Название: Sevilmiş
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Vampır Mektupları
isbn: 9781632910646
isbn:
Caitlin derin bir nefes alıp ambara doğru yürüdü ve ağır ahşap kapıyı yana doğru itti.
Dikkatini çeken ilk şey kokuydu: Esrar kokusu. İçerisi duman altıydı.
Bu koku, çok kesif bir bayat bira kokusuyla birleşiyordu.
Ardından onu diğer her şeyden daha çok şaşırtan şey ise bir hayvan kokusu oldu. Önceden duyuları hiç bu kadar keskin değildi. Bir hayvanın mevcudiyeti onu sarsarak tüm duyularını esir aldı. Sanki az önce amonyak koklamış gibiy- di.
Gözlerini sağa çevirip zum yaptı. İşte orada, köşede bir Rottweiler duruyordu. Yavaşça ayağa kalkıp ona baktı ve hırladı. Kısık, karından gelen bir havlama sesi çıkardı. Bu Butch idi. Onu şimdi hatırlamıştı, Coleman’ların çirkin köpeği. Sanki Coleman’ların pek fena resimlerine, rezil bir hayvanı eklemeye ihtiyaçları varmış gibi…
Coleman’lar her zaman kötü haber demekti. On yedi, on beş ve on üç yaşlarındaki üç kardeşten ortanca olanı Gabe ile Sam bir zaman arkadaş olmuştu. Her biri birbirinden beterdi. Babaları çok uzun zaman önce onları terk etmişti, kimse nereye gittiğini bilmiyordu ve anneleri hiç ortalıkta olmuyordu. Kendi kendilerini yetiştirmişlerdi. Yaşlarına bakmadan, ne zaman görseniz ya sarhoştular ya da kafaları iyiydi. Okula gitmedikleri zamanlar ise gittiklerine kıyasla daha fazlaydı.
Caitlin, Sam’in onlarla takılmasına bozuluyordu. Bunun onu iyi bir yere götürmesi olanaksızdı.
Arka planda müzik çalıyordu; Pink Floyd, Wish You Were Here.
Tahmin ettiğim gibi, diye düşündü Caitlin.
Etraf karanlıktı. Işıl ışıl bir gündüz vakti içeri girince göz- lerinin alışması için birkaç saniye gerekti.
İşte oradaydı, Sam. Eski püskü kanepenin ortasında otu- ruyor ve etrafını bir sürü oğlan çevreliyordu. Bir tarafında Gabe, diğer tarafında ise Brock vardı.
Sam bir bong kullanmaktaydı. İçine çekmeyi yeni bitir- mişti ve arkaya çekilip yaslandı; dumanı çekmişti ve bırak- mıyordu. Nihayet dumanı dışarı üfledi.
Gabe onu dürttü ve Sam ona baktı. Dumanın içinden çakır gözlerle Caitlin’e baktı. Gözleri kan çanağı gibiydi.
Caitlin midesine bir sancının saplandığını duyuyordu. Hayal kırıklığının ötesindeydi bu. Olanlar sanki kendi ha- tasıymış gibi hissediyordu. Birbirlerini New York’ta en son gördükleri zamanı, kavga edişlerini, can yakan sözlerini dü- şündü. “O zaman git!” diye bağırmıştı ona. Neden bu kadar acımasız olmak zorundaydı ki? Neden bunu düzeltmek için hiç şansı olamamıştı?
Artık çok geçti. Eğer farklı kelimeler seçseydi işler daha farklı olabilirdi.
Aynı zamanda bir öfke dalgası hissetti. Coleman’lara, şu yırtık pırtık kanepenin, sandalyelerin ve saman istiflerinin üstünde oturup içmek ve esrar çekmekle meşgul, yaşamla- rıyla ilgili bir derdi olmayan tüm şu oğlanlara karşı. Yaşam- larıyla ilgili bir dert taşımamakta özgürdüler; fakat Sam’i de yanlarına çekmek konusunda değil. Sam onlardan daha iyiydi. Sadece ona yol gösteren kimse olmamıştı, o kadar. Ne bir baba figürü görmüştü ne de annesinden bir nezaket. O harika bir çocuktu ve Caitlin biliyordu ki sadece yarı-sabit bir evi olsa bile sınıfının en iyisi olabilirdi. Ancak gelinen noktada her şey için çok geçti. Sam bunları umursamayı bı- rakmıştı.
