Ateşten Düşünceler. Edward Joseph Harrington O'Brien
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ateşten Düşünceler - Edward Joseph Harrington O'Brien страница 7

Название: Ateşten Düşünceler

Автор: Edward Joseph Harrington O'Brien

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258068900

isbn:

СКАЧАТЬ artık hayattan soyutlanmak ve filolojinin dünyasında kendini kaybetmek istiyordu. Görüldüğü üzere yeni metresini bulmuştu fakat bununla beraber yeni sorunlar da gün yüzüne çıkmıştı. İlahiyat derslerini, kendisini doğduğu günden beri bakanlıkta çalışırken görmek isteyen annesi için alıyordu. Schulpforta’daki rasyonalizm, tüm inancını kırmıştı ancak yine de Nietzsche soyadını taşımaktan dolayı büyük bir gurur duyuyordu ve ailesinin en büyük onuru, güçlü dini temelleriydi. Tabii Rosalie halası, gizlice bu temelden biraz sapmış sayılırdı.

      Genç Nietzsche, sorunlarına bir çözüm bulabilmek için bir gün Ritschl’e danıştı. Saygın profesör, tek bir konuşmada Fritz’in tüm dertlerine derman oldu. Tarafsız bir bilim insanı olması gereken bir filolog, kasıtlı inançlar tarafından etkilenirse nasıl serbest araştırmalar yapabilirdi? Bu yarım saatlik konuşma, Fritz’in aile geleneklerine olan son bağını koparmaya yetti. Sürekli şiddetli fiziksel ve ruhsal acılarla yaşayan ve verdiği cüretkâr örnekle gerçeği gözler önüne seren Ritschl, bir kahraman ve tanıdığı en asil adam değil de neydi? Pforta bir hapisti ve Nietzsche özgürlüğü arıyordu. Sonunda aradığı özgür yolu bulmuştu. Okulundan, evinden, Tanrı’dan, korkularından ve tüm dürtülerinden kurtulup özgür kalabilecekti sonunda.

      Nietzsche, Paskalya tatilinde evi Naumburg’a bir ateist olarak döndü ve ilk defa Komünyon Ayini’ne katılmayı reddederek annesini büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Rosalie halası, her başarılı din bilimcinin hayatında bu gibi kuşku yaşadığı anlar olduğunu belirterek bu gergin ortamı yatıştırmaya çalıştı.

      Elisabeth’e göre bu tatilde abisi, buğday teni ve dik duruşuyla güçlü ve kendine güvenen bir havaya sahipti. Frankfurt’ta Goethe’nin evini ziyaret ettiklerinde bu “büyük din bilimcinin”, Goethe’yle aynı boyda olduğunu fark ettiler. Nietzsche, ileride Leipzig’i ziyaret ettiğinde, Goethe’yle diğer benzer yönlerini de keşfedecekti.

      Annesiyle yaptığı dini konuşmalar, genellikle kız kardeşinin de kendisine katılmasıyla tatilde ufak çaplı gerginliklere sebep oluyordu. Bu kavgalarda çoğu kez, Strauss’un Hz. İsa’nın Yaşamı kitabının da sözü geçiyordu. Lisbeth’e göre o günden sonra annesi, her iki çocuğunun da gereğinden fazla idealist ve bağımsız olduğu fikrine kendini inandırmış ve sürekli olarak çocuklarına hayatın gerçek yönünü göstermeye ve başkalarının fikirlerine saygı duymayı öğretmeye çalışmıştı. Fritz annesinin bu çabalarını büyük bir sakinlikle karşılıyordu ve ona karşı kaba davranmak istemiyordu, çünkü Nietzsche ailesinde kendinden yaşça büyük birinin fikirlerine karşı çıkmak, büyük bir kabalıktı.

      Bir gün, Naumburg sokaklarına bir panayır kuruldu. Balon satan bir adamcağız, sert rüzgâra karşı balonlarının uçmasını engellemeye çalışıyordu. Nietzsche kız kardeşine döndü ve yüzünde gülümsemeyle: “Adamın hali annemize benzemiyor mu?” dedi. Tam o sırada sert bir rüzgâr esti ve adamın elindeki balonların birkaçını uçurdu. Bunu gören Nietzsche ekledi: “Görüyorsun ya işte, uçacak olan zaten uçuyor.”

      Böylece genç Nietzsche Bonn’a döner dönmez ilahiyat derslerini bıraktı. Artık bir din bilimci değil, ahlak kuramcısıydı. Evde şüpheleriyle baş başa kalan Lisbeth, dini sorularına bir cevap bulabilmek için abisine mektup yazdı. Nietzsche’nin kız kardeşine verdiği cevap, seçmiş olduğu yolu açıkça gözler önüne seriyordu: “Bir dönüm noktasındasın. Ruhsal huzur ve mutluluk mu arıyorsun? Öyleyse, inan! Doğruyu takip ettiğinden şüpheli misin? Öyleyse, araştır! Ancak bu iki yol arasında birçok dönüm noktası var. Önemli olan senin gerçekte neyi arzuladığın.”

