Siyasi Katılım. Veyis Güngör
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Siyasi Katılım - Veyis Güngör страница 32

Название: Siyasi Katılım

Автор: Veyis Güngör

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ var olmaya ve asimile olma tehlikesine karşı kendi kültür değerlerini koruyarak Hollanda toplumu ile bütünleşme eğilimindedir. Bu nedenle de dil, müzik ve gelenekler gibi kültürel değerlerin bir taraftan genç kuşaklara aktarılmasına çalışılmakta, diğer taraftan da bu değerlerin Hollanda toplumundaki baskın değerlerle çatışmadığı gösterilmeye çalışılmaktadır.

      Türk sivil kuruluşların etkinliklerinin yüzde 38,9’una Türkler, Hollandalılar ve ülkedeki diğer etnik azınlıklar katılırken, yüzde 31,5’nin etkinliklerine Türkler ve Hollandalılar katılmaktadır. Türklerden başka katılımcılara açık olan etkinlik oranları toplandığında bu oranların toplamı yüzde 70,4 olarak karşımıza çıkmaktadır.

      Son zamanlarda sıkça tartışılan konulardan entegrasyon konusunda Türk kuruluşlarının düşünceleri Hollanda basınına yansıdığından daha farklı bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Araştırmaya katılan Türk sivil toplum kuruluşlarının yüzde 94,4’ü Türklerin Hollanda toplumuna entegre olmasını desteklediklerini belirtmektedir. Entegrasyon sürecini desteklemenin gerisinde artık Türklerin Hollanda’ya yerleştikleri, Hollanda vatandaşı oldukları, çocukların bu ülkede doğup büyüdükleri ve karşılaşılan sorunların en aza indirgenmesi ve çözülebilmesi için Hollanda toplumu ile içe içe ve uyum içinde yaşanılması gerektiği gibi fikirler yer almaktadır. Entegrasyonu destekleyen kuruluşlar, çatışma ve sürtüşmenin yararı olmadığına inanmaktadır. Türklerin Hollanda toplumuna entegre olmasını desteklemeyen kuruluşların oranı ise sadece yüzde 5,6 seviyesindedir ki, bu kuruluşların bir kısmı entegrasyonu asimilasyon ve kültürel kimlik kaybı olarak yorumladıklarından dolayı bu süreci desteklemediklerini belirtmiştir.

      Türkiye-AB ilişkilerinde ise, Hollanda Türk kuruluşları şöyle düşünmekte: Araştırmaya katılan Hollanda Türk sivil toplum kuruluşlarının yüzde 88,9’u Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemekte ve bunun Türkiye açısından yararlı olacağını düşünmektedir. Türkiye’nin AB üyeliğinin Türkiye’ye zarar vereceğini düşünen ve bu nedenle üyeliği desteklemeyenlerin oranı ise sadece yüzde 3,7 olarak saptanmıştır. Yüzde 7,4’nün ise bu konuda kararsız olduğu görülmüştür.

      Türkiye-AB ilişkilerinde Avrupa Türkleri köprü mü yoksa engel mi sorusuna verilen cevaplar ise şöyle: Kuruluşların yüzde 72,2’si Avrupalı ve Hollandalı Türklerin, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde bir köprü olduğunu ve bu sürece olumlu katkılar yapabileceğini belirtmektedir. Bu görüşü savunanlar Avrupalı ve Hollandalı Türklerin artık belirli bir birikime ulaştıklarını ve yaşadıkları ülkelerde kamuoyu, medya ve karar verme mekanizmalarını etkileyebilecek bir potansiyele ulaştıklarını belirtmektedir. Avrupalı Türklerin üyelik sürecinde Türkiye’nin doğal elçiliğini yapabileceklerini ve yukarıda işaret edilen potansiyelin verimli ve aktif bir şekilde kullanılması ve mobilize edilmesi durumunda Türklerin AB ve Türkiye arasında köprü olabileceğini belirtmektedirler. Araştırmaya katılan kuruşluların yüzde 22,2’si ise Avrupalı ve Hollandalı Türklerin, Türkiye’nin AB üyeliğinde ne engel ne de köprü olabileceğini, herhangi bir etkilerinin olmayacağını ifade etmiştir. Bu veriler, Avrupalı ve Hollandalı Türklerin azımsanmayacak bir kısmının Türklerin ulaştıkları sosyal, ekonomik ve siyasal potansiyeli göremediklerini ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan, araştırmaya katılan kuruluşların sadece yüzde 5,6’sı Avrupalı ve Hollandalı Türklerin köprü olmaktan çok engel olacaklarını ve bu süreci olumsuz etkileyeceklerini belirtmiştir.