Caitlin ona doğru birkaç adım yaklaştı. “Sam?” dedi.
Sam tek bir kelime etmeden sadece baktı.
Bu bakışların ne manaya geldiğini anlamak zordu. Uyuş- turucular yüzünden miydi? Yoksa umursamıyormuş taklidi mi yapıyordu? Acaba gerçekten umursamıyor muydu?
Kayıtsız bakışları Caitlin’i feci şekilde üzdü. Onu gör- düğünde çok mutlu olacağını, ayağa kalkıp ona sarılacağını beklemişti; bunu değil. O umursuyormuş gibi dahi gözük- müyordu. Sanki Caitlin bir yabancıymış gibi. Acaba sadece arkadaşlarının karşısında fiyakasını bozmamak için rol mü yapıyordu? Yoksa Caitlin bu sefer işleri iflah olmayacak ka- dar berbat mı etmişti?
Birkaç saniye geçtikten sonra Sam, nihayet gözlerini ka- çırıp elindeki bongu arkadaşlarından birine uzattı. Diğer arkadaşlarına bakmaya ve onu görmezden gelmeye devam etti.
“Sam!” dedi çok daha yüksek bir sesle, yüzü öfkeden kı- zarmıştı. “Seninle konuşuyorum!”
Aylak arkadaşlarının kıs kıs güldüğünü duymasıyla bir- likte vücudunu bir öfke dalgasının kapladığını hissetti. Baş- ka bir şey daha hissediyordu. Hayvani bir içgüdü. İçindeki öfke, zapt edilmesi imkânsız bir noktaya doğru yaklaşıyor- du. Caitlin’in korkusu, hiddetinin çok yakın bir sürede sını- rı geçmesiydi. Hissettiği şeyler insani değildi artık, giderek hayvanileşiyordu.
Bu oğlanlar iri yarıydı; fakat damarlarında birikmekte olan güç, hepsini tek bir hamlede halledebileceğini söylü- yordu ona. Öfkesini kontrol etmeye çalışırken çok fazla zor- lanmaktaydı; ama bunu yapabilecek kadar güçlü olduğunu umuyordu.
Tam o sırada, Rottweiler sanki bir şeylerin olacağını se- ziyormuşçasına ona doğru yavaşça yürümeye ve havlamaya başladı.
Omzuna hafifçe bir elin dokunduğunu fark etti. Caleb’di. Hâlâ oradaydı. Aralarındaki hayvani içgüdü ortaklığına bağ- lı olarak öfkesinin kabardığını hissetmişti. Onu sakinleştir- meye, kendisini kontrol etmesi ve bırakmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Onun varlığı Caitlin’i teskin etti; fa- kat kolay olmadı.
Sam nihayet döndü ve ona baktı. Bakışlarında bir mey- dan okuma vardı. Hâlâ kızgındı. Bu belli oluyordu.
“Ne istiyorsun?” diye çıkıştı.
Caitlin’in kendi ağzından çıktığını duyduğu ilk cümle, “Neden okulda değilsin?” oldu. Ona sormak istediği bir sürü başka şey varken neden bunu söylediği konusunda pek emin değildi. Ancak içindeki annelik içgüdüsü ipi ele almış- tı. Neticede ağzından çıkan bu olmuştu.
Kıs kıs gülmeler arttı. Caitlin’in öfkesi kabardı.
“Neyi umursuyorsun ki sen?” dedi. “Bana gitmemi sen söyledin.”
“Özür dilerim” dedi. “Onu kastetmemiştim.”
Bunu söyleme fırsatını bulduğu için pek memnundu; ama Sam üzerinde pek bir etkisi olmamıştı. O sadece bak- maya devam ediyordu.
“Sam, СКАЧАТЬ