Название: Cesurun Gecesi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Krallar ve Büyücüler
isbn: 9781632916594
isbn:
“Peki bu nasıl yapmamızı öneriyorsun?” diye sordu Kavos.
Duncan kılıcını çekti, kumda kuru bir alan buldu, ilerledi ve çizmeye başladı. Kılıcı kumda iz bırakırken tüm adamlar da etrafına toplanmıştı.”
“Birkaçımız onları peşimizden içeri çeker” dedi kılıcıyla kumda bir çizgi çizerek. “Geri kalanlarımız diğer tarafta, geçişi kapatmaya hazır halde bekler. Pandesialılara bizi kovaladıklarını, onlardan kaçtığımızı düşündürmeliyiz. Benim ordum vadiden geçtikten sonra tünellerden dönüp, Vadi’nin bu tarafına geri gelir ve geçişi kapatır. Daha sonra hep birlikte bir direniş gösterebiliriz.”
Kavos başını salladı.
“Ra’nın ordusunu o vadiye göndereceğini sana düşündüren nedir?”
Duncan içinde bir kararlılık hissetti.
“Ra’yı anlıyorum” dedi. “Yıkımımızı görmek için can atıyor. Topyekûn bir zafer için yanıp tutuşuyor. Hareketimiz aşırı gururunu tetikleyecektir ve bu yüzden de tüm ordusunu peşimizden gönderecektir.”
Kavos başını salladı.
“Onları vadiye çekecek adamlar” dedi “açıkta kalacak. Tünellere zamanında dönebilmek neredeyse imkânsız olacaktır. O adamlar büyük ihtimalle kapana kısılıp ölecektir.”
Duncan ağırbaşlı bir şekilde başıyla onayladı.
“İşte bu yüzden de o adamları ben komuta edeceğim” dedi.
Adamların hepsi saygı dolu bir ifadeyle kendisine baktı. Sakallarını sıvazlarlarken, hepsinin yüzlerinde endişe ve şüphe okunuyordu, bu planın ne kadar riskli olduğunun farkındalardı.
“Belki işe yarayabilir” dedi Kavos. “Belki Pandesia kuvvetlerini üstümüze çekebilir ve hatta belki onları köşeye kıstırabiliriz. Fakat yine de Ra tüm adamlarını göndermeyecektir. Burada konuşlanmış olanlar onun yalnızca güney kuvvetleri. Topraklarımızda yayılmış durumda başka askerleri de var. Kuzeyi savunan güçlü kuzey ordusu var. Bu destansı çarpışmayı kazansak bile savaşı kazanamayız. Adamları hala Escalon’u ellerinde tutmaya devam eder.”
Duncan da aynı şeyleri düşünerek başıyla onayladı.
“Bu yüzden güçlerimizi bölmemiz gerekiyor” dedi. “Yarımız Vadi’ye giderken, diğer yarımız kuzeye sürecek ve Ra’nın kuzey ordusuna saldıracak. Orduya sen komuta edeceksin.”
Kavos şaşırmış bir şekilde ona baktı.
“Eğer Escalon’u kurtaracaksak, hepsini tek seferde yapmamız gerekiyor” diye ekledi Duncan. “Sen kuzeydeki çatışmayı yöneteceksin. Onları anavatanına, Kos’a götür. Çatışmayı dağlara taşı. Orada kimse senin kadar iyi savaşamaz.”
Kavos başıyla onayladı, fikri beğendiği belli oluyordu.
“Ya sen Duncan?” diye sordu endişeli bir ses tonuyla. “Bizim kuzeyde kazanma şansımız ne kadar zayıfsa, sizin Vadi’de kazanma şansınız çok daha beter.”
Duncan başıyla onayladı ve gülümsedi. Kavos’un omzunu kavradı.
“İhtişam için daha çok şansımız var öyleyse” dedi.
Kavos hayranlık içinde gülümsedi.
“Peki ya Pandesia donanması?” diye araya girdi Seavig, öne çıkarak. “Şimdi bile Ur limanı ellerinde. Denizlerimiz onların elindeyken Escalon kurtarılamaz.”
Duncan bir elini dostunun omzuna koyarak başıyla onayladı.
“İşte bu nedenle sen de adamlarını alıp kıyıya gideceksin” dedi Duncan. “Gizli filomuzu kullan ve gece kuzeye, Acılar’a kadar git. Ur’a gir ve yeterince kurnazlıkla belki onları yenebilirsin.”
Seavig sakallarını sıvazlayarak bakarken gözleri haylazlık ve meydan okuma ile parlıyordu.
“Binlerce gemiye karşı sadece bir düzine kadar gemimiz olacağının farkındasındır” dedi.
Duncan başıyla onayladı ve Seavig gülümsedi.
“Seni sevmemin bir nedeni olduğunu biliyordum” dedi Seavig.
Seavig atına atlarken, adamları da onu takip etti ve tek bir söz daha etmeden harekete geçip adamlarını alıp çöle, denize ulaşmak için batıya doğru yönetmeye başladı.
Kavos öne çıktı, Duncan’ın omzunu kavradı ve gözlerinin içine baktı.
“Hepimizin Escalon için öleceğini biliyordum” dedi. “Yalnızca, bu kadar görkemli bir şekilde öleceğimizi bilmiyordum. Bu, atalarımıza layık bir ölüm olacak. Bunun için sana teşekkür ederim Duncan. Bize muhteşem bir hediye verdin.”
“Ve ben de sana” dedi Duncan.
Kavos dönüp başıyla adamlarına işaret verdi ve tek bir söz daha etmeden hepsi atlarına binip, kuzeye, Kos’a doğru at sürmek üzere harekete geçti. Hepsi istekli naralar atarak at sürüyor, giderlerken dev bir toz bulutu oluşturuyorlardı.
Arkalarında Duncan, kendisinden komut bekleyen birkaç yüz adamıyla tek başına kalmıştı. Dönüp adamlarına baktı.
“Leifall yaklaşıyor” dedi, ufukta onların gelişini izlerken. “Onlar vardığında, hep birlikte Vadi’ye doğru yola çıkacağız.”
Duncan atına binmek üzere ilerlerken, aniden bir ses havayı yardı:
“Komutanım!”
Duncan diğer tarafa döndü ve gördüğü şeyle şoke oldu. Doğudan yalnız başına bir figür yaklaşıyor, çölün üzerinden onlara doğru yürüyordu. Duncan yaklaşan kızı izlerken kalp atışları hızlanmıştı. Bu mümkün olamazdı.
Kız yaklaşırken adamları ona yol açtı. Duncan’ın kalbi bir an duracak gibi oldu ve gözlerinin yavaşça keyif gözyaşlarıyla dolduğunu hissetti. Buna inanmakta zorlanıyordu. Karşıdan, çölden bir anda belirmiş gibi gelen, kızıydı.
Kyra.
Kyra tek başına onlara doğru yürürken, yüzünde bir gülümsemeyle doğrudan Duncan’a yönelmişti. Duncan afallamıştı. Kyra oraya nasıl gelmişti? Orada ne arıyordu? Neden yalnızdı? Tüm yolu yürümüş müydü? Andor neredeydi? Ejderhası neredeydi?
Hiçbiri mantıklı gelmiyordu.
Fakat yine kızı kanlı canlı olarak geri dönmüştü. Kızını görünce ruhunun onarıldığını hissetmişti. Sadece bir anlığına bile olsa dünyada her şey yolunda gibi hissetmişti.
“Kyra” dedi heyecanla ona yaklaşarak.
Duncan kızına bir an önce sarılmak için kollarını açıp gülümseyerek yürürken СКАЧАТЬ