Şıpsevdi. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 25

Название: Şıpsevdi

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-25-6

isbn:

СКАЧАТЬ söze atılarak:

      “Bey dayı, bilmece ben de biliyorum. ‘Bilmece, bildirmece, dil üstünde kaydırmaca…’ Nedir o, biliniz?”

      Zarafet, kestirdiği uykudan başını kaldırarak kesik kesik güle güle: “Sanki bilmece mi o ayo? Onu kim bilmez, sabun işte…”

      Zarafet’in bu bilgisine hep bir ağızdan güldüler. Teyze Vesile Hanım, kızı Hasene’den önce söze atılarak:

      “A, Zarafetçiğim, bilemedin işte… Sabun ‘el üstünde kaydırmaca’dır. Kız sana ‘dil üstünde kaydırmaca’ dedi.”

      Zarafet düşünerek:

      “Dil üstünde mi? A dur ayo, şimdi bilecem… Dil üstünde kaydırmaca, kaymak…”

      Rebia biraz yüksek sesle:

      “Bilemedi ama yaklaştı. Ha gayret, ha gayret… İşte sana azıcık ucunu çıtlatayım. Buz gibi soğuktur, yağ gibi kayar.”

      Zarafet, daha derin düşünerek:

      “A bildi, bildi… Kızak, kızak…”

      Zarafet’in bu keşfine küçüğü büyüğü hep bir ağızdan birer kahkaha kopardıkları sırada bilmecenin delalet ettiği gizli kelimeyi, bu mühim sırrı Hasene daha ziyade gizlemeye dayanamayarak “Zarafet dadı, dondurma, dondurma!” diye haykırdı.

      Meftun, gülmekle karışık acayip bir hiddetle başını sallayarak:

      “Hanımlar, bir zeytin çekirdeğinden ne kadar münasebetsiz lakırtı bulup çıkardınız. Fakat içinizden hiç asıl suale doğru cevap veren yok…”

      Lütfiye, Lebibe, Rebia, Vesile hanımların hep birden çeyrek mecidiyeyi hak etmek için zeytin çekirdeğinin ağızdan çıkarılış şekli hakkında sofra terbiyesine değil, akla izana bile pek uygun düşmeyecek acayip usuller saymaya giriştikleri sırada Raci, bir dereceye kadar münasebetli bir cevap vermek üzere dedi ki:

      “Ağabey, kılçık ve kemiğin deminden tarif ettiğiniz çıkarılmış şeklini zeytin çekirdeğine de tatbik edebiliriz.”

      Meftun: “Hayır, olmaz. Zeytin çekirdeği ağızdan el değmeden çıkacak.”

      Raci düşünerek:

      “Anlayamadım. El değdirmeden çekirdek ağızdan nasıl çıkar? Bu bilmeceye akıl erdiren varsa söylesin…”

      Rebia cebinden bir fındık çıkarır. Ağzına atar. Sonra koca ağzını büzüştürüp bir delik şeklini vererek olanca nefesiyle fındığı ta karşıya, Meftun’un suratına doğru püskürür. Anlayışını ispat etmek için gösterdiği bu hünerliliğin ardından iki elini havaya kaldırarak Meftun’a:

      “Dayı bey, bak elimi dokundurmadan bu fındığı ağzımdan nasıl fırlattımsa zeytin çekirdeğini de öylece çıkarırım.”

      Meftun sıkıntısından terlemeye başlar. Mendiliyle yüzünü silerek:

      “Şu hareketine teessüf ederim Rebia. En basit terbiye kaidelerinden yoksun sizin gibi insanlara ben de kalktım sofra terbiyesi öğretiyorum.”

      Ablasının ağzından bir mermi hızıyla çıkan fındığı bulup yemek için Hasene de fırlatılışın ardından saldırmıştı. Fakat aradığını bulamayınca “Anneee, fındık nereye gitti? İsteriiim…” vızıltılarına girişti.

      Meftun birkaç “lahavle” çektikten sonra:

      “Büyüğüne söz anlatalım derken şimdi de küçüğü başladı. Teyze, sen bu kızları hiç terbiye etmedin mi?”

