Название: Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret
Автор: Güzide Sabri
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786057605689
isbn:
“Hayır, Nejat hayır. Orası benim saadetimin yuvası olacaktı. Fakat! Sen yalnız olaydın, hayatın diğer hayatlara merbut134 olmayaydı.”
Nejat başını elleri arasına alarak bir sandalye üzerine yığılmış kalmıştı. Kendisine bu son sözleri söylerken, onun öyle mağmum135 bir bekleyişi, öyle meftur136 bir dinleyişi vardı ki… Bütün kararımı mahvediyordu. O dakika oraya düşüp helak olmadığıma hâlâ hayretteyim.
Bir hafta sonra beni pederime götürecek olan tren, son düdüğünü öttürdüğü zaman artık her türlü teselliden mahrum olan istikbalimin karanlık meçhuliyeti içinde ağlıyor, ağlıyordum. Pederimin nezdinde geçirdiğim evkati137 tasavvur edemem; bu cehennemi andıran bir hayattı.
Bütün gün meyus ve nevmit halde odamın sükûnuna çekilir, gözyaşlarımı gizlemek, teessürlerimi göstermemek için karanlıkları beklerdim. Artık geceler benim pek sevgili bir arkadaşım olmuştu. Bütün dertlerimi, bütün âlâmımı138 onun ketumluğuna tevdi ederdim. Bu aralık üvey validem beni başından defetmek istiyor, tebdilihava139 için tekrar İstanbul’a gitmemi musırrâne140 talep ediyordu. Bense kendisine kati cevaplar veriyordum. O benim ısrarımdaki sırrı keşfetmeye uğraşıyor gibi daima bu bahsi tazeliyor ve lakırdı devam ettiği müddetçe ta gözlerimin içine bakarak kalbimin derinliklerine vâkıf olmak istiyordu.
Bir gün pederimle aralarında bana dair izdivaç bahsi cereyan ediyorken üzerlerine gitmiştim. Artık anlamıştim ki mevcudiyetim bu kadını izaç ediyor141 ve o da benden kurtulmak için çareler aramaya mecbur kalıyordu. Bir gün yine odamın sükûnunda bedbahtlığımın tefekkürlerine dalmıştım. Üvey validem yavaşça kapıyı açarak içeri girmişti. Benimle hususi görüşmek istediğini hissettim.
“Rahatsız ettiğim için muazzep oluyorum.142 Lakin bugün bir valide ile bir evlat gibi görüşmek mecburiyetinde bulunuyoruz; kalbini, fikrini anlamak istiyorum. Kızım, bana her şeyi söyleyeceksin, değil mi?” dedi.
“Sizden saklı hiçbir şeyim olmadığına sizi defaatle temin etmiştim zannederim,” dedim.
“Evet, lakin genç kızlar bazen büyüklerine karşı pek ketum olurlar. Bahusus143 muktezâ-yı terbiye144 bunu icap ettirdiği için.”
“Sizi istediğiniz suretle temin edebilirim ki kalben hiçbir emel, hiçbir arzu beslemiyorum.”
“Yok, üzülmeyiniz, ısrar etmiyorum. Ben öyle zannetmiştim, olabilir ya!”
Bir dakika kadar sustu. Tekrar devam ederek, “Pek çok zamandan beri pederinizle istikbalinize dair uzun uzun müzakeratta145 bulunuyorduk,” dedi.
“Teşekkür ederim. Fakat rahatsız olduğumu gerek pederim ve gerekse siz görüyorsunuz; bu haldeyken istikbalden bahsetmek pek lüzumsuz olur, değil mi efendim?”
“Affedersiniz ama Fikret Hanım bu hususta pek yanlış düşünüyorsunuz; biz sizin saadet-i hayatınıza hizmet etmek istiyoruz! Rahatsızlık cihetine gelince, maaşallah sizin ufak bir asabiyetten başka bir şeyiniz olmadığını görüyoruz. İnsanın bu gibi ehemmiyetsiz mânilerle redd-i izdivaca bahaneler bulmaya çalışması bilmem bazı gizli sebeplere müstenit146 olabilmek zannını uyandırmaz mı.”