      Evet yukarıdaki alan araştırması sonuçlarında da görüleceği üzere, Türkiye-AB ilişkilerinde Avrupa Türklerinin önemli bir görevi bulunmaktadır. Türkiye-AB üyelik sürecine olumlu yönde katkıda bulunacaklardır. Artık hem Türkiye için hem Avrupa Türkleri için yepyeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin hepimize hayırlı sonuçlar getireceğine inanmaktayım.

Ekim 2004

      Avrupa Bilinci ve Din Tecrübesi

      Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği Avrupa’da din anlayışını yeniden gündeme getirdi. Daha doğrusu Avrupa’da din tartışmasını gündeme taşıyan son gelişmelerden biri oldu. 11 Eylül’le başlayan özellikle islam ve müslümanlar üzerine yoğunlaşan tartışma, Madrid olayları ve Theo van Gogh cinayetiyle zaten ayyuka çıkmıştı. Tartışmaların merkezinde mülümanlar bulunurken, genel anlamda din anlayışı zihinleri karıştırmaya devam ediyordu.

      Avrupalı yazarlar, düşünürler bu konuda birbirinden ilginç görüşlerini ve yorumlamalarını açıklamaya devam ediyorlar. Bunlardan bir tanesi de ‘Die Zeit’ gazetesi redaktörü Jan Ross. Ross Avrupa’nın günümüzde islam’la konfrontasyonunu tarihe, geleneğe ve kimlik problemine göndermeler yaparak açıklamaya çalışıyor.

      Jan Ross son yılların en ateşli tartışmalarından ‘baş örtüşü yasağı tartışmaları’nı örnek göstererek şunları söylüyor.

      Mesela başörtüsü meselesiyle birlikte Avrupa’nın değişik ülkelerinde din ve devlet arasındaki ilişkiler bile tartışma gündemine gelmiş ve bu konuda yani din ve devlet işlerinin birbirinden kesinlikle ayrı olduğu noktasında batılılar arasında da düşünce farklılığı ortaya çıkmıştır. Başörtü yasağının annesi olarak bilinen, Baden-Württembergense’li Annette Schaven’a göre başörtü tartışması sınırları aşan siyasi-dini bir tartışma olmuş ve ‘Avrupa’da Hakim Kültür’ tartışmasını başlatmıştır.

      Aynı tartışma, istisnalar hariç, Avrupa’da farklı dinler arasındaki dayanışmayı beraberinde getirmiştir. Tartışmalar Kilise ile Caminin birbirinden pekte uzak olmadıklarını göstermiştir.

      Jan Ross diğer taraftan, Avrupa’nın islam meselesinde dini tolerans sınavından geçtiğini düşünmek nayiflik olduğunu söylerken, meselenin siyasi bir mesele olduğuna dikkat çekmektedir.

      Diğer taraftan bazı optimistlerin ‘Euro-Islam’ı ümit ettiklerini belirten Ross, Euro-Islam’ın güya Arab ve Anadolu kültürü etkisinden kurtulacağının varsayılmakta.

      Avrupa’nın islam’la ilişkisi bir kimlik meselesidir. Bu mesele yüzyıllardır boyu devam edegelmiştir. Haçlı seferleri, Endülüs’de müslümanlarla yapılan meydan savaşları, Osmanlının Viyana’ya dayanması hep bu ilişkinin bir parçası olmuştur. Böyle bir geçmişe sahip Avrupalı Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınmasıyla Avrupa Birliğinin hala Avrupa Birliği olduğunun korkosunu yaşamaktadır. Kreuzberg hala Almanya’nın Kreuzberg’i mi olacak yoksa Kreuzberg küçük İstanbul mu olacak endişeleri yaşamaktadır.

      Avrupa düşünce tarihinde farklı gelişmeler yaşandı. Bunlardan bazıları: meşhur Otuz yıl savaşları, feodalisme karşı koyuş’tur. Diğer taraftan aynı gelenekte özgürlük kiliseye karşı mücadeleyle elde edildi. Kiliseye karşı girişilen mücadele sonunda Avrupalı kafalarda din ‘tarihi suçlu’ olarak yer etmiştir.

      Bugün yeni dine ve mensuplarına karşı takınılan tavrın temellerinde bunu aramak yani kollektif hafızayı ve ‘tarihi suçlu’yu aramak gerekir diyor Jan Ross.

      Bu tecrübenin sadece Avrupa’ya ait olduğunu, Amerika’da böyle bir mücadelenin yaşanmadığını ve bu tecrübenin diğer medeniyetlere zor anlatılacağının altını çizen Ross, Fransız laiklerin işlerinin bir hayli zor olduğunu düşünmekte.

      Avrupa’nın islam’la karşılaşması ‘tarihi suçlu’ ortak hafızasını СКАЧАТЬ