Kızılderili Mitolojisi. Daniel G. Brinton
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızılderili Mitolojisi - Daniel G. Brinton страница 12

Название: Kızılderili Mitolojisi

Автор: Daniel G. Brinton

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361001

isbn:

СКАЧАТЬ Algonkin kahramanı Manibozho ile ilgili anlatı da böyledir. Bu, pek çok hayvanı yendikten sonra bu ünlü büyücünün hünerini yılanların prensi üzerinde denediği anlamına gelir. Manibozho, büyük bir tufana ve dünyanın yok olmasına yol açan uzun bir mücadeleden sonra zaferi elde eder. Bu anlatı için elimizdeki ilk kaynak, Cusic’ten bile geç tarihlidir ve hala hayatta olan Bay Schoolcraft’a aittir. Tufanın efsanevi sebebi, Rahip Le Jeune’ün 1634’te anlattığına göre oldukça farklıdır. Bu versiyonda bir yılandan bahsedilmez. Ayrıca, daha sonra göreceğimiz üzere yılan ne Algonkinler ne de diğer Kızılderililerde bir kötülük simgesi değil, hatta tam tersidir.77

      Böylesi görüşlerin görece geç tarihlerde yerlilerin efsanelerine girişleriyle ilgili Kiçelerin on yedinci yüzyılda yazıya geçirilen mitlerinde dikkate değer bir kanıt bulunuyor. Bu mitlerde yukarı ile aşağı dünyanın hükümdarlarının mücadeleleri, ilklerin Xibalba’ya (Hayaletler Diyarı) inişi ve oranın efendilerine (Bir Ölüm ve Yedi Ölüm) karşı zaferleri anlatılır. Yazar, kendisine açık bir şekilde Şeytan ve onun yardımcılarını çağrıştıran ikincisiyle ilgili şöyle yazar: “Eski zamanlarda çok güçlü değillerdi. Bunlar yalnızca, insanları rahatsız eden düşmanlardı ve aslında tanrı olarak görülmüyorlardı. Ama ortaya çıktıklarında korkunçtu. Bunlar sorun ve uyuşmazlığa sebep olan kötülüktü.” Çevirmenleri çok farklı bir şekilde etkilemiş gibi duran bu pasajda yazar, Hıristiyan dininin Şeytan’a ve onun müttefiklerine atfettiği yüce gücü, bunların putperestlik alemindeki benzerlerine (ölüler dünyasının yöneticileri) atfedilen çok daha zayıf olan güçle karşılaştırıyor gibi duruyor.78

      Ufak bir muhakeme, yerlilerin dinlerinde olduğu hayal edilen böylesi bir düalizmin yerli kaynaklı olamayacağına en kuşkucuları bile ikna edecektir. İlkel insanın tanrıları, tamamen insan dış görünüşüne sahip varlıklardır. Bu tanrılar, insanlarla cinsel ilişki yoluyla kazandıkları dış görünüşlerle resmedilir. Bunlar, insanın düşmanları veya arkadaşlarıdır, zira insan ya onların gönlünü kazanır ya da onlara hakaret eder. Hiçbir insan, en azından yabani bir insan, ilgisizliğe ve zarara rağmen nazik ve hayırsever değildir. Sebepsiz yere ve sürekli olarak şeytani de değildir. Kişisel, ailevi veya ulusal kan davaları, bazılarını diğerlerden daha düşman hale getirir ancak insan, kendi çıkarlarını koruma arzusuyla kendi iyiliği için kötülükten asla zevk almaz. Sözgelimi ölüm, hastalık ve tehlike tanrıları asla şeytani bir doğaya sahip değildi. Diğer taraftan en merhametli ilahlar kendi törenlerinin ihmal edilmesini şiddetle cezalandırmaya meyilliydi. Ahlaki ikilik yalnızca, iyi ve kötü fikirlerinin keyif ve acı fikirleriyle eş anlamlı olmadığı zihinlerde ortaya çıkabilir, zira tamamen iyi veya tamamen kötü bir doğa algısı bu ifadelerin daha yüce yani ahlaki anlamda kullanılmasını gerektirir. Sonuç olarak Kızılderililerin birçok ilahının, bu bakımdan Antik Yunan ve Roma’nın tanrılarından daha güçlü bir zıtlık oluşturmadığı rahatlıkla söylenebilir.