“Rica ederim, bunu bir daha tekrar etmeyiniz.”
“O halde pederiniz tarafından teklif edilecek bir şeyi kabule söz veriniz.”
“Anlıyorum, hayatın en mühim meseleleri hakkında reyimi almak istiyorsunuz. Bu ise benim için pek çok zaman düşünmeye mütevakkıftır; buna müsaade edersiniz zannederim, bu lütfu bilhassa sizden istirham ederim.”
“Düşünmek için bu kadar uzun zamana lüzum göremiyoruz.”
“Nasıl, bu kadar çabuk, öyle mi?”
“Evet, çünkü pederinizi şiddetle tazyik ediyorlar.”147
“Kim? Aman ya Rabbi! Söyledikleriniz hakikat mi?”
“Tamamıyla.”
“Lakin beni öldürüyorsunuz; şimdiye kadar niçin bana bir kere sormaya lüzum görmediniz, hiç düşünmediniz mi, hiç merhamet etmediniz mi?”
Artık bütün yeisim, bütün âlâmım içinde ağlıyor, inliyordum. Bu kadın benim gözyaşlarımı sakince seyrettikten sonra, “Geçer, hepsi geçer, bu her kız için tabii bir haldir. Ben de zaman-ı bekâretimde aynı bugün sizin yaptığınız gibi ağlamıştım,” dedi.
“Artık biraz efkârınıza sükûnet veriniz de görüşelim. Zira akşam pederiniz kati olarak sizden cevap bekliyor. Aksi takdirde kendisini gücendirmiş olacaksınız.”
“Efendim, Allah aşkına merhamet ediniz, bu derece süratli bir hareketle ölümüme yol açmayınız. Beni bırakınız, yalnız yaşamak istiyorum.”
“Olmayacak bir şeyden bahsetmenizi hayretle telakki ederim. Bir genç kızın yalnız yaşamak ve hele emr-i pedere itaatsizlik göstermek istemesi sizin gibi terbiyeli bir kızdan beklenmeyecek bir isyan değil midir?”
Üvey validem sözünü tamama erdirmek üzereyken oda kapısı açılarak pederimin de içeri girdiğini gördüm; mevkiimin müşkülatı karşısında aciz ve nevmit bir halde kalmıştım. Yavaş yavaş bana doğru geldi ve “Fikret, kızım,” dedi. “Ağlıyor musun, niçin gözlerin kızarmış?”
Sükût ederek önüme baktım. Saçlarımı okşayarak alnımdan öptü. Sonra gizlice zevcesinin yüzüne doğru baktı.
Yanımdaki sandalyeye oturdu, ellerimi tuttu. Bugün her zamandan daha ziyade müşfik bir sesle:
“Bir tane kızım, beni dinle! Bugün karşında hem peder ve hem valide olarak ben varım. Saadet-i atiyeni148 temin etmek ve seni istediğim surette bahtiyar görmekse benim en birinci arzu ve emelimdir. Birkaç ay sonra memuriyetimin buradan başka bir yere alınacağını sen de biliyorsun. Gideceğim mahallin budiyeti,149 bahusus havasının vahameti sana iyi gelmeyebilir; bu ise benim için en ziyade düşünülecek bir meseledir yavrum. Bu sebepten İstanbul’a gitmeye mecbur olacaksın; bunu sen istemediğin gibi ben de istemem; zira büyük validen artık pek ihtiyar bir haldedir, zavallı kadının seninle meşgul olmaya vakti, takati yoktur.
Sense izdivaç edecek çağda bulunuyorsun, bu vazife tamamıyla pederine aittir kızım! Büyükannenin СКАЧАТЬ
133
Sakınma, kabul etmeme.
134
Bağlı.
135
Kederli.
136
Ümitsiz.
137
Vakitler.
138
Elemler.
139
Hava değişikliği.
140
Israrla.
141
Bunaltmak, canını sıkmak.
142
Acı çekmek.
143
Özellikle.
144
Terbiye gereği.
145
Müzakereler, konuşmalar.
146
Dayanan.
147
Baskı yapmak.
148
Gelecekteki mutluluk.
149
Uzaklık.