Ateşten Düşünceler. Edward Joseph Harrington O'Brien
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ateşten Düşünceler - Edward Joseph Harrington O'Brien страница 10

Название: Ateşten Düşünceler

Автор: Edward Joseph Harrington O'Brien

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258068900

isbn:

СКАЧАТЬ Çocukluğundan beri Wagner’ın Tristan ve Isolde eserini ne kadar sevdiğini hatırladı. Bayan Brockhaus, bu tutkusunun yeniden canlanmasını sağlamıştı. Bunun üzerine ekim ayında Rohde’ye bu satırları yazdı: “Wagner’den de Schopenhauer kadar hoşlanırım; o ahlaki atmosferden, o Faust16 havasından, haçtan, ölümden ve mezardan.”

      O sonbahar Wagner, henüz fazla ün salmış sayılmazdı. Buna rağmen Bayan Brockhaus, yıllardır kardeşine sessizce hayranlık duyan bu çocuktan bir hayli etkilenmişti. 8 Kasım’da Nietzsche, masasında bir not buldu: “Richard Wagner’le tanışmak isterseniz, saat dörde çeyrek kala Theatre Café’ye gelin.”

      Nietzsche’nin mutluluktan başı dönmeye başladı. Wagner, kimliği saklı bir şekilde Leipzig’de yaşıyor demekti. Bir gün Bayan Ritschl, Bayan Brockhaus’u ziyaret etmiş ve orada Wagner’le tanışmıştı. Kendisine Meisterlied’ı çalan Wagner’a, bu parçayı Nietzsche’den sık sık dinlediği için epey aşina olduğunu itiraf etmişti. Bu olaya bir hayli şaşıran ve sevinen Wagner da bu genç adamla bir an önce tanışmak istediğini belirtmişti.

      Richard Wagner

      Buluşma yerine giden Nietzsche, Wagner’le akşam üzeri görüşeceğini öğrendi. Bunun üzerine terzisi, Nietzsche’ye bu önemli buluşma için yeni bir takım elbise getireceğine dair söz verdi. Terziyi beklemek üzere evine dönen Nietzsche için zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Sonunda saat altı buçukta zil çaldı, gelen terziydi. Nietzsche, hemen yeni takımını denedi, neyse ki takım üzerine tam olmuştu. Faturayı Nietzsche’nin eline tutuşturan terzi, hemen orada ödeme talep etti. Ancak Nietzsche’nin cebinde beş kuruş parası yoktu. Üzerine gömleğini geçiren Nietzsche, kıyafetleri alabilmek için büyük bir savaş verdi. Ancak savaşı terzi kazandı ve diktiği takım elbiseyi de alıp evi terk etti. Nietzsche yıkılmıştı. Siyah paltosu Wagner gibi büyük bir adama layık olabilir miydi hiç?

      Nietzsche, sonunda cesaretini topladı ve yağmur altında hızlı adımlarla Wagner’la buluşmak için yola çıktı. Neyse ki Brockhaus’un verdiği parti, hiç de resmi değildi. Sonunda Wagner’le tanışan Nietzsche, yeni üstadına çekinceyle birkaç iltifatta bulundu. Bunun üzerine Wagner, eserlerini nasıl bu kadar iyi bildiğini sorarak onu biraz rahatlattı. Nietzsche daha sonraları Rohde’ye bu satırları yazdı: “Wagner’le, Schopenhauer hakkında oldukça uzun bir sohbete daldık. Onun, Schopenhauer hakkında büyük bir coşkuyla konuştuğunu duymak, benim için ne kadar keyifliydi tahmin bile edemezsin. Ona ne çok şey borçluyduk, sonuçta müziğin özünü kavrayan tek filozoftu kendisi!”

      Wagner o geceyi profesörlerin haline gülerek ve onlara “felsefi uşaklar” diye seslenerek geçirdi. Otobiyografisinden Leipzig’deki öğrencilik günlerini anlatan alaycı bir alıntı yaptı. Ayrılırken Nietzsche’nin elini sertçe sıktı ve kendisini ziyarete, İsviçre’ye davet etti. Heyecandan eli ayağı birbirine dolaşan Nietzsche, ertesi gün Rohde’ye içini döktüğü bir mektup yazdı.

      Böylece Nietzsche, hayatındaki üçüncü büyük gücü bulmuştu. Önce Yunan felsefesi, sonra Schopenhauer, şimdi de Wagner. Sonuncusu en güçlü ve nihayetinde en acı verici olandı. Böylesi bir irade gücü, böylesi bir çekicilik, böylesi bir zekâ, Nietzsche’nin daha önce hiç karşılaşmadığı bir türdendi. Bu yenilik onu büyüledi ve hızla etkisi altına aldı. Wagner, hizmet edebileceği ve gerçek hayatta da dostu olan bir üstattı. Nietzsche, kendisini Schopenhauer’ın götürdüğünden daha da ileriye götürecek kaderin bu yeni büyük çağrısını önceden görmüş gibiydi.

