Thorgils ayağa kalkarak elini bir ağacın gövdesine yasladı ve iki yol arkadaşına göz attı.
“Bence,” dedi, “üçümüz bu yeni efendimizden şimdi, karanlık çökmüşken kaçarsak ve hep birlikte kıyıya dönmeye çalışırsak çok iyi olur. Küçük bir yelkenli alıp denizden Anglusların topraklarına doğru yola çıkabiliriz. Ne diyorsun Ole?”
Olaf bir süre sessiz kaldı. Nihayet şöyle dedi:
“Savaşabilecek kadar yetişene dek beklememiz daha akıllıca olur.”
“Kaçmaya çalışmayacak mısın yani?” diye sordu Thorgils.
“Hayır,” dedi Olaf sertçe. “İyi bir efendimiz var. Ne diye onu terk edelim?”
“Sırf sana iyi bir pelerin verdi diye onu iyi sanıyorsun,” dedi Thorgils alay edercesine, “ama inan bana, sana rüşvet vermesinin ardında gizli nedenler var. Sana ne yapmak istediğini tahmin edebiliyorum ve bak söylüyorum, şansımız varken kaçmazsan esef duyacaksın. İnsanların gerçek benlikleri yüzlerine yansısaydı keşke, o zaman bizi alan bu adamın kalbinin kötülüğünü görürdün.”
“Peki kaçmamız ne fayda sağlayacak?” diye sordu Olaf. “Daha çocuğuz, dünyada işe yaramayız bence.”
“Korkuyorsun!” diye bağırdı Thorgils.
“Evet,” dedi Egbert. “Korkuyorsun.” Ardından Thorgils’e dönerek devam etti. “Ama istemiyorsa neden ısrar edelim? Daha çocuk, bize ancak yük olur. Onu bırakıp kendi yolumuza gidelim.”
“Sen halkımızdan değilsin Egbert,” diye cevap verdi Thorgils, kuru yaprakların üzerine atlayarak, “ve üvey kardeşlik yemininin ne demek olduğunu bilmiyorsun. Benden ölsem yapmayacağım bir şeyi yapmamı bekliyorsun. Ole’yle aramıza ölüm girene dek ayrılmayacağız. Ve birimiz öldürülürse diğerimiz intikamını alacak. Ole yaşlanana kadar köle kalsa bile her daim yanında olacağım. Ama onsuz asla kaçmam!”
Söylenecek başka şey yoktu. Uzun yolculuktan dolayı yorgun düşen üç oğlan kıvrılarak uykuya daldı.
Genç Olaf öyle derin uyuyordu ki gece yarısı bir adamın elleri boynundaki zinciri açtığında uyanmadı. Adam dikkatle onu güçlü kollarına aldı ve ağaçların karanlık gölgelerinin arasına, ormanın kamp ateşlerinin olmadığı kısmına doğru götürdü. En sonunda çocuğu akarsuyun yanındaki kuru kamışlardan ve yosunlardan yatağa bıraktı; parlak ay ormandaki açıklığın arasından sızarak oğlanın yuvarlak yüzüne ve kısa, altın rengi saçlarına yansıyordu. Adam başında bekleyerek Olaf’ın çocuksu rüyalarını görmesini izledi. Sonra eğilip nazikçe pelerinini kenara çekti ve kıyafetinin önünü açtı, böylece ay ışığı beyaz boynunun ve göğsünün üzerine düştü.
Olaf birdenbire uyandı ve üzerine eğilen karanlık figürü gördü.
“Thorgils, Thorgils!” diye bağırdı telaşla.
“Sessiz ol!” diye emretti Sigurd Erikson, oğlanın kolunu tutarak. “Zarar verecek değilim.”
Olaf zorla ayağa kalktı, kaçmaya hazırdı ancak efendisi onu yerinde tuttu.
“Aptal çocuk!” diye mırıldandı Sigurd. “Ne diye korkuyorsun benden? Sana dostun olduğumu söylemedim mi?”
“Dostluğuna güvenmiyorum,” diye cevapladı Olaf sinirle, Thorgils’in uyarısını hatırlayarak. “Şimdi de beni buraya gizlice öldürmek üzere getirdiğini düşünüyorum.”
“Seni buraya kendi iyiliğin için getirdim çocuğum,” dedi Sigurd yumuşak bir sesle. “Ve sana söz veriyorum, ben koruyucun olduğum müddetçe kim olursa olsun hiç kimse sana zarar vermeyecek. Sessiz ol ve beni dinle.”