      Teyze: “Nasıl etmedim. Vallahi dayaktan benim avuçlarım, onların vücutları nasır bağladı. (biraz kızgın) Fakat şimdi seni rahatsız edecek büyük bir terbiyesizlikte bulunmadılar. Rebia fındık attı, küçük de bulup yemek için fındığın arkasından koştu. Siz onun kadarken ne terbiyesizlikler yapardınız. Söyletme beni…”

      Meftun: “Ağzına fındık alıp da karşısındakinin suratına fırlatmak Rebia yaşta bir kız için terbiyesizlik değil midir?”

      Teyze: “Kabahat kimde? Onda mı? Sizde mi? El dokundurmadan zeytin çekirdeği ağızdan başka nasıl çıkar? Tarif ediniz de biz de işitelim… Hokkabazın yuvarlağı gibi çekirdek kayboluvermez ya…”

      Meftun: “Azıcık sabrediniz efendim. Tarif edeceğim. Çatalı ağıza yaklaştırmalı. Zeytin çekirdeğini yavaşça, gizli denecek bir ustalıkla dudaklarınızın arasından nezaketle çatalın üzerine bırakmalı. Oradan da aynı ihtiyatla, yani kimseye bir şey sezdirmeksizin tabağın içine indirivermeli…”

      Teyze Vesile Hanım: “Aman ne zor iş bu? Çekirdeğini çıkarmak bu kadar güç olduktan sonra ben de alafranga sofrada zeytin yemeyiveririm. Zaten evde yiye yiye bıktık da… Çoluk çocuk yeriz. Çekirdeklerini de çatır çutur önümüzdeki tabağa atıveririz. Çocuklar bazen parmaklarının arasına sıkıştırıp birbirlerinin gözüne sıkarlar. Ya babalarından ya benden birer tokat yerler.”

      Meftun: “Peki, çekirdeği ağızdan güç çıkarılıyor diye sofrada zeytin yemeyiniz. Ya çekirdekli meyvelerde ne yapacaksınız? Mesela kiraz yediniz. Çekirdeğini nasıl çıkaracaksınız?”

      Teyze: “Zeytin çekirdeğini nasıl çıkarırsam.”

      Meftun: “Hayır, olmaz. Her çekirdeğin çıkarılış şekli başkadır.”

      Teyze: “Şimdi sıkıntımdan avaz avaz haykırırım Meftun Bey! Bu Frenkler, hiç işleri güçleri yok da her çekirdek için birer usul mü koymuşlar? Çıkarırım ağzımdan vesselam…”

      Meftun: “Baron Staff, ‘Yemek Nasıl Yenir?’ başlıklı bölümün iki yüz yirmi dördüncü sayfasında der ki: ‘Kiraz yahut onun gibi çekirdekli bir meyve yenildiği vakit çekirdekleri tabağa tükürür gibi çıkarmamalı. Tabağa bırakmak üzere ağızdan elle de almamalıdır. Ya ne yapmalı? Meyve yemeye mahsus olan takımın kaşığı ağıza yaklaştırılmalı. Çekirdeği oraya çıkarmalı -bu küçük iş dudaklarla kolayca yapılır- kaşıktan da tabağa bırakmalı. Ailece bu usulü öğreniniz. Bütün bu hareketleri gerçekten zarif bir şekilde yapmanın ustası olursunuz.’ diyor.”

      Rebia söze atılarak:

      “O Baron Pistan iyi söylüyor. Kiraz yemesini kim istemez? Ama o böyle kuru kuruya olmaz. Meydanda hiç olmazsa bir tepsi kiraz bulunmalı ki nasıl olacağını öğrenelim. Ben ufakken Tosun Beylerin bahçesinden kiraz çaldığımız zaman çekirdek cilalamanın egzersizini yapardık.”

      Meftun yarı kızgın, yarı alaycı bir tavırla:

      “Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler diye işte buna derler. Değil mi Rebia? Acele etmeyiniz. Bu teorileri sofra başında tatbikatla tecrübe edeceğiz. Amerikalılar üzümün çekirdeğini ayıklamak için bir alet icat etmişler deniyor.”

      Rebia: “Neme lazım, kiraz çekirdeği için bir alet icat edilinceye kadar biz СКАЧАТЬ