Tukay’ın yüzünün birden değiştiğini gören kız sustu.
Bu okumuş zengin kızlar da adet haline getirmişlerdi. “Efendim” diye diye can sıktıkları yetmezmiş gibi birbirleriyle yarışıp beni tedavi ettirmek istiyorlar, deyip şair gayrî ihtiyarî yumruğunu sıktı. Ardından yine sert görünmeye çalışarak, sözlerine devam etti:
– Boşuna endişeleniyorsunuz hanımefendi. Bana Kırım da, İsviçre ile Finlandiya da lazım değil. Dün beni Petersburg’un en ünlü doktoruna gösterdiler. O hastalığımın geçici olduğunu söyledi.
– Bu habere ziyadesiyle sevindim. Yalnız benim buraya gelmem sizi pek memnun etmedi, deyip Ümmü Gülsüm yerinden kalktı.
Tukay “Kara gecelerin beyaz meleği, teşekkür ederim, gerisini söyleme, gerekmez, hoşça kal!” demek istedi. Ama onları söylemek nerde! O sözler dilinin ucunda kaldı.
Ümmü Gülsüm yine samimiyetini kanıtlamayı düşündü:
– Tukay Bey, söyleyeceklerim sizi canından çok seven, şiirlerinizi duaya denk gören temiz kalpli kızlarla ilgilidir. Siz onlardan yüz çeviriyorsunuz. Denize sırt çevirmeniz de şaşırtıcı. Ancak deniz size ne kadar çok ilham verirdi.
Tukay’ın gözünde zehirli kıvılcımlar gören Gülsüm, yine susmak zorunda kaldı.
– Hanımefendi, Allah size Rusya’nın başkentinde eğitim alma fırsatını hasta şairin yanında oturmanız için vermemiştir diye düşünüyorum. Sizin gibi bilim ateşiyle yanan kızlarımızı ben başka duygu ve düşüncelerle yanıyorlar diye düşünsem de sizin genellikle ufak tefek meselelerle ilgilendiğiniz ortaya çıkıyor. Milletimizin büyük değişimlerin arifesinde olduğunu az çok tahmin ediyorsunuzdur, değil mi? Şimdi halkımıza hizmet için çok fedakâr kadın ve erkek öğretmenler gerekiyor.
– Kusura bakmayın, dedi kız, duyulur duyulmaz bir sesle. Ne derseniz deyin size yardım etmeye çalışmayı ufak tefek bir iş olarak görmüyorum. Sernovodski’den size arkadaşınız Fatih Emirhan Bey vasıtasıyla yolladığım mektubumda öğretmen olduğumu ve nasıl bir öğretmen olmaya çalıştığımı açıkça yazmıştım. Öğretmen olmak benim de en kutsal hayalim.
Kızın bu sözlerinden sonra kendini aşırı gergin hisseden Tukay, ona gözlerini dikip baktı. Ümmü Gülsüm’ün yanaklarından süzülen gözyaşları onu derin bir çaresizliğe sürükledi. İçten içe, kendi kendini azarlamaya da, haklı çıkarmaya da vakit kalmadan, kapı çalındı.
– Giriniz, dedi şair, kendi sesini tanımayışına şaşırarak. Odaya gürültüyle Petersburg’da okuyan bir grup Tatar öğrenci girdi.
– Müsaade var mı, Tukay Bey?
– Selamünaleyküm, şairimiz!
–Hoş geldiniz, Tukay Bey!
–Sağlığınız nasıl? Sizi göremeyeceğiz diye o kadar endişelendik ki…
–Biz meşhur Tukay’ımızın yanındayız, ne büyük şans!
– İşte, nasip olunca…
Her biri öyle kendince sevinip, Tukay’ı yüceltip tokalaşarak şiir ile selamladı:
Bir mukaddes his ile herkes hayran bugün;
Çalıyor sazım da bayram ezgisini: bayram bugün!
Dinledim usulca eserken bayram rüzgârını,
O da söylüyor sanki; Bayram bugün, bayram bugün!
– Cokonda, sen de mi buradasın? Sen her zamanki gibi mahir ve güzelsin, dedi delikanlılar arasından en cesuru, Ümmü Gülsüm’e hitap ederek.
???Tukay zor bela hafifçe nefes aldı.
– E biz tüm şehirde seni arıyoruz. Musa Beylere de gittik. Senato meydanında gerçekleştirilecek “Ak Çeçke”5 eylemi yarına ertelendi. Meryem Hanım ile ikinize önemli bir görev veriliyor. Biliyorsundur zaten, dedi ciddi ve yaşça daha büyük görünen delikanlılardan biri.
Ümmü Gülsüm “biliyorum” der gibi başını salladı ve aceleyle kapıya yöneldi. Vedalaşmadı bile…
– E, siz neden ona “Cokonda” diye sesleniyorsunuz, diye sordu Tukay, kız çıkıp gidince.
“Ümmü Gülsüm” diye, içi sızlayan, hayal kurarak gülümseyen delikanlılardan birisi cevabı uzatmadı.
– Niye… gizemli gülümsemesi yüzünden. Ayaz İshakî6 Ağabey, Petersburg’da olduğu dönemde ona her zaman “Cokonda” diye sesleniyordu. O: “Meşhur İtalyan ressamın portresini hatırlatıyor” demişti.
–Evet, Ümmü Gülsüm’de Leonardo da Vinci’nin portresindeki gibi gizemli bir görüntü diyorsun, dedi gözlüklerinin ardından mavi gözleriyle gülümseyen Tukay.
– Onun kendi ismi yine de daha çok yakışıyor bence, dedi Tukay, delikanlılara bakmamaya çalışarak.
– Evet, yemin ederim öyle!
– Öz Tatarca!
– Çok güzel bir isim, diyerek diğerleri, gürültüyle şairi destekledi.
Tukay’ın da yüzü canlanıp pembeleşti. Gençler arasından söz ustası olanlar, şairin moralini yükseltmek için epey konuştular. Tevazu ve sabırlı olanları bu önemli görüşmeye içten içe sevindi. İnce ruhlu olanlarının yüreği kan ağladı. Tukay ve şiir ile yatıp kalkanlar şiir okudu:
Ayrılsam da senden ömrün şafağında ben,
Ey Kazan ardı! Döndüm sevip yine de sana ben.
O tanıdık kırlar, çayırlar önce duygumu çekti;
Çekince bırakmadı, geri verdi son cismimi.
……………………
Büyüktür orman: sınırları görünmez deniz gibi;
Uçsuz bucaksız, hesapsızdır, Cengiz’in askeri gibi.
Ansızın akla düşer, namları, devletleri,
Görürsün atalarımızın tüm kuvvetini.
Açılır önünde tarihten tiyatro perdesi.
Ah, dersen, biz neden böyleyiz, biz de Hakkın bendesi.
Tukay anladı ki; bunlar saf Tatar çocukları çünkü Tatarların gönlü hiçbir zaman kedersiz, hasretsiz olamıyor. İşte onlar Tukay’ı da sıcak, hasretli, СКАЧАТЬ
5
Ak Çeçeke: Beyaz Çiçek”
6
A. İshakî: Önemli gezgin, yazar, dramaturg, yayımcı.