.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 11

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ geldi. Yarın sabah erkenden yabancı bir dünyaya, ağır ve baskıcı bir ortamda daha önce yapmadığım bir işi yapmak üzere yola çıkıyorum. Merak ettiğim tek şey, beni hapsedecek olan zincirlerin demirden mi yoksa iplikten mi olduğu. Kim bilir, belki bir gün zincirlerimi kırıp bu belirsiz hayatta farklı bir yola saparım. Sonuçta bu cesarete sahibim… Zeus ve tüm müzler,19 beni kültürsüz biri veya bir sürü çobanı olmaktan korusun.”

      Nietzsche, Deussen’e bu yeni işini, sanki kader onu görevlendirmiş gibi görkemli bir şekilde duyurdu. Mektubunu içten tebrikleriyle cevaplayan Deussen, kendi kısmetinin kapalı olmasından yakınıyordu. Bu mektuba Nietzsche, dostluklarını bitiren bir şiddetle karşılık verdi. Daha sonra Deussen bu konu hakkında “O an, hiç de yüce biri değildi,” açıklamasında bulundu.

      Böylece Nietzsche, 13 Nisan 1869’da artık bir öğrenci değil, dünyanın eşiğinde bir adam olarak kaderindeki altıncı önemli yolculuğuna çıktı. Özgüvensizliği, onu olduğundan daha yaşlı gösteren yeni giysiler diktirmeye itmişti. Belli ki bu yolculuk da onun için korku doluydu.

      X

      Nietzsche, tüm yol boyunca huzursuzdu. Köln, Bonn, Wiesbaden, Heidelberg ve Karlsruhe’de mola vererek Basel’e gelişini ertelemek için elinden geleni yaptı. İsviçre’ye varması tam bir hafta sürdü.

      Yaklaşan açılış konuşması kendisini epey endişelendiriyordu. Akademik çevrede nasıl bir izlenim bırakacaktı? Profesör olarak atanmasını makul kılabilecek kadar olgun görünüyor muydu? Burada yeni dostlar edinebilecek miydi yoksa yalnızlığa mahkûm mu kalacaktı? Konuşmasının arka sayfasına bu satırları yazdı:

      “Basel’deyim ne korkuyorum ne baygınım,

      Ama yalnızım – Tanrı duysun feryadımı.”

      Hazırlamak için tam altı haftası vardı. Sonunda 28 Mayıs’ta kalabalık bir oditoryum önünde yaptığı konuşmasıyla, değerli meslektaşları üzerinde iyi bir izlenim bırakabilmeyi başardı. Dinleyiciler salondan dışarı çıkarken, hararetli tartışmalar yaşanıyor, genç profesör için pek çok övgü dolu söz söyleniyordu. Nietzsche, konuşmasının olumlu bir etki yarattığını hissetti ve bir an için rahatladı.

      Ancak dersler başladığında büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Filoloji dersi için sadece sekiz öğrenci kayıt yaptırmıştı. Çocukların zeki oldukları ve günlük derslerinin ona ihtiyaç duyduğu düzenli entelektüel disiplini sağlayacağı düşüncesiyle kendini telkin etti.

      Bu sırada yeni arkadaşlıklar kurmakta zorlanıyordu ve yalnızlıktan şikayetçiydi. Tamamen terk edildiğini düşünüyor, düşünce ve hayallerini paylaşabileceği kimsenin olmamasından yakınıyordu. Oysaki meslektaşları onu aralarına almak istemişlerdi. Neden tüm bu iyi niyetli davetleri reddetmişti ki? İşin aslı, onlara karşı kendini aşağılık hissetmiş, fakat düşüncelerini boş bulduğunu ima ederek kendini onlardan daha üstün olduğuna inandırmıştı.

      Nietzsche için dostluk ya hep ya hiç demekti. Her iki taraf da kendisini bu dostluğa tamamen vermeliydi. O, dostu için her şeyi yapmaya hazırdı, dostunun da aynı şeyi yapmasını bekliyordu ve bu dostluk, yabancılarla asla paylaşılamazdı. Bu dünyada onun dostluğuna layık kim vardı? Kendini kime tamamen teslim edebilirdi? Çok uzakta değil, güneyde Richard Wagner yaşıyordu.

      Tribschen, Lucerne’den bir buçuk mil kadar uzakta, Pilatus’un eteğindeki göl kenarında yer alıyordu. Nietzsche, açılış konuşmasından iki hafta önce, Wagner’ın kendisine Leipzig’de yaptığı ziyaret teklifini kabul edecek cesarete sahip olup olmadığını düşünürken, kendisini Lucerne’de bulmuştu. Yalnız değildi, yanında ona destek olmak için gelen dostları da vardı. Tereddütle adımlarını Tribschen’e doğru yöneltti. Bir süre evin önünde durdu ve içeriden gelen kederli müzik seslerini dinledi. Sonunda çekingen bir tavırla zili çaldı. Kapıyı açan hizmetçi, Wagner’ın çalıştığını ve saat ikiye kadar rahatsız edilmek istemediğini söyledi. Ardından Nietzsche’yi öğle yemeğine davet etti. Eyvah! Kendisini desteklemeye gelen dostları Tell’s Şapeli’nde onu bekliyorlardı. Bu yüzden Nietzsche, daveti reddetmek zorunda kaldı, ancak bir sonraki pazartesi günü için başka bir davet aldı. Böylece, 17 Mayıs’ta, sabırsızlıkla geçen hafta sonunun ardından, ilk kez Tribschen’in kapılarından içeri girdi.

