Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 8

Название: Abay Yolu 2. Cilt

Автор: Muhtar Auezov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ efendim Dilda’n kim? Sen ne diyorsun?

      Mekiş, Abay’ı çok rahatsız eden sözünden mahcup oldu. Huzursuzlanarak güldü:

      – Eyvah eyvah! Sözüm sana törpü gibi dokundu efendim! Biçare Dilda’nın ne günahı var ki?

      – Doğru Dilda’nın günahı yok. Fakat benim de onu arzulatan hayal şarkısı söyleyecek takatim yok. Dört evlat doğuran Dilda’yı söyleyişin nedir?

      – E-e! Suçu sana evlat doğurması mı?

      – Suçu yok. Bilakis evlatları güzel! O çocuklarımın anası. Anamla babamın bulduğu yoldaşım. Hepsi bu kadar işte! Ama alevli yürek, ihtiraslı dostluk dersen, bunların tamamı sönmüş onun gövdesinde. Olduğu zamanlarda da o kadar parıldayan bir kandil yoktu ya, dedi. Bundan fazlasını konuşmak istemeyen Abay susuverdi.

      Bu konuşmalardan sonra içinde bulundukları fayton şehirden ilk çıkışlarındaki kalıbına geri döndü, sohbetsiz olarak gitmeye devam etti…

      Uzun salınımlı kalabalık bir göç gibi tozutarak art arda giden süvariler arabaların hemen peşinden geliyorlardı. Bunlar üçer dörder, beşer altışar kişilik gruplar hâlinde toplaşan kendi boyunun insanları ile şehir sakinleri idi.

      Bu atlılar topluluğunun orta yerinde Takejan vardı. Onun yanındaki dört kişi molla Ğabithan, Cumağul ve Erbol ile hizmetçi yiğitlerden biri olan Doskan idi.

      Takejan babasının durumu hususunda şehirde de yol boyunda da içten içe kaygılanarak yaşasa bile ümitvâr genç gönlü güvenilir desteğini bulmuş gibiydi. Hâlâ sağlıklı ve kuvvetli olan babası “sağ salim döner” şeklinde inancı vardı. Abay’ın söylediği yol zorluklarını o kadar derinlemesine düşünmüş değildi. Şehirden çıkınca biraz şüphelenerek molla Ğabithan’dan sorduğunda, hayatı boyunca alabildiğine güvenilirlikle baktığı iyi niyetli Ğabithan hiçbir kaygı hissettirmemişti ona.

      Beri tarafı çöl olsa da Kazakların arasında seyahat edecekti, öte tarafı ise gerçek Müslüman olan din kardeşlerinin ülkeleriydi. Onlar, kendileri de hacılık seyahatine çok giderlerdi ve yardımlarını esirgemezlerdi… Bu mahiyetteki sözler Takejan’ı çok sevindirdi.

      Bu sıralarda kilo alarak şişmanlamaya başlayan ve delikanlı ağabeyi çağına gelen Takejan şakacı ve güleç bir insandı. Özellikle yakınındaki bir kişiyi diline dolayıp sataşmadan, alaya alıp dalga geçmeden kursağına bir lokma yemek girmezdi. Karşılaşıp birlikte seyahat edecek olsalar daima dalga geçtiği kişi, özellikle yine bu molla Ğabithan olurdu…

      Takejan, aksanı ilginç ve saflığı Nasreddin Hoca gibi olan Ğabithan hakkında nice alaycı mevzular yaymıştı halk arasında. Bu mevzular çoğunlukla Ğabithan’ın Kazak dilini kendi diliyle karıştırmasından kaynaklanan ve Kazak diline ters düşen, hoyrat anlamlara da çekilebilen abeslikleriyle ilgiliydi.

      Son dönemde Takejan’ın Ğabithan hakkında diline doladığı en yeni mevzu şöyleydi: Takejan bu kış bir gün Ğabithan’ın evine gelmiş. O geldikten kısa bir süre sonra da Ğabithan’ın küçük kızı koşarak içeri girmiş. Kızın yüzü yıkanmamış, gömleği kirli, üstü başı pismiş. Onu görünce üzülen Ğabithan kızına bakarak: “Hey Allah’ım! Kızım Fatma, ne oldu sana? Aygır mı tepti yoksa” demiş diye konuşuluyordu.

