Название: Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret
Автор: Güzide Sabri
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786057605689
isbn:
Gücümün, takatimin fevkinde186 bir metanetle kendimi toplamaya çalışarak cevap verdim:
“Arzularınıza hizmet vazifemdir. Nasıl emrederseniz öyle yapalım. Şu köyde bulduğumuz huzur ve saadeti emin olunuz ki orada bu derece hissedemeyeceğiz. Eğer maksadımız ziyaret-i vatan ise, daha henüz kalbimde bir iştiyak hissetmiyorum. Beni oraya cezbeden vücutlardan birisi büyükannemdir, diğeri de Suat’tır. Ninem birkaç güne kadar buraya gelecek, kendisini göreceğim. Bizim şu münzevi hayatımız bana İstanbul’un dağdağalı187 hayatından daha tatlı geliyor. Mamafih, yine siz bilirsiniz.”
“Ben de sizin emrinize uyarım, maksadım sizi sıkmamak, size hoş bir vakit geçirtmekti. Mademki istemiyorsunuz, bilhassa teşekkürler ederim. Çünkü sizi başkalarıyla meşgul görmek bende bir nevi kıskançlık uyandıracak gibi geliyor,” dedi.
Tebessüm etmeye gayret ediyordum. Heyecandan boğulacak gibi oluyordum. Şu mektubu birkaç kere okumak istiyordum. Nejat birkaç güne kadar Lozan’a gidiyormuş. Daimi bir hüzne mahkûm olarak yaşıyormuş. Bunlar zehirli birer iğne gibi kalbimin en sızlayan noktasına saplanmıştı. Lakin yine, acaba diyorum, belki bir müşâbehet olabilir. Tesadüfün bu derece insafsız darbesine hedef olacağımı asla tahayyül edemiyordum. Kendisine dedim ki:
“Ne kadar zamandır hemşirezadeniz hanımefendiyi görmediniz?”
“Bir buçuk sene kadar oluyor.”
“Demek o zaman İstanbul’da bulunuyordunuz.”
“Hayır, bir iki ay kadar gitmiştim. Lakin bu müddet zarfında şiddetli bir zatürre hayatımı tehlikeye koymuştu. Gerek Nejat Bey’e ve gerekse Mediha’ya bu hususta teşekkür borçluyum. Hakikaten Nejat’ın hazâkati,188 Mediha’nın ihtimamı sayesinde kesin bir ölümden kurtulmuştum. Ali Nejat, bugün refikleri arasında hazâkati ile öne çıkmış zeki bir doktordur. Mediha ise kocasına bütün mevcudiyetiyle meftun189 bir zevcedir. Onun en ufak bir arzusuna karşı hayatını feda edebilir.”
Az kalsın zevcime karşı “Artık susunuz, zira ölüyorum, görmüyor musunuz?” diye bağıracaktım. Beynim dönüyor, gözlerimin önüne siyah bir duman çekiliyor, kulaklarım uğulduyor, kalbimin şiddetli çarpışları nefesimi tıkamak üzere bulunuyordu.
Ya Rabbim, ondan kaçmak, uzaklaşmak için yaptığım bunca fedakârlığa mukabil mükâfatım böyle mi olacaktı? Şimdi bu derece yakınlaşmanın doğuracağı sakıncalar fikrimi tırmalıyordu. Mevkiimin bu elemli hali karşısında bütün kanım dimağıma hücum ediyordu. Bir gün onunla karşı karşıya gelme ihtimali artık beni her zaman tehdit edecekti. Acaba bu cazip kuvvetin davetkâr tesirine mağlup olmayacak kadar metin olabilecek miydim?
Düşünemiyordum. Zevcimin söylediği sözleri bile anlayamıyordum. Yalnızlığa o kadar ihtiyacım vardı ki doya doya ağlamak, hayatın hüsranları içinde inlemek istiyordum. O, mütemadiyen piyano çalmamı rica ediyordu. Of! Çıldırıyordum!
“Emredersiniz,” dedim. “Fakat bilmem neden, birdenbire kalbimde ufak bir rahatsızlık hissettim. Müsaade ederseniz biraz istiharat edeyim.”
“Peki. Lakin yarım saat olsun daha beraber oturmaz mısınız? Bahusus rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz. Yanınızda bulunmazsam ben rahat edebilir miyim meleğim?”
Allahım bu esaret ne kadar korkunçmuş! Ben hiç böyle düşünmemiştim. Ne kadar aldanmışım! Hakikaten bu gece kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Oysa ben onun ebediyen durmasını bekliyorum.
