Gülsüm. Roza Tufitullova
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gülsüm - Roza Tufitullova страница 8

Название: Gülsüm

Автор: Roza Tufitullova

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-15-7

isbn:

СКАЧАТЬ Kızın Fransızcasına laf edilecek gibi değildi.

      Seslerinin kendine özgü yankısı, melodik söylenişinden dolayı özellikle severek öğrenmiş bu dili Gülsüm. Fransızcayı onlara bütün Petersburg’da tanınmış Lyarond Hoca öğretmişti. Almanya’dan gelip Alman dilini okutan Profesör Kleynber de tanınmışlardandı.

      – Siz Kazan kızı mısınız, matmazel, diye sordu Fatih Bey. O, memnuniyetle gülümseyip Tatarca’ya geçmişti.

      – Çistay’danım ben, Mişer kızıyım.

      – Durun hele, Çiştay’ın ünlü şeyhi Muhammed Zakir Kamalov hazretlerinin kızı mısınız yoksa?

      – Ta kendisi!

      – Hangisi?

      – En küçüğü, Gülsüm’üm ben.

      – Maşallah! İşte görüştük! Ben Çistay’a gelmeyeli çok uzun yıllar oldu…

      – Siz “Komedi Çistay’da” eserinin yazarısınız. Sizi Çistay’da iyi tanıyorlar.

      Kerimî, rahatlayıp güldü: “Epey tanınacak olay oldu ama onların çoğu henüz yazılmadı” diyerek Ümmü Gülsüm’ün gözünü boyamaya çalıştı ve “gülümsemesi ne kadar gizemli ve kederli” deyip, kendisine hayran olarak onu gönül defterine yazdı.

      Kızlar gönüllerince gemiye yerleştikleri sırada Fatih Kerimî, Çistay’ı, Gülsümlerin ailesini tek tek aklından geçiriyordu. Muhammed Zakir Gabdilvahab oğlu, Rusya çapında meşhur şeyh, önemli eğitimci ve II. Lonca tüccarıdır. 1882 yılında Çistay’da kendi parası ile medrese yaptırmıştı. İki cami onarıp ömür boyu imamlık yaptı. Rızaeddin Fahreddin, Ayaz İshakî… ve Fatih Kerimî’nin kendisi de orada okumuştu. Ailedeki sekiz kız ve anne babanın gururu olan İbrahim, bugünkü gibi hatırındaydı.

      Mükemmel derecede terbiye ve ilim alarak yetişmeleri harikulade. Arap, Fars, Türk, Tatar ve Batı klasiklerinin toplandığı zengin kütüphaneleri de dünyalara bedeldi! Halk doğrusunu söylüyor: “Yuvasında ne görürse, uçtuğunda o olur”. İbrahim de ilk eğitimini babasının medresesinde aldı. Ondan sonra Kahire’de Şark dünyasının en tanınmış El Ezher Üniversitesinde okudu. Musa Bigiyev ile dostlukları da o yıllardan geliyordu. İşte şimdi İbrahim’in sevgili kardeşi Esma ile büyük Tatar aydını Musa Bigiyev’in evlenmeleri talih değil de nedir?

      İbrahim için kız kardeşleri, gözü gibi kıymetliydir. Onlar, her zaman sevgili ağabeylerinin kanatları altındadır. Şemsi Nisa, Hetime, Gülsüm ve yine eğitim alanında tanınmış isimleri olacak Çistay’ın başka birkaç kızını da İbrahim kendisi okutuyordu.

      “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” derler ya. Bu kavuşma, yazarın gönlünü ansızın kanatlandırıp Çistay’ı kuşatıp, gençliğinde seyahat ettirip döndürdü. Bak hele sen, deniz gibi farklı yönlere serilmiş Çulman da, onun kıyılarını ara sıra okşayan dalgaları da, martıların durmadan uçup oynamaları da canlandı diyorsun. Eskiden Cistav’ın üstünde, göz alıcı yıldızlı gökyüzünde tam yıldız kaydığında kabul olacağına inanılan, dilek ve hayallerin parlak görünümleri yoktu elbette.

      Hesaplasan, görünüşe göre, yirmi yıldan fazla zaman geçmişti. “Kamaliye”13 medresesinden kovulsa da Fatih, o yıllara, o aileye çok minnettardı. İşte dünya ne garip, İbrahim’in gözünden sakındığı küçük, nazlı kardeşi, güzel matmazel savaş meydanına gidiyordu.

      İnşallah Fatih, kızlar için elinden geleni yapar.