Olaf sakinleşti.
“Geçen akşam,” dedi Sigurd, “bana Kral Triggvi Olafson’un oğlu olduğunu söylediğinde dediklerine kolayca inanamadım. Ama annenin adını ve Olfrestead’den, Norveç’in Uplands’inden olduğunu söylediğinde bana doğruyu söylediğini anladım. Gözlerine baktığımda orada Kraliçe Astrid’in kuzeydeki en açık renkli gözlerini gördüm. Sen konuşurken Kraliçe Astrid’in sesinin müziğini duyduğumu sandım…”
“Annemle tanışıyor olabilir misin?” diye bağırdı Olaf sabırsızlıkla. “Beni yaşadığı yere götürebilir misin?”
“Onu tanıyorum,” diye yanıtladı Sigurd. “Ama heyhat! Onu göreli, ondan herhangi bir haber alalı ne yazlar geçti. Ta ki sen bana Norveç’e kaçtığını söyleyene kadar. Söylesene, annenin Gardarike’de yardımını beklediği kişinin adı neydi?”
“Erkek kardeşinin adı,” dedi Olaf, “Sigurd Erikson.”
“O kardeş benim,” diyerek gülümsedi Sigurd ve oğlanı elinden tuttu. “Ve dayın olarak seni Holmgard’a götüreceğim.” Olaf’ı kendine yaklaştırarak kolunu boynuna doladı. “Biricik üvey oğlum olarak benimle yaşayacaksın,” diye ekledi. “Sana göz kulak olup bir kralın oğlunun bilmesi gereken her şeyi öğreteceğim, böylece vakti geldiğinde babanın topraklarında hak iddia etmeye hazır olacaksın. Fakat Norveç’te öldüğünü görmek isteyecek çok fazla insan olduğundan bunu yapmak büyük risk. Eğer Gunnhild’in oğulları Holmgard’da yaşadığını öğrenirlerse sonunu getirecek adamlara büyük ödüller vaat ederler. Bu sebeple Triggvi Olafson’la akrabalığınla ilgili tek söz etmezsen iyi olur. Ayrıca üvey kardeşin Thorgils de dahil hiç kimseye dayın olduğumu ya da adını ve soyunu bildiğimi söylememelisin, zira Gardarike’de Kral Valdemar’ın onayı olmadan hiçbir kral soyunun dokunulmaz kalmayacağına dair bir yasa var. O yasayı çiğnediğim anlaşılırsa ikimizin başı da en büyük belaya girer.”
Bunları duyduğuna şaşıran ve gizli düşmanı ilan ettiği adamın öz dayısı olduğunu öğrenen Olaf konuşamadı. Sessizce elini Sigurd’un büyük avucuna koydu ve kendisini Thorgils’le Egbert’in derin uykuda olduğu yere geri götürmesine izin verdi.
III
GERDA’NIN KEHANETİ
Olaf ertesi gün uyandığında Sigurd Erikson’la akrabalığına ilişkin hiçbir şey söylemedi ve Thorgils onun aksi ve sessiz olduğunu fark etse bile bunu oğlanın o çok sevdiği denizden uzak kaldığı için acı çekmesine yordu. Ve Olaf hâlâ tuhaf bir şekilde kaçış planı yapma konusunda isteksizdi. Hem Thorgils hem de Egbert kaçmaktan bahsetmeye devam etti ancak Olaf her zaman daha da ertelemek için bir bahane bulup sadece başını sallayarak planın kötü olduğunu söyledi. Güneye yolculuklarının ikinci akşamında molayı büyük bir gölün kıyılarında verdiler. Thorgils buranın denizin bir parçası olduğunu söyledi ve iki yoldaşına gecenin karanlığında sıvışmayı, bir balıkçı teknesi bulup onunla kaçmayı önerdi. Ama Olaf hızlıca görünürde tekne olmadığını ve atlarla köpekler içtiğinden suyun büyük denizin tuzlu suyu olduğunu düşünmediğini belirtti. Bu uzun, yorucu seyahatin her günü Thorgils yeni bir plan yaptı. Fakat Olaf inatçıydı. Böylece onun esir kalmayı tercih ettiğini gören iki büyük oğlan onun isteklerine cevap СКАЧАТЬ