Hayatımın tatsız safahatını ihtiva eden şu deftere on aydır bir satır bile yazmadığım halde şimdi oraya kaydedilecek yeni bir inkılâp var hayatımda. Artık valide oldum. Zulme dönen hayatımda bir nur belirdi. İstikbalimde bir ümit ışığı parladı.
Artık kızımı sevmek, onu büyütmek için yaşamak istiyorum; her türlü âlâma tahammül edecek kadar kendimde kuvvet hissediyorum; onun minimini hizmetleri beni meşgul ediyor, eğlendiriyor, o kadar eğlendiriyor ki…
Meğer şefkat-ı maderâne,190 saf ve masum bir aşk kadar tatlı imiş. Onunla bir odaya kapanıyorum. Kendimi dünyadan uzaklaşmış zannediyorum. Zevcim çocukla meşgul olmamdan dolayı şikâyet ediyor. Bunun için gizli bir iğbirar191 bile gösteriyor; anlıyorum, o beni minimini “Nedret”çiğimden kıskanıyor; bütün bütün kendine hasretmek, kalbimi ruhumu zapt eylemek istiyor. Genç biri gibi aşk bekliyor. Zavallı adam!
Hürmet ve hukuka riayet vazifem! Lakin muhabbet… Maneviyata karşı cebrin ne zayıf bir tesiri olduğunu bilmiş olsaydı, ihtimal o da beyhude yere rahatsız etmekten vazgeçer, Nedret’i bütün bütün benim kucağıma terk ederek benimle meşgul olmaktan feragat eylerdi.
Artık anlıyorum ki bu aşk, benim için bir felaketle neticelenecek. O kadınla olan karabeti192 düşündükçe, hâlâ rüya gördüğüme hükmedeceğim geliyor. Bunun hakikat olduğuna inanamıyorum. Zevcimin bütün ısrarına rağmen İstanbul’a gitmemekte sebat ediyorum. Lakin bu inadım onda bir şüphe uyandırıyor. Birkaç defa sordu:
“Niçin oraya gitmek sizi ürkütüyor bilmem. Öyle zannediyorum ki sizi kendinden nefret ettiren bir şahıstan uzaklaşmak için buraya gizlenmek istiyorsunuz.”
Bu adam bende gizli bir kederin mevcut olduğunu anlıyor, müteezzi oluyor,193 bazen merhamete benzer bir nazarla yüzüme bakıyordu. Bazen ruhumun derinliğinde saklanan aşkı keşfetmek için gözlerini gözlerime dikiyor, onlardan bir şeyler okumaya çalışıyor, sonra mustarip ve mütefekkir bir halde yanımdan uzaklaşıyordu. Ona verdiğim azabın derecesini hissediyordum. Ah! İşte bu hal beni öldürüyordu. Bunun telafisi için neşeler, tebessümler sunuyordum. O, bunların zoraki olduğunun farkına varıyor, nefsime karşı hissettiğim cebrin ne kadar acı, ne derece müellim olduğunu hissediyordu.
Bir gün kızımı kucağımda tutuyordum. Bilmem ki nasıl tatlı ve müşfik bir nazarla Nedret’in güzel çehresini seyre dalmıştım.
Zevcim birdenbire:
“Fikret,” dedi. Başımı kaldırdım. O devam etti:
“Şu izdivacın size bahşettiği bir saadet varsa, o da yalnız Nedret’tir, değil mi?”
Bu cümledeki serzenişi anlamamış gibi bulunarak, “Bu hususta Nedret ikinci kalır. Vakıa kızımı çılgın bir aşk ile severim, bunu inkâr edemem. Lakin evvelce saadet-i hayatımı temin eden sizsiniz,” dedim.
Zevcim müteessir olmuştu, kalktı, çocuğu kucağımdan aldı. Gözlerinden, yanaklarından öptü. Gözleri yaşla dolmuştu.
“Ah bilseniz, muhabbetiniz bana ne acı bir kıskançlıkla azap veriyor. Sizi daima bir doyamamazlık içinde genç bir kalple seven bu gamlı zevcinizi affedeceksiniz, değil СКАЧАТЬ
186
Üst.
187
Gürültülü.
188
Ustalık, maharet. (Özellikle de hekimlik konusunda kullanılır.)
189
Tutkun.
190
Anne şefkati.
191
Gücenme.
192
Yakınlık.
193
İncinmek.