– Hayatım boyunca garezini benden esirgemeyen belalı düşmanım! Sen miydin, kan bürüyen gözlerini dikerek arkamı kollayan felaketim?
– Kuneke! Ben belanın başı değilim. Sadece beladan koruyan bir baş idim!
– Eskiden tüfeğin gezini bana doğrultan da sen değil miydin?
– Nişan alsam da ateş etmiş değilim… Günahsızımın boynuna halat takıp darağacına asan karşımda diri dolaşıyor ya, diyen Darkembay sert bir nefes aldı. Keskin bakışlarını hâlâ Kunanbay’ın yüzünden çevirmemişti.
Kunanbay ne kadar kahırlı, ne kadar zehirli olsa da böylesi bir ithamdan alabildiğine korkmuş, beti benzi kaçmış, titremeye başlamıştı.
– O zaman vurmadıysan, bugün vurdun işte! Bu, benim mezarıma sıktığın kurşun oldu, dedikten sonra “daha ne duruyorsun, buna tahammül ediyorsun” der gibi birden bire Maybasar’a döndü. Çaresizliğini anlayarak “bu herif yakama yapıştı yahu, deyiverdi. Maybasar aynı anda sert bir hamleyle Kunanbay ile Darkembay’ın arasına daldı, kaynarcasına kinlenerek müdahale etti. Çok fena küfür ettiği Darkembay’ı uğurlayıcı topluluğun görmeyeceği şekilde zulalayarak gövdesinden yumrukladı:
– Kapat çeneni, dedikten sonra, konuşmasını sona erdirmek için kısık sesle “artık sesini çıkarırsan sakalından tutar, oğlak gibi keserim seni” dedi.
Kunanbay geri dönerken Takejan ve Maybasar iki kolundan tuttukları Darkembay’ı olduğu yerde alıkoydu. Darkembay’ın yumruklandığını gören Darmen avaz avaz ağlamaya başladı:
– Günahım boynuna… Günahım boynuna, diyerek ağlıyordu.
Darkembay iki sağlam yiğidin baskısı altında olsa da son sözünü Kunanbay’ın ardından sertçe söyledi:
– Dün kudretini Ağa Sultan olarak yürütüyordun. Şimdi Hacı Kunanbay olarak yürütmek için gidiyormuşsun. Anladım, bu Allah yolu değil… Yine yas tutturan Kunanbay yolundan gidiyormuşsun. Öldürt, dalat beni eniklerine, dedi.
Maybasar ile Takejan, ikisi iki taraftan boğuk sesle konuşarak Darkembay’a:
– Kes sesini, nesepsiz, diyor ve o arada nefes nefese pençeleyip didikliyorlardı.
O anda onların yanına kadar gelmiş olan Abay, ağabeyi ile amcasının Darkembay’ın yakasına yapışmış olan ellerini yolarcasına çekti ve sertçe itekleyiverdi:
– Allah’ın belaları, arsızlar! Çekin ellerinizi, deyiverdi.
Desteksiz kalınca sırtüstü düştüğü yerden Abay’a bakan Darkembay, onun yüzünün bomboz olduğunu, iki gözüne kan dolduğunu, Takejan ile Maybasar’ı yarıp geçercesine ateş savurduğunu gördü.
Abay:
– Müdahale etmeyin, arsızlar! Bunun talebi, babamın Allah huzurunda cevap vereceği sorunun kendisi. Ne sandınız, ne düşündünüz siz! Basiretsiz utanmazlar! Mekke’ye giderken de “böyle günahlarım var” diye düşündüğü için gitmiyor mu, dedi ve Maybasar ile Takejan’ın konuşmasına fırsat tanımadı. O anda yüzünü Darkembay’a döndü ve şefkatli bir ses tonuyla.
