Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret. Güzide Sabri
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret - Güzide Sabri страница 12

Название: Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret

Автор: Güzide Sabri

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786057605689

isbn:

СКАЧАТЬ çekerek başını salladı.

      “Peki, üzülme. Uyumaya gayret ederim,” dedi.

      Genç kadın çocuklarıyla beraber salondan çıktı. Kendilerini odalarına kadar götürdüm. Çocukların soyunmalarına yardım ettim. Geceliklerini giydirdim. Onların ikisini de gözlerinden, yanaklarından öptüm. Bu ilgi kendilerini pek memnun etmişti. Yarım saat kadar Mediha Hanım’la oturdum. Daha sonra veda ederek çıktım.

      Bu gece kalbimde fevkalade bir rahatsızlık hissediyordum. Ara sıra teneffüs etmek için kendimi zorlamaktan damarlarım patlayacak gibi oluyor, onun verdiği tazyikle başım dönüyordu. Aşağı kata indim. Sabah için bazı siparişlerimi hizmetçilere söyledim. Salona girdim. Burada büyük asma lamba söndürülmüş, piyano üzerinde iki mum yanıyordu. Zevcime baktım, yoktu, gitmişti. Bu büyük oda aydınlıktı; terasının açık kalmış kapısından mehtabın nuru yerdeki halının üzerine doğru süzülmüştü. O tarafa doğru yürümek istedim. Göğsümü gecenin bu soğuk, bu rutubetli rüzgârına arz etmek ihtiyacını duyuyordum. Zira orada bir şey oluyor, orada bir şey parçalanıyordu. Bir rüya denecek kadar kısa bir saadet serabıyla hayatımı tenvir eden202 emelin böyle sırf tahayyülden ibaret kaldığını, sonra birdenbire muhitimi boğan siyah dumanların içinde ümitlerimin ebediyen söndüklerini görmek, bu gece bütün mevcudiyetimi rencide ediyordu. Birdenbire helecandan ne yapacağımı şaşırdım. Nejat oradaydı. Odanın boş bir köşesinde pencerenin önünde oturuyordu.

      Oradan ayrılmamak istedim. Ne yapacağımı bilmiyordum. İnler gibi bir sesle “Fikret,” diyordu, “akşamdan beri gördüklerim rüya mıdır söyle, çıldırıyorum.”

      “Hal ve mevkiimi dikkate alınız,” dedim. Gözlerim kararıyor, başım dönüyordu.

      “Evet, hakkınız var. Bir şey düşünemeyecek kadar şuurum kuvvetini kaybetti. Beni mazur görünüz. Zira size bu kadar yakın olmak bütün metanetimi yok ediyor.”

      “Rica ederim gidiniz. Buradan, benden uzaklaşınız. Çünkü korkuyorum. Beni bu sakin, bu münzevi hayatıma terk ediniz.”

      “Sizden uzaklaşmamı emrediyorsunuz, öyle mi? Bana şurada iki günlük bir saadeti çok görüyorsunuz. Peki, emrinize itaat edeceğim. Lakin siz, bana o kadar büyük bir fedakârlık teklif ediyorsunuz ki icrası pek müşkül. Pek ağır. Of, Fikret artık hakkımda bu derece merhametsiz olmayınız.”

      “Başka türlüsünü yapmaya muktedir değilim. Düşününüz halimi, mevkiimi, sonra da vazifemi… Bana acıyınız, Allah aşkına Nejat!”

      Nejat derin bir ah çekti ve sonra dudakları arasından mırıldandı:

      “Biçare Fikret, fedakâr kadın!”

      Oradan ne suretle ayrıldığımı bilmiyordum. Sendeleye sendeleye oda kapısına doğru yürüdüm. Onun bütün çaresizlikler içinde perişan halde arkamdan baktığını hissetmek, beni o dakika en kahredici üzüntüler altında inletiyordu. Odama geldim, bir kanepenin üzerine düştüm. Nefes almak kabil değildi. Bütün elbisemin göğsünü parçaladım. Hiç kimseyi çağırmak, bu halimi göstermek istemiyordum. Burada yalnızca ölmek, ne bir ıstırap feryadı ne bir şikâyet sedası çıkararak ölmek istiyordum. Bu anda, yatağın ayakucundaki kapı açıldı. Zevcim beyaz sakalı, uzun boyu, beyaz geceliği ile göründü. Ağır ağır geldi yanıma oturdu. Odayı bir gece kandilinin ziyası aydınlatıyordu.

      Dikkatli dikkatli yüzüme bakarak:

      “Yavrum, seni mustarip görüyorum, ne oldun? Söyle bana! Çok mu rahatsızsın?”

