Arena Bir . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Arena Bir - Морган Райс страница 12

СКАЧАТЬ kapattım. Nasıl davranacağımı bilmediğim için, onlardan bir an önce uzaklaşmalıydım.

      Birkaç dakika sonra kapım hafifçe vuruluyordu.

      "Brooke, benim." diyordu babam, pişmanlık dolu bir sesle. "Bunu gördüğün için üzgünüm. Lütfen, izin ver de gireyim."

      "Defol!" diye bağırdım.

      Bunu uzun bir sessizlik takip etti. Fakat babam hala kapımın önündeydi.

      "Brooke, şimdi gitmem gerekiyor. Gitmeden önce seni bir kere görmek istiyorum. Lütfen. Dışarı çık ve vedalaşalım."

      Ağlamaya başlamıştım.

      Tekrar, "Defol!" diye bağırdım. Şaşkına dönmüştüm, anneme vurduğu için öfkeli, bizi terk ettiği için ise daha da öfkeliydim. Ve asla geri dönmeyebileceği için içten içte korkuyordum da.

      "Gidiyorum, Brooke" dedi. "Kapıyı açman gerekmiyor. Ama seni ne kadar çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Ve her zaman seninle olacağımı da. Unutma, Brooke, bu ailede en güçlü olan sensin. Onlara göz kulak ol. Sana güveniyorum. Aileni koru."

      Ve ardından babamın uzaklaşan ayak seslerini işittim. Gittikçe uzaklaşıyorlardı. Birkaç saniye sonra da ön kapının açılıp, kapanma sesi geldi.

      Ardından ise sessizlik.

      Günler gibi gelen birkaç dakikanın ardından kapımı yavaşça açtım. Hemen hissedebildim. Gitmişti. Onunla vedalaşmadığım için çoktan pişmanlık duymaya başlamıştım bile. Çünkü içten içe biliyordum ki babam asla geri dönmeyecekti.

      Mutfakta oturan annem kafasını ellerinin arasına almış, ağlıyordu. Her şeyin sonsuza dek değiştiğini, hiçbir şeyin ve özellikle annemin asla aynı olmayacağını o an anladım. Tabii bu benim için de geçerliydi.

      Haklı da çıktım. Şimdi oturmuş, baygın gözlerle sönmekte olan ateşin közlerine bakarken, o günden sonra hiçbir şeyin aynısı gibi olmadığını daha iyi anlıyorum.

* * *

      Manhattan'da eski bir apartman dairesindeyim. Burada ne yaptığımı veya buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Etrafımdaki he şey manasız geliyor, çünkü apartmanın onu hatırladığım haliyle hiçbir alakası yok. Evin içinde tek bir mobilya bile yok, sanki burada hiç yaşamamışız gibi. İçerdeki tek kişi benim.

      Kapı aniden vuruluyor ve babam, üzerinde üniforması, elinde çantasıyla içeri giriyor. Gözlerindeki boş bakış, sanki az önce cehennemden dönen birine aitmiş gibi.

      "Baba!" ,diye bağırmaya çalışıyorum. Ancak kelimeler ağzımdan çıkmıyor. Gözlerimi aşağı çevirdiğim zaman, bir duvarın arkasında, zemine yapışmış bir halde olduğumu anlıyorum. Kendimi kurtarmak, ona doğru koşabilmek ve seslenebilmek için ne kadar çabalarsa çabalayayım, bunu başaramıyorum. Boş dairenin içine girip, etrafa bakınmasını hiçbir şey yapamadan izlemeye zorlanıyorum.

      "Brooke?" diye bağırıyor. "Burada mısın? Ev de kimse var mı?"

      Tekrar cevap verebilmek için çabalıyorum, ama sesim çıkmıyor. Tüm odaları aramaya başlıyor.

      "Geri döneceğimi söylemiştim. Neden kimse beni beklemedi?"

      Bunun üzerine, ağlamaya başlıyor.

      Kalbim kırılıyor ve tüm gücümle ona seslenmeye çalışıyorum. Fakat ne kadar mücadele etsem de hiçbir şey olmuyor.