      Nietzsche artık kendini tamamen araştırmalarına vermişti. Boşa harcadığı ayları telafi etmesi gerekiyordu. Bir şeyler yaratmak için can atıyordu ancak kendini ifade etmekte zorlanıyordu. Sessizliğe hapsolmuş bir halde, kalbinde büyük bir acıyla, bu yeni bilim dalının içindeki boşluğu doldurmasını umarak, Ritschl’le filoloji üzerinde çalışmalar yapmaya başladı.

      Bu yeni tutkusuyla doğru orantılı olarak eleştirel yönü de gelişmişti. Bu yüzden birçok dostu Nietzsche’den uzaklaşmış, Nietzsche de artık gezintilerine tek başına çıkmaya başlamıştı. Bir keresinde arkadaşına, Franconia Kulübü’ne katılmaktan duyduğu pişmanlığı anlatan bir mektup yazdı: “Kulüp, kendi ilkelerimi çiğnememe sebep oldu. Kurumların veya bireylerin neye benzediklerini keşfedebilmek için asla gereğinden fazla uymamalıyım.” Tabii Nietzsche’nin asıl memnuniyetsizliğinin sebebi bu değildi. Dünyayı o reddetmemişti, dünya onu reddetmişti. Cennetten bir günah keçisi gibi atılmıştı. Sonuç olarak koskoca bir yılı boşa geçmiş ve Ritschl de yeterince değer görmediği Bonn’dan ayrılma kararı almıştı. Bundan iki sene sonra Nietzsche bu konu hakkında, kendine pek güvenmediğini ve etrafındakilere “hükmetmeyi” başaramadığını itiraf etti. Artık sinirleri romatizma ağrılarına sebep olmaya başlamıştı.

      O sonbahar Nietzsche, Bonn’u bir firari gibi terk ederek dördüncü önemli yolculuğuna çıktı. “Vapur yanaştı, aceleyle bindim. Yağmurlu ve is kokulu gecede gözlerim köprüye daldı ve nehrin kıyısındaki minik ışıkların yavaşça yok oluşunu izledim. Her şey sanki kaçıyormuşum izlenimi uyandırıyordu.”

      VII

      Osene Nietzsche tatilini evde geçirdi. Bonn’la olan tüm ilişkisini sonsuza dek kestiğinden beri romatizması iyileşmiş ve neşesizliği üstünden kalkmıştı. Annesi hâlâ dini inancını kaybettiği için mutsuzdu, üstelik Nietzsche yakında Ritschl’ın sadık oğlu olarak Leipzig’e gidecekti.

      Böylece Nietzsche’nin beşinci önemli ve umut dolu yolculuğu başladı ve 17 Ekim 1865’te Leipzig’e vardı. Ertesi gün Akademi Kurulu’na şehre geldiğini duyurdu. Gelişiyle ilgili iyi işaretler alıyordu. Goethe’yle aynı boyda değil miydi? Yüzyıl önce o gün Goethe de Leipzig’e bir öğrenci olarak gelmişti. Tarih tekerrür ediyordu, geleceği parlaktı. Kitaplardan bilgi edinmek yerine, başarılı bir öğretmen olmayı Ritschl’den öğrenecekti. Böylece yeni Goethe herkesin üzerinden yükselecek ve cennette Tanrı’nın ateşi için savaşıp, bu ateşi altındaki nankör dünyaya hediye edecekti.

      Nietzsche’nin Ritschl’de fark ettiği şey, ahlaki başarısından ziyade zekâya dayalı olağanüstü bir zihinsel güce sahip olmasıydı. Ona göre böylesi bir zihinsel güç, ahlaktan çok daha önemliydi. Kendi zihinsel gücü de dini geride bırakmasını sağlamamış mıydı zaten?

      Ritschl, Nietzsche’ye kendi doğrularını bulmasında yardım etmiş ve bu yeni özgürlüğünde ona destek olmuştu. Ancak çok geçmeden Nietzsche’nin ilgisini, daha etkili başka bir güç çekti. Daha sonraları belirttiği gibi, ateizm onu Schopenhauer’a götürmüştü. Bundan kısa bir süre sonra yazdığı otobiyografisinde bu satırları kaleme aldı: “Bir gün yaşlı Rohn’un ikinci el dükkânında bir kitap buldum ve tereddütle sayfalarını çevirmeye başladım. O an şeytan bana fısıldadı: ‘Kitabı al!’ Odama girdiğimde bulduğum hazineyi alıp kendimi bir koltuğa attım ve bu güçlü ve kasvetli dehanın zihnimi ele geçirmesine izin verdim. Her satırın vazgeçmeyi haykırdığı bu kitapta, tüm dünyanın, hayatın ve kendi zihnimin korkunç bir ihtişamla yansıtıldığı dev bir ayna gördüm. Eşsiz bir sanat gözüyle hastalığı ve şifayı, sürgünü ve barınmayı, cenneti ve cehennemi buldum. Kendini tanımanın ve hatta kendini bitirmenin gerekliliği beni zorla ele geçirdi. Bu ani değişimin izleri, kendimi suçladığım, iyileşebilmek ve tüm insanlık СКАЧАТЬ