Название: Yazgi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Vampır Mektupları
isbn: 9781632910660
isbn:
Caitlin aşağı doğru baktığında üstünde ne olduğunun farkına vardı. Nakışlı, zarif, uzun, siyah elbisesi boynundan ayak parmaklarına kadar uzanıyordu. Resmî bir olay -mesela bir cenaze- için uygundu fakat koşmak için kesinlikle de- ğil. Bacaklarını kısıtlıyordu. Eğilip dizinin üstünden elbiseyi yırttı. Bunun faydası dokundu, artık daha hızlı koşuyordu. Yine de yeterince hızlı değildi. Yorulduğunu hissetti ama ar- kasındaki kalabalığın enerjisi de tükenecek gibi durmuyor- du. Hızla yaklaşıyorlardı.
Aniden kafasının arkasında keskin bir acı hissetti, başı döndü, sendeledi. Elini uzatıp kafasına dokundu. Eli kan içindeydi. Taşlanmıştı. Yanından geçip giden bir dolu taşı görünce kafasını çevirdi ve köylülerin ona taş atmakta ol- duklarını gördü. Bir başka taş yine acı verici bir şekilde sır- tına isabet etti. Kalabalık artık yalnızca beş metre uzaktaydı.
Biraz ileride dik bir tepe gördü, üstünde kocaman bir Orta Çağ kilisesi ve manastırı vardı. Oraya doğru koştu. Orada yaşayanların yanına sığınmayı umuyordu. Fakat om- zuna gelen taşın ardından bunun boş bir çaba olduğunu fark etti. Kilise çok uzaktaydı, kan kaybediyordu ve arkasında- ki kalabalık gittikçe yaklaşıyordu. Geri dönüp savaşmaktan başka çaresi yoktu. Durumun ironik olduğunu düşündü. Başına gelen bunca şeyden sonra; tüm o vampir savaşların- dan, hatta zamanda yolculuğu bile atlattıktan sonra aptal bir köylü topluluğu tarafından öldürülebilirdi.
Caitlin koşmayı bıraktı ve arkasını dönüp köylülerle yüz- leşti. Ölüm kaçınılmazsa bu savaşarak olacaktı. Orada öylece dikilirken gözlerini kapadı ve derin nefes aldı. Odaklandı- ğında etrafındaki dünya duruverdi. Çıplak ayaklarının yere kök salmış çimenlere bastığını hissedebiliyordu ve yavaşça ama kuşkuya yer bırakmayacak şekilde vahşi bir kuvvetin içinde yükselip vücudunu ele geçirdiğini hissetti. Hatırla- mak istiyordu; hiddeti, içine işlemiş vahşi kuvveti hatırla- mak istiyordu. Bir zamanlar eğitim görmüş ve insanüstü bir güçle dövüşmüştü. Bunun geri gelmesini öyle arzu ediyordu ki! Derinlerde bir yerlerde, bir şekilde bunun halen dolaş- makta olduğunu hissediyordu. Orada dururken hayatında karşısına çıkmış bütün serseri takımlarını, pislikleri düşün- dü. Ona en ufak bir iyiliği çok görmüş annesini düşündü, onu ve Jonah’ı New York’un ara sokaklarında kovalayan ka- badayıları hatırladı. Hudson Vadisi’ndeki ambarda karşılaş- tığı, Sam’in arkadaşları olan serserileri düşündü. Ve Cain’in Pollepel hakkındaki tanıtımını hatırladı. Görünüşe göre ka- badayılar hiçbir zaman hiçbir yerden eksik olmuyordu. On- lardan kaçmanın hiçbir faydası dokunmamıştı. Hep yaptığı gibi karşılarına çıkmalı ve dövüşmeliydi.
Kafası tüm bu adaletsizliklere dalıp gitmişken içindeki hiddet büyüyüp vücudunu sardı. Önce ikiye, sonra üçe kat- landı; ta ki o, damarlarının bununla dolu, kaslarının pat- lamak üzere olduğunu hissedinceye kadar. Topluluk iyice yaklaşmıştı. Bir köylü sopasını kaldırıp kafasına doğru salla- dı. Yerine gelmiş gücüyle Caitlin tam zamanında eğildi, öne yüklendi ve adamı omzunun üstünden fırlattı. Adam metre- lerce havada uçtu ve sırtüstü yere düştü. Bir başka adam bü- yükçe bir taşı tam atmaya hazırlanıyordu ki Caitlin yerinden fırlayıp onun bileğini tutarak geriye doğru burktu. Adam çığlıklar içinde dizlerinin üstüne çöktü. Üçüncü köylü ona çapasıyla saldırdı ancak Caitlin çok hızlıydı. Kendi etrafın- da dönerek çapayı sallanışının yarısında yakaladı. Onu el- lerinden kaptı, ters çevirdi ve adamın kafasında parçaladı. İki metre uzunluğundaki çapa tam da ihtiyacı olan şeydi. Geniş bir daire çizerek onu savurdu ve menzili dahilindeki herkesi yere yıktı, saniyeler içerisinde etrafında geniş bir alan oluşturdu. Bir köylünün büyükçe bir taşı ona doğru atma- ya hazırlandığını gördü ve çapayı doğruca ona fırlattı. Çapa adamın eline isabet ederek taşı düşürmesini sağladı.