      Üçüncü Bölüm

      Kutsal Sayıların Kökenleri ve Uygulamaları

      Dünyanın kadim dinleri hakkında bilgi sahibi olan herkes; birtakım sayılara gizemli güçler atfedildiğini, bu sayıların nasıl geleneklerin ve merasimlerin bir bakıma ölçütü ve biçimlendiricisi haline geldiğini, aritmetiksel değeriyle katiyen bağlantılı olmayan bir sembolik anlama sahip olduğunu fark etmiş olmalı. Sözgelimi pek çok Doğu dininde, Yahudilik de bunlar arasındadır, yedi en kutsal sayıdır ve yediden sonra dört ve üç gelir. En dikkatsiz okurlar bile, İbrani kutsal kitaplarında yedi sayısının çok fazla bağlantı içinde kullanıldığını gözlemlemiş olmalı. Niçin diğer sayılar değil de bu sayıların seçildiği net bir şekilde açıklanmamıştır. Bunları kutsal yapan özellik, tarihöncesi dönemlere uzanır ve dini duyguların ilk defa ifade edilmesiyle yaşıt olmalıdır. Kızılderililerin dininde yalnızca bir tanesi (dört) önemlidir. Ancak bu önem, öylesine belirgin ve kapsamlıdır ki araştırmalarımın çok erken bir döneminde bunun benimsenme sebebi ortaya çıkarılabilirse bu dinlerle ilgili kafa karışıklığının büyük kısmının ortadan kalkacağına ikna olmuş hissettim.

      Bu önem, insan ile doğa arasındaki her yerde öne çıkan, her yerde aynı olan zaruri bir ilişkiden kaynaklı olmalıdır. Buna dört ana yöne tapınmada rastlanır.

      Kızılderililer, daha önce söylediğim gibi avcıydılar. Yolu olmayan ormanlarda durmadan dolaşıyor, engin çayırlar üzerinde köpekleriyle avlanıyorlardı. Bu özellikleri beyazlara bir yetenek gibi değil, onları hatasız bir şekilde yönlendiren bir içgüdü gibi gelir. Yerliler yollarını asla şaşırmazlar. Yerlilerin karakterini derinlemesine çalışmış bir yazar şöyle söyler: “Kızılderili’nin zihninde dört ana yön her zaman vardır ve mesele kendi evi bile olsa kendisini buna uygun bir şekilde ifade eder.”79

      Dört ana yönün kusursuz olarak belirlenmesi şans eseri değildir. Bu yönler her dilde belirlidir, vücudun anatomik yapısından dolayı gereklidir ve evrenin sabit yasalarından türetilir. İster gün batımına ister gün doğumuna bakalım veya geceleri yol göstermesi için parıldayan binlercesi arasından yeri sabit olan tek yıldızı arayalım, vücudumuzun ön ve arka düzlemleri, sağ ve sol elimiz paraleller ve meridyenlerle örtüşür. İnsanlar çok eski zamanlarda bu dört noktaya önem vermiş ve geceleri ıssız yerlerde bunları rehber olarak kabul edip onları tanrıları gibi görmüştür. Çok daha sonra, yüzyıllarca süren yavaş gelişim ona doğanın diğer gizemlerini öğrettiğinde (Güneş’in hareketlerinde, maddenin unsurlarında ve aritmetiğin kökenlerinde bu sayının tekrar ettiğini fark ettiğinde) bu sayılar onun için daha fazla kutsallık ifade etmeye başladı. İnsan kurumlarında ve sanatında bu sayıyı düzenleyici bir nicelik olarak benimsedi; ona yeni uygulama alanları buldu. Onun mistik anlamını hep göklere çıkardı ve son olarak felsefi düşünüşlerinde onu, evrenin gizemlerine uygun olarak, “sürekli akan doğanın kaynağı” diye adlandırdı.80