      Takejan’ın bu rivayeti, Kunanbay’ın peşine takılarak şehre gelen gençlerin ağzına uzun süre pelesenk olmuştu…

      Takejan mollanın saflığını bazen kendisinin ufak tefek uygunsuz işlerinde de kullanıyordu. Bundan iki gün önce Tinibek’in konukevinde kalan kalabalık halk arasında Takejan’ın kamçısı kaybolmuştu. Darkan ile Cumağul’a evin sağını solunu arattıran ve bulunmayınca bütün konukların kamçılarını bir araya toplattıran Takejan, önünde yığılı kamçılara bakarken içlerinde olağanüstü güzel sarı ala bir kamçı görmüş. Sordurduğunda bunun Ğabithan’ın kamçısı olduğu ortaya çıkmış… Esasında Ğabithan kamçı, kemer, kın, bıçak gibi küçük eşyalara çok özenen ve herhangi bir yerde gördüğü görkemli ve güzel olanlarına sahip olmak isteyen biriydi. Nasıl ederse eder, beğendiği eşyaya benzer bir tanesine sahip olmadan rahat edemezdi.

      Takejan önünde duran diğer kamçıları odasının eşiğine doğru atmış ve sarı ala kamçıyı eline alarak kıs kıs gülmüş:

      – Bu benim kamçım olacak, demiş. Cumağul kuşku duyarak:

      – Oy vay Takejan! Ğabithan vermez. Sevdiği eşyasına kızı gibi düşkündür bilirsin, nasıl versin, demiş. Takejan buna kulak asmamış.

      – Sesini çıkarma, isteyip te alacağımı mı sanıyorsun? Çalacağım, deyince Cumağul da Darkan da karşı çıkamamış, kıs kıs gülüşmüşler.

      Cumağul, o arada, Takejan’ın emri üzerine kamçının askı ipini değiştirmiş, parlak deriden yeni bir askı ipi takarak başka bir odaya götürüp saklamıştı.

      Ğabithan bu arada geçen iki gün boyunca bütün konukların huzurunu kaçırmış, kamçısını aramış, iyice bitkin düşse de bir ipucu bulamamış ve dermanı tükenmişti. O huzursuz bir hâletiruhiye içinde kamçısını ararken ve dizini döverek kendi kendine üzülürken Takejan hiç oralı olmamış, ses çıkarmadan oturuvermişti…

      İşte Takejan’ın o kamçıyı eline alarak dışarı çıktığı ilk gün, bugündü.

      Takejan bugünkü yol boyunca uzun süredir Ğabithan’la birlikte at biniyor olsa da özellikle mollanın sağ tarafında bulunmaya dikkat ediyor ve kamçısını göstermiyordu. Ğabithan at binerken kamçı bulamamıştı. Kamçısız olarak Kunanbay’ın ardından at sürerlerken bir ara Takejan’ın elindeki kamçıya gözü takılan Ğabithan atının dizginlerini çekerek birdenbire durduruverdi:

      – Oy Takejan! Minim kamşımnı sin aldın mı? Bu ne hıyanet, diyerek bir rezillik görmüş gibi baktı.

      Takejan hiç utanıp sıkılmadı:

      – Bırakınız molla! Kamçı benimki, dikkatli konuşunuz, dedi. Mollanın yüzüne şaşkın bir kişi gibi bakarken özellikle kibarca konuşmuştu. Şimdi kamçısını sergiye çıkarmış gibi boylu boyunca atının yelesinin üzerinde tutuyordu. Ğabithan ise iki kat afallamış olarak bir kamçıya bir Takejan’a bakıyordu. Örümü, sapı, sarı başı… Sapına işlenen bakır işlemeleri… Hepsi de kendi kamçısı ile tıpatıp aynıydı. Şüphe yoktu. Takejan’a kızarak fırçalayacak oldu. Çünkü onun yaşı daha büyüktü. Patavatsız Takejan’a bazen sert çıkışırdı:

      – Üyy, ahmak! Bak hele minim kamşımnı çalmışsın, diyerek elini kamçıya uzattı. Takejan karşı koymadı. Bilakis kamçıyı kendisi uzattı mollaya:

      – Molla, kızmadan önce iyi anlayınız. Kamçı benim, iyice bakınız. Bütün özellikleri sizin kamçınız gibiyse “gözüm gördü, imanım kâmil” deyip alınız. Ama sizinki ile aynı değilse şuradaki kalabalık önünde hainlikle suçlamayınız, dedi.

      Ğabithan kamçıya yapıştı ve her yerini tekrar tekrar koklar СКАЧАТЬ