Caitlin sersemlemiş kalabalığın içine daldı ve yaşlı bir kadının elindeki meşaleyi kapıp vahşice sallamaya başladı. Uzun ve kurumuş çimlerin bir kısmını yakıverdi, pek çok köylü korku içinde geri çekilirken feryatlar koptu. Ateş du- varı yeterince genişlediğinde geri çekilip meşaleyi kalabalığa doğru fırlattı. Meşale havada uçtu ve bir adamın elbisesinin arkasına isabet edip onu ve yanındaki adamı alevler içinde bıraktı. Kalabalık çabucak ateşi söndürmek için onların et- rafına toplandı.
Bu, Caitlin’in işine yaradı. Köylüler nihayet ona kaçmak için ihtiyacı olan koşma şansını verecek kadar şaşırmışlardı. Caitlin onlara zarar vermek niyetinde değildi. Sadece rahat bırakılmak istiyordu. Biraz soluklanmalı, nerede olduğunu anlamalıydı.
Arkasını dönüp tepedeki kiliseye doğru koşmaya başladı. Yepyeni bir kuvvete ve hıza sahip olduğunu hissediyor, te- peyi sekerek çıkarken arkasındakileri geride bıraktığını bili- yordu. Sadece kilisenin açık olmasını ve onu kabul etmesini umuyordu.
Çıplak ayaklarının altındaki çimenleri hissederek tepe- den yukarı koşarken alacakaranlık çöktü ve Caitlin manas- tır duvarları boyunca bir sürü meşalenin yakıldığını gördü. Yaklaşınca yüksek bir istihkâm duvarının üzerinde bir gece nöbetçisi olduğunu gördü. Adam aşağı doğru ona baktığın- da yüzünü bir korku ifadesi kapladı. Başının üstündeki me- şaleye uzandı ve bağırdı: “Vampir! Vampir!”
Ardından kilise çanları çalmaya başladı. Caitlin her tara- fını meşalelerin kapladığını gördü. Çanlar çalmaya ve gece bekçisi bağırmaya devam ederken ağaçlıkların içinden her koldan insanlar çıkmaya başladı. Bir cadı avıydı bu ve hepsi ona doğru yönelmekteydiler.
Caitlin hızını arttırdı, o kadar hızlı koşuyordu ki eklemleri ağrımaya başlamıştı. Nefes nefese kilisenin meşeden yapılma kapılarına vardı. Bir tanesini hızlıca çekerek açtı ve içeri girip sert bir şekilde kapıyı kapadı. İçeriye girdikten sonra delir- mişçesine etrafa bakınırken bir çoban değneği gözüne ilişti. Onu kapıp çifte kapıların arkasına yerleştirerek kapıları sür- güledi. Aynı anda kapıdan muazzam bir gümbürtü işitildi, pek çok el kapıyı yumruklamaktaydı. Kapılar sarsıldı ama açılmadı. Değnek sağlamdı, en azından şimdilik.
Caitlin çabucak içeriyi inceledi. Çok şükür ki kilise boş- tu. Devasa kilisenin kemerli tavanı metrelerce yükseğe uza- nıyordu. Mermer zemininin üstünde yer alan yüzlerce sıra bomboştu. Uzak köşede, mihrabın üstünde bir sürü yanan meşale vardı. Kafasını çevirdiğinde salonun uzak köşesinde bir hareket gördü.
Yumruklamalar daha da şiddetlendi ve kapı sallanmaya başladı. Caitlin mihraba doğru koştu. Oraya ulaştığında haklı olduğunu anladı. Orada biri vardı. Sessizce diz çökmüş, arka- sı ona dönük olan kişi bir rahipti. Tüm bunları nasıl olup da görmezden geldiğini, onun mevcudiyetini umursamadığını, böylesi bir zamanda kendini bu derece dua etmeye kaptırmış olduğunu Caitlin’in aklı almıyordu. Rahibin onu peşindeki topluluğa teslim etmemesini umuyordu.
“Hey!” dedi Caitlin.
Adam hiç isitifini bozmadı. Caitlin diğer tarafına geçerek onunla yüz yüze geldi. Tıraşlı, saçları beyazlamış, yaşlı bir adamdı ve açık mavi gözleri dua etmekte olduğu sırada boş- luğa bakıyordu. Kafasını kaldırıp ona bakma zahmetine bile girmiyordu. Onunla ilgili hissettiği başka bir şey daha vardı. İçinde bulunduğu şu vaziyete rağmen Caitlin onda farklı bir şeyler olduğunu СКАЧАТЬ