      Yarısı yüksek kavaklarla kaplı bu yalnız köşk, sessiz gölün kıyısında küçük bir yarımada üzerine dikilmişti. Bugün bile, oradaki her şey bir rüya gibi gelir insana. Bécklin, ünlü tablosu Ölüler Adası’nı resmederken, hâlâ en ufak bir değişikliğe uğramamış bu yerden ilham almıştır. Wagner, Cosima von Bülow’la hayatın zorluklarından kaçıp yerleştiği Tribschen’de kendini Nibelung Yüzüğü opera serisi üzerine çalışmaya adamıştı. Kendisi elli dokuz yaşındaydı, Nietzsche ise yirmi dört. Cosima, o zamanlar otuzuna daha yeni basmıştı ve babası Franz Liszt’in heykelimsi asil yüz hatlarına sahipti.

      Dul bir anne tarafından büyütülen, utangaç, tereddütlü, gergin ve yüzündeki parlayan gözleriyle genç Parsifal’i20 andıran Nietzsche, Tribschen’e Kutsal Kâse’yi aramak için gelmişti. Cosima pek yaşlı sayılmazdı fakat çok şey görüp geçirmişti. Kalbini istemeden kırdığı asil müzisyen Hans von Bülow’dan ayrıldıktan sonra iki sene Wagner’la yaşamış ve tüm kalbiyle Kutsal Kâseye hizmet etmişti. Onun verdiği hizmette, tıpkı Kundry’nin21 büyüsü gibi bir büyü vardı. Parsifal’e, üstadına kendi amaçları doğrultusunda hizmet eden bu büyüsü dışında sunacak hiçbir şeyi yoktu. Üstat, en az ebeveynleri kadar yaşlıydı ve bir ebeveyn gibi saygı görürdü. Kutsal Kâse’ye baş rahip olarak hizmet etmişti ve Cosima ve Nietzsche’den hayatlarını kendisine adayarak ona yardım etmelerini bekliyordu. Kendine hizmet edenlerin gözü önünde başarısız olamazdı. Oysaki ileride, bu hizmetkârlarından biri tarafından ağır bir şekilde yargılanacaktı.

      O gün Wagner ve Cosima, Kutsal Kâse’den söz ettiler ve Parsifal’in omuzlarına ağır bir yük bindirdiler. İşin aslı, Kutsal Kâse’ye yeni bir hizmetkâr bulmuşlardı. Muhabbetleri, coşkulu bir atmosferde özgürce akıp gidiyordu. Düşünceleri ve duyguları güçlü ve yeniydi. Bu muhteşem gecede Wagner, Üstadın tüm hayallerini neşeyle dinleyen Nietzsche’yle konakladığı hana kadar yürüdü. Nietzsche, sonunda bir nesil idealleri için savaşmış, amaçlarını paylaşabileceği ve kendisine hizmet etmenin büyük bir onur olacağı dostunu bulmuştu. Wagner da neşeli ve coşkuluydu. Nietzsche o akşam bir dostuna, Wagner’layken ilahiyatla doğrudan bir temas halindeymiş gibi hissettiğini yazdı.

      Üç gün sonra Cosima’dan üstadın doğum gününü kutlamak için kendisini Tribschen’e davet eden bir mektup geldi. Kutlama, Nietzsche’nin açılış konuşmasından hemen bir gün önceydi, bu yüzden Nietzsche, teklifi reddetmek zorunda kaldı. Cosima yerine Wagner’a cevap vererek eğer sorumlulukları onu “Basel kulübesine” hapsetmeseydi gelmekten ne kadar memnun olacağını yazdı.

      Davet, bizzat Wagner tarafından büyük bir samimiyetle 5 Haziran hafta sonu için yenilendi ve Nietzsche o gece ilk kez Tribschen’de konakladı. Bu sayede birbirlerinin düşünce ve amaçlarına olan hevesleri de yenilenmişti. O hafta sonu Wagner ve Nietzsche gece geç saatlere kadar oturup konuştular. Belli ki pazar akşamı, Cosima’nın aniden odadan ayrılışı pek bir merak uyandırmamıştı ancak pazartesi sabahı СКАЧАТЬ



<p>19</p>

Yunan mitolojisinde dokuz Tanrıça. (ç.n.)

<p>20</p>

Richard Wagner’ın üç perdelik operası Parsifal’de Kutsal Kâse’yi arayan şövalye. (ç.n.)

<p>21</p>

Parsifal’de vahşi görünüşlü bir kadın karakter. (ç.n.)