bir platform haline gelmiş bir sivil toplum kuruluşu özelliğini taşımaktadır. Başkanlığını СКАЧАТЬ