      “Hayır, merak etmeyiniz, bir şeyim yok. Merdivenleri biraz hızlı çıktım, sizi salonda zannetmiştim de.”

      “Evet.”

      “Yalnız biraz çarpıntım var, şimdi geçer. Rahat etmek lazım.”

      Zevcim benim şu halime karşı teessüfle içini çekti. Sonra saçlarımı derin bir şefkat-ı muhabbetle okşayarak alnımdan öptü.

      “Vücuda, sıhhatine ihtimamsızlık ediyorsun,” dedi, “bu hallerinle beni ne kadar üzüyorsun bilsen. Seni böyle mustarip görmek ciğerlerimi parçalıyor. Ne türlü bir rahatsızlık hissediyorsan söyle, çaresine bakalım. Çünkü bilirsin ki dünyada her şeyim, her emelim sensin. Hayatım, servetim, saadetim, hatta evladım bile senin yanında ikinci derecede kalır. Sen benim için pek muazzez, pek sevgili bir vücutsun Fikret. Bunu bilirsin. Bildiğin için beni böyle üzmek istersin, değil mi?”

      “Hayır, emin olunuz ben yalnız sizin saadetinizi uzatmak için yaşamak isterim. Eğer kendimde mühim bir hastalık hissedersem, derhal size söylerim.”

      “Peki öyleyse. Yatınız, ben sizi bekleyeyim.”

      “Teşekkür ederim fakat…”

      “Demek beni istemiyorsun.”

      “Ah… Hayır, siz de rahat ediniz diyorum, yarın misafirlerimiz var. Erken kalkmaya mecburuz.”

      Tekrar alnımdan öptü.

      “Peki, üzülme, gidiyorum işte, rahatsız olursan beni uyandırmak şartıyla.”

      Yavaşça kapıyı kapayarak çekildi. Ah biçare adam! Kalbinde meşru olmayan bir muhabbet gizleyen bu kadın, senin huzurunda nasıl bir azapla titriyordu! Seni aldatmaktan mütevellit manevi işkenceler içinde, en taşkın ıstırablarla kıvranıyordu! Yavaş yavaş kalktım. Korsemi, elbisemi çıkardım. Nedret minimini beşiği içinde mışıl mışıl uyuyordu. Onu öpmek için eğildim. Gözlerimden damlayan gözyaşları, o pembe yanakları ıslattı. Uyandırmamak için çekildim. Ah… Beni hayata rabteden203 yavru! Acaba bir gün bana lanet edecek misin? Ya Rabbim, şu düşünce şimdi bütün tüylerimi ürpertiyor. Hayır, hayır. Ben onun lanet ve iğbirarına layık olmamak için aşkın bütün kuvvetlerine karşı metin olacağım.

      Artık uyumak bence mümkün olamayacaktı. Onun bu kadar yakında olmasına bir türlü ihtimal veremiyordum.

      Onunla salonda bir an yalnız kalmıştık. O heyecanlı aşk… Fikret diye titrerken, ben nasıl olmuş da onun tesiri altında oraya düşüp rezil olmadan odama gelebilmiştim! Ne kadar mühlik204 bir mevkide bulunuyordum. Ufak bir hata, hafif bir zaaf, müthiş felaketlere sebep olacak, kaç vücudun birden huzur ve refahını perişan edecekti! O zavallı kadın, o iki yavru! Bunların babalarına, Mediha’nın kocasına ne derin rabıtaları205 vardı. Bütün hayati hazları, saf ve meşru aşkları, yalnız Nejat’tan ibaret! Zevcim belki Mediha’dan ziyade, merhamete şayan dördüncü bir vücut olarak bana sarılmıştır. Ne affolunmaz bir suç işlemiştim. Şimdi bunların içinde feda edilecek bir vücut vardı ki, o da bendim. Of, artık başım ateşler içinde yanıyor, gözlerimden akan yaşlar çehremi yakıyordu. Kalktım, terasın kapısını açtım. Biraz saf ve serin hava almak istiyordum. Mehtap artık geceyi yine zulmetlerine terk ederek, esmerleşen gölgeleriyle yamaçları örterek batmaya hazır bulunuyordu.

      Başımı ellerimin arasına aldım. İnce bir rüzgâr gecenin kokularını burnuma dolduruyor; bülbüllerin nağmeleri, kurbağaların vaveylalarıСКАЧАТЬ



<p>202</p>

Aydınlatmak.

<p>203</p>

Bağlamak.

<p>204</p>

Tehlikeli.

<p>205</p>

Bağ.