– Darkembay! Söylemesen olmazdı tabii. Bununla ilgili yürek acın olunca, çetin yerde dile getirsen de ayıplayamıyorum. Babam için ben borçluyum. Beddua etmeden, burada beklemeden dönüver ziyalım. Sözün bana yetti. Etimi bırak, kemiğimden geçti. Git şimdi, gidin hadi, dedi. Darkembay’ı öperek ayağa kaldırdı, cebinden çıkardığı yüz somu5 Darmen’e verdi, bahçenin arka kapısına doğru yönlendirdi…
Kunanbay uzun süre ses çıkaramadı. Birbirine sokularak bahçeden uzaklaşmakta olan Darkembay ile Darmen’in arkasından bakarken içinden fısıldayarak tövbe eden biri gibi olduğu yerde kalakalmıştı. Bu arada Izğuttı ve Uljan Kunanbay’ın yanına yaklaştı, yola çıkma vaktinin geldiğini hatırlattı. Kendine gelen Kunanbay bahçedeki kişilerle aceleci bir şekilde çabuk çabuk vedalaştı ve faytona bindi. Izğuttı ile Uljan da faytona binip onun yanına oturdu. Akrabalarıyla birlikte Uljan da kocasını belirli bir yere kadar götürüp uğurlayacaktı…
Al donlu üç atın koşulduğu şık fayton zengin evin geniş kapısından tıkırdayarak, şıngırdayarak akarcasına çıkarken onları uğurlamak amacıyla başka faytonlara ve atlara binmiş olarak peşlerine takılan insanların sayısı hiç de az değildi. Kunanbay’ın faytonunun ardından iki fayton daha çıktı yola. Onların birine Mekiş ile Abay binmişti. Diğerine ise Tinibek ile baybişesi. Böylesine bol sürücüsü olan faytonlar ve atlılar sokağı doldurup yüksek sesle konuşa konuşa tozutarak giderlerken küçücük şehrin kadını erkeği, çoluğu çocuğu koşturarak kapı önlerine yahut pencere diplerine yığılmış, uzun süre dağılmadan hacca giden yolcuları uğurlayanların arkalarından bakmışlardı. Bu şehirde, bugün, kimin seyahate çıktığını ve nereye gittiğini bilmeyen kimse yok gibiydi.
Salınımı uzun süren topluluğun en önünden hızlı bir şekilde giden Kunanbay’ın faytonu kısa bir süre içinde şehrin dışına çıktı, batıya doğru uzanan toprak yola düştü.
Süvarilerin tamamı yele uçuşturuyor, bir toplaşıp bir dağılarak hemen peşlerinden geliyordu.
Kunanbay dönüp arkasına bakmıyordu. En azından bir duraklık mesafe sonrasında bütün akrabalarla tekrar bir araya geleceğini ve hepsiyle vedalaşacağını biliyordu.
Darkembay’dan ayrıldıktan sonra uzun süre ses çıkaramamış, surat asıp kaş çatarak oturup kalmıştı. “Duruluğumu bulandırdı, duruluğumu bulandırdı efendim” diye düşünüyordu. Bazen, çukurda biriken durgun bir suya atılan keseğin oluşturduğu dalgaları ve o suda oluşan bulanıklığı hayal ediyor, gözünün önüne getiriyordu. Gidişiyle ilgili düşünceleri ve önceden kararlaştırdığı mizacı bu sabahki tavrı ve sözlerindeki gibiydi… Sofuca sözler söyleyip tavırlar takınarak geride kalan halkı kendi yolculuğuna hayır dua ettirecek, arkasında bırakarak yoluna gidecekti. Darkembay, fırtına gibi eserek bütün bunları silip süpürmüş, onu bu hayattan kovarak çıkarmış, fırlatarak dışarı atmış, tek başına bırakmıştı sanki.
Bundan dolayı öfkeden kudurarak uzun süre ses çıkarmadan oturmuş, nihayet kendisini zorlukla toparlamıştı. Artık hiç değilse Uljan’la helalleşip, gönlünü alarak gidecekti.
Mırzahan’a atları yavaşlatmadan sürmeye devam etmesini söyledi ve Uljan’a döndü. Hâlden anlayan ve duygusal bir adam olan Izğuttı o anda sürücüye doğru kaydı, Kunanbay ile Uljan’ı son konuşmalarında yüz yüze ve baş başa bıraktı. Kendisi Mırzahan ile yolun gidişi ve dönüşleri hususundaki tahminlerini konuşmaya başladı. İlkbaharın ilk günleri idi. Bu bölgede yeşilliklerin aheste bir şekilde yeni yeni bitmeye başladığından, kış soğuğunun da tam olarak geçmediğinden dem vuruyordu.
Kunanbay bütün vücuduyla Uljan’a doğru döndü, yüzüne bakarak konuştu:
– Baybişe, sadece ev arkadaşım СКАЧАТЬ
5
Som: O devirdeki para birimi, akçe.