      Bu yeni takıntısı, filolojiden çok daha iyiydi ve daha büyük bir amaca hizmet ediyordu. Bir keresinde Rohde’ye, filologların böylesi bir dâhiye sataşacak kadar dar görüşlü olduklarını söylemişti. Ardından Rohde, Romundt ve başka bir samimi dostu Gersdorff’a bir tatil teklifinde bulundu. “Hep beraber Paris’e gidip kışı orada geçirelim. Biraz olsun derslerimizi unutalım, bilgiçliğimizi bırakalım, kendimizi kankan dansına verelim, yeşil apsent içelim. Paris’e gidip gerçek yoldaşlar gibi yaşayalım, sokaklarda gezip Alman sanatını ve Schopenhauer’ı temsil edelim. Bir buçuk veya iki yıl sonra geri döner, kaldığımız yerden sınavlarımıza gireriz.”

      O sonbahar Lisbeth, abisinin kahramanının aklından geçenleri öğrenebilmek için gizlice Schopenhauer okumaya başladı ve kitaplarında, sahip olduğu gizli duygusal heveslere karşılık veren bir fedakârlık keşfetti. Hayatını kardeşine adamak ne asil bir davranış olurdu!

      Nietzsche, o sene Noel’de Naumburg’a geldi ve kız kardeşiyle birlikte çok güzel bir tatil geçirdiler. Artık Schopenhauer ve Nietzsche’nin yeni kahramanı ve aynı zamanda dostu Wagner hakkında rahatça sohbet edebiliyorlardı. Böylece günler, geleceğin umutlu hayalleriyle geçti. Daha sonra Friedrich, aniden gizemli bir iş için Leipzig’e çağrıldı.

      Nietzsche o akşam eve döndüğünde gözleri mutluluktan parlıyordu ancak kimseye bir şey söylemedi. Ne zaman Paris gezisinin lafı açılsa, iç çekerek gizemli bir şekilde: “Ah, Lisbeth, hayat çok zor gerçekten!” dedi. Kız kardeşi şaşkınlık içerisindeydi, acaba abisi âşık mı olmuştu yoksa biriyle evlenmeyi çok mu zor buluyordu merak ediyordu. Nietzsche, bu sırrı açıklamadan Leipzig’e geri döndü. Sonunda şubatın ikisinde, annesinin doğum gününde, kız kardeşine kimseye söylemeyeceğine dair söz verdirdikten sonra, Basel Üniversitesi’nde profesör olacağının müjdesini verdi.

      Görünüşe göre Basel Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Vischer, Nietzsche’nin Ritschl’in teşvikiyle Rheinisches Müzesi’ne yolladığı filoloji üzerine yazdığı birkaç denemesini okumuştu. Bu gelecek vadeden genç adam hakkında sorular sorması üzerine Ritschl, büyük bir hevesle bu görev için Nietzsche’yi önermişti.

      4 Şubat’ta haberin kesin olarak doğrulanmasıyla Bayan Nietzsche sevinçten havalara uçtu. Nietzsche alaycı bir tavırla annesine bu cümleyi kurdu: “Ne fark eder ki? Alt tarafı dünyada bir profesör daha olacak!”

      Nietzsche henüz yirmi dört yaşındaydı ve ailesine göre geleceğini çoktan garanti altına almıştı. Romanlardaki genç profesörler daima asil ve soylu kadınlar tarafından sevilen karakterlerdi. Leipzig Üniversitesi, Nietzsche’ye doktorasını sınavsız ve tezsiz verebilmek için tüm süreçleri hızlandırdı. Paris hayali sona ermişti, fakat yakında İsviçre’de, Wagner’ın yanında olacaktı. Eğer bunun bedelini köle olarak ödemesi gerekiyorsa, buna değerdi. En azından içindeki dürtü bunu yapması için kendisini zorluyordu. Böylece Ritschl’e teşekkür olarak, kız kardeşiyle birlikte Rhetnisches Müzesi’nin eserlerini listelemeye koyuldu.

      Nietzsche, olayın büyüsünden çıkınca mantıklı düşünmeye başladı. Verdiği bu kararla önünde yatan bu yeni dar yolu düşündü. Bu yol sadece filolojiye çıkıyordu ve onu daha ileri götüremeyecekti. Üzerine çöken çaresizlikle Schopenhauer’ı hatırladı ve mart ayında günlüğüne bu satırları yazdı: “Her şeyden vazgeçmiş filologlardan biri olduğumu söyleyemem, ancak başlarda sanattan felsefeye, sonra felsefeden bilime ve en son, çok daha dar olan bu alana yöneldiğimi düşününce, tüm bunlar bana bir vazgeçiş gibi geliyor.”

      Şimdiye kadar Nietzsche’nin hayatında, büyük bir gururla savunduğu amor fati17 kavramına dair hiçbir iz göremedik. Kaderini sevmek bir yana dursun, karşısına çıkan her güce tereddüt etmeden teslim olduğu ve çok geçmeden СКАЧАТЬ



<p>16</p>

Klasik Alman efsanesinde bir başkahraman. Simyacı ve doktor Johann Georg Faust’a dayanmaktadır. (ç.n.)

<p>17</p>

Ltn. amor fati, kader sevgisi. (ç.n.)