      İlkel coğrafi anlayışa göre yeryüzünün şekli düzgün bir karedir. Kiçe efsanelerinde dünya, “kare şeklinde, dört parçaya bölünmüş, çizgilerle işaretlenmiş, şeritlerle ölçülmüş ve gökyüzünden dört köşesine ve dört tarafına doğru bir kordonla sarkıtılmış” bir yerdir.81 En eski arazi bölümlendirmeleri buna uygun olarak yapılıyordu. Antik Mısır, Suriye, Mezopotamya ve Çin böyleydi;82 Yenidünya’da Peru devletlerinde, Arukanya’da, Muiskalarda, Kiçelerde ve Tlaskalarda dört ana yönle uyumlu şekilde bölünmüş dörtlü yönetim vardı ve ilk iki örnekte bu yönetimler isimlerini buradan alıyordu. Başlıca şehirleri (Cuzco, Quito, Tezcuco, Meksika, Cholula) kuzeye, güneye, doğuya ve batıya uzanan sokaklarla dörde ayrılmıştı. Böyle bir ayrımın kaçınılmaz sonucu olarak, başlıca hükümet görevlileri dört kişiydi; şehir ve taşra sakinleri, tüm sosyal organizasyonlar dörtlü bir yapıya sahipti. İnkaların resmi unvanı, “yerkürenin dört köşesinin efendisi” idi. Hem İnka hem de Aztek ülkesinde araziye sahip olmanın saygı gören yöntemi, dört ana yöne bir taş, ok veya meşale atmaktı.83 Meydanlara kapıları bu yönlere açılan saraylar, köşeleri bu yönleri gösteren mezarlar ve bu yönlere doğru uzanan yollar yaparak bu fikri mimarilerine uyguladılar. Bu mimari ilkeler bütün kıtada görülür. Bunlar; Yucatan’ın kutsal yapılarında, Meksika yakınlarında СКАЧАТЬ



<p>77</p>

Bu iki efsane sonraki bölümde incelenecek. Hem ilkel formlarına ulaşılmaya hem de anlamları açıklanmaya çalışılacaktır.

<p>78</p>

Ximenes’in çevirisini ve yorumlarını, Or. De los Indios de Guaat., s.76, Brasseur’ünkilerle karşılaştırın, Le Livre Sacré des Quichées, s.189.

<p>79</p>

Buckingham Smith, Gram. Notices of the Heve Language, s. 26.

<p>80</p>

Empedokles’in “nihai dört temel unsur”undan bahsediyorum. Bu sayı, Hermes için kutsaldı ve Pitagoras’ın fizik felsefesinin temelini oluşturur. Metindeki alıntı “Altın Dizeler”dendir. Bu ünlü öğretmen şöyle diyordu: “Her şeyden daha kutsal olanı Sayıdır ve onun yanında İsimleri verenler gelir.” Üç bin yıl sonra yeni kavrayabildiğimiz bir gerçek.

<p>81</p>

Ximenes, Or. de los Indios, s.5.

<p>82</p>

Bkz. Sepp, Heidenthum und Dessen Bedeutung Für Das Christenthum, s. 464. Bu bilgi yüklü bir eserdir ancak Joseph de Maistre’ın mitolojileri Latin harflerine çevirme ekolünün en çılgın damarıyla yazılmıştır.

<p>83</p>

Brasseur, Hist. du Mexique. s. 227, Le Livre Sacré des Quichés, giriş, s. ccxlii. Peru’nun dört eyaleti şunlardı: Anti, Cunti, Chincha ve Colla. Bu isimlerin anlamı kaybolmuştur ancak La Vega’ya göre bunları tekrar etmek bizim doğu, batı, kuzey ve güney kelimelerimizi kullanmamızla aynıydı (Hist. des Incas, cap. 11).