      Fatih Kerimî, yurtdışında gezip çok şey öğrenmiş, saygın, asil bir aydındı. Tatarların tanınmış zenginlerinden olan arkadaşı Şakir Remiyev14 Bey ile birlikte, tercüman ve gazeteci olarak beş ay süren sadece “Avrupa Seyahati” bile çok önemliydi: Moskova, Petersburg, Berlin, Brüksel, Paris, Nisa, Monte Carlo, Milan, Viyana, Budapeşte, İstanbul. Her biri şehir hakkında geniş ölçekli, resim ve tasvirli, çok yönlü yazılarla Tatar dünyasını dalgalandıran şahıs. İstanbul’a giden vapur kalkmadan önce, konuşup görüşmek için vakit yeterliydi. Yazar, kızlara Türkiye’nin nasıl bir memleket olduğunu, örfünü âdetini, en önemli hassasiyetini kısa ama akılda kalacak şekilde anlatmaya çalıştı. Söz bazen, Türk ya da Fransız edebiyatına gelince de Gülsüm’ün onların edebiyatını tanıyor olması yazarı tekrar tekrar şaşırttı. “Bunlar bizim Tatar kızları mı ?” der gibi Kerimî, sürekli kıza şaşkınlık ve hayranlıkla baktı.

      Kızların Avrupaî tarzda kıyafetleri ve birbirlerine karşı davranışları da onun kalbini gurur hissiyle kaplıyordu. Ama bakıldığında, Türkiye’ye gidenlerin hepsi de imam çocuklarıydı. Dinini, imanını koruyarak kolları yeniliğe sıvamak ve bu sonsuz karmaşık dünyayı anlamaya çalışmak. Bunların hiçbiri kolay olmayacaktı. Evet, yıllar önce o da ilk kez denizleri aşıp İstanbul’a gitmişti. İstanbul’a iner inmez limandan dosdoğru ünlü yazar Ahmet Mithat’ı aramıştı. Delikanlı, Çistay’ın Kamaliye Medresesinde okurken ona sürekli mektuplar yazardı. Ne garip, yazar da onların her birine cevap verirdi. İstanbul’a geldiğinde ise bu öğrenciyi evinde akrabası gibi misafir etti. Ahmet Mithat Efendi, okuma arzusuyla dolup taşan Fatih’i İstanbul’un en tanınmış çocuklarının okuduğu Mülkiye Mektebine yerleştirdi. Nezaket, yabancı dillere ve Türkiye’ye saygı, sevgi nereden gelir! O burada edebiyat işini de sürdürüyordu. Şimdi burada onun arkadaşları fikirdaşları yaşıyor. O, bu kez Türkiye’ye Vakıt Gazetesi için makaleler hazırlamak niyetiyle geliyordu. Daha doğrusu, bir zamanlar kendisini yetiştiren memleketin yenilme sebeplerini açıklamak, ona destek olmak ve içinde bulunduğu bu ağır durumu paylaşmak için geliyordu. Ama bu dönem yalnız Türkiye’nin kaderinde değil, belki de Tatarlar da dâhil, bütün Türk halklarının kaderini belirleyen tarihî bir devirdi.

      Gazeteci, filozof, siyasetçi, yazar Fatih Kerimî’yi15 kadın özgürlüğü, geleceğin yetenekli annelerinin kaderi; iktisadî, askerî, siyasi meseleler kadar hatta onlardan daha fazla ilgilendiriyor. Bu nedenle de o, bu cesur Tatar kızlarını gözünün önünde ayırmamaya çalışıyordu.

      …Şimdilik… Şimdilik yol. Karadeniz akşamı. Gülsüm, gönülden dualar okuyup dilekler diliyordu: “Allah’ım, Ya Rabbi, sağ salim varıp, sağlıkla dönmeyi nasip et!” Yok, yok karanlıkta aklından kötü düşünceler geçiyor. Tukay’ın söylediğine göre:

      Gökte ne olmaz, dersen, o uçsuz bucaksız gök!

      Ey, ey aziz Tukay’ım, sadece sen iyi ol. Bahane çıktı: Gülsüm’ün yanaklarından dizi dizi yaşlar süzüldü. “Ah, gönül şairini alıp Kırımlara götürüp iyileştirecekti… Gülsüm yine son görüşmelerini gözünün önüne getirdi. Lütfen sonuncu olmasın! O, şaire iğne ucu kadar bile kızgın veya öfkeli değildi. Tukay gibi biri, kızların ellerinden tutup Kırım’a gider mi hiç! Gülsüm’ün yanaklarını yine dizi dizi sıcak yaşlar yıkadı. İyi ki sen varsın Tukay! İyi ki gönül yandığında, sevgiye susayınca, özleyince “söyleyip söyleşmek” için sen ve bağrında saklanan şiirlerin var.

      Gülsüm yavaşça kabin kapısını açarak güverteye çıktı. Yüzüne hemen soğuk Karadeniz rüzgârı, СКАЧАТЬ



<p>13</p>

Şeyh Muhammed Zakir, şakirtken gizlice Rus dilini öğrenmek ve “tercüman” gazetesini düzenli okumak için medreseden çıkardı.

<p>14</p>

Zakir, Şakir Remiyevler, Ural bölgesindeki altın madenlerinin sahibidir. “Vakıt” gazetesi ve “Şura dergilerinin yayıncılarıdır.

<p>15</p>

Kerimi F. Biografiyesǐ hem hǐzmetlerǐnnen ürnekler (Tözüçǐsǐ: Mesgud Gaynetdin). Kazan: “İman” Neşr, 1432/2011.