      Sonunda, kapıyı ardından nazikçe kapatarak, apartmanı terk ediyor. Kapının kilidinin çıkardığı ses, boşlukta yankılanıyor.

      En sonunda sesim çıkıyor ve bağırarak, "BABA!", demeyi başarıyorum.

      Ancak bunun için çok geç. Artık o sonsuza dek gitti ve bu bir şekilde benim suçum sayılır.

      Gözlerimi kırpıyorum ve kendimi bir anda dağlarda, babamın evinde, onun en sevdiği koltukta, ateşe karşı oturur buluyorum. Babam kanepede kafası önde, eğilerek oturmuş, Deniz Piyadeleri bıçağıyla oynuyor. Suratının yarısının kemiklerine kadar erimiş olduğunu dehşetle fark ediyorum; Kafatasının yarısını açıkça görebiliyorum.

      Bana baktığında, ürperiyorum.

      "Sonsuza kadar burada saklanamazsınız, Brooke." diyor ağır bir ses tonuyla. "Burada güvende olduğunuzu sanıyorsun. Fakat sizin için gelecekler. Bree'yi al ve saklan."

      Ayakları üzerinde doğrularak, bana doğru yaklaşıyor ve omuzlarımdan tuttuğu gibi beni sarsmaya başlıyor. Gözlerinden alevler saçarak, "BENİ DUYDUN MU ASKER!?" diye bağırıyor.

      Ortadan kaybolmasıyla beraber, çarparak açılan kapı ve pencereleri, kırılan camların ahenksiz sesi takip ediyor.

      Evimizin içine silahları çekilmiş bir halde, bir düzine köle avcısı doluşuyor. Üstlerinde herkesçe bilinen siyah üniformaları, kafalarında simsiyah maskeleri ile evin her bir köşesine dağılıyorlar. İçlerinden biri çığlıklar atan Bree'yi koltuktan çekerek, götürmeye başlıyor. Koşarak bana yaklaşan başka bir tanesi ise parmaklarını koluma geçirerek, silahını suratıma doğrultuyor.

      Tetiği çekiyor.

      Alt üst olmuş bir halde uyanıyorum.

      Koluma saplanan parmakları halen hissedebiliyorum, gördüğüm rüya ve gerçeklik arasında karışmış olan kafama rağmen saldırıya geçmeye hazırım. Fakat dönüp baktığım zaman bu parmakların Bree'ye ait olduğunu ve kolumdan çekiştirdiğini görüyorum.

      Güneş ışıkları odaya dolmaya başlamış ve ben hala babamın koltuğundayım. Bree kendinden geçmiş bir halde ağlıyor.

      Koltukta doğrulurken, kendimi toparlamak için gözlerimi kırpıştırıyorum. Tüm bunlar bir rüya mıydı? O kadar gerçek gibiydi ki.

      Halen koluma yapışmış olan Bree, ağlayarak, "Korkutucu bir rüya gördüm!" diyor.

      Ateşin uzun süre önce sönmüş olduğunu görüyorum. Parlak güneş ışıkları, sabahın ilerleyen saatlerinde olduğumuz gösteriyor. Koltukta uykuya dalmış olduğuma inanamıyorum. Daha önce bunu hiç yapmamıştım.

      Kötü düşünceleri uzaklaştırmak için başımı iki yana sallıyorum. Rüyam o kadar gerçekçiydi ki yaşananların sahiden gerçekleşmediğine inanması güç geliyor. Babamı daha önce rüyalarımda defalarca görmüştüm, ancak hiçbirinde bu kadar doğrudan temasımız olmamıştı. Babamın halen odada olmadığına inanmak çok güç geliyor. Emin olmak için etrafıma bakıyorum.

      Teselli edilmesi olanaksız olan Bree, kolumu çekiştirmeye devam ediyor. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

      Dizlerimin üzerine eğilerek, Bree'yi kucaklıyorum. Bana sımsıkı sarılıyor.

      "Rüyamda kötü adamların gelip, beni götürdüklerini gördüm! Ve sen beni korumak için yanımda değildin!". Omuzumda ağlamaya başlıyor. "Gitme" diye yalvarıyor çaresizce. "Lütfen, gitme. Beni terk etme!"

      "Bir СКАЧАТЬ