Böyle konuştuktan sonra, bir kartal suretinde uçtu gitti ve bunu görünce hepsi şaştı kaldı. Nestor afallamıştı ve Telemakhos’un elini tuttu. “Dostum!” dedi. “Görüyorum ki bir gün büyük bir yiğit olacaksın çünkü çok genç olmana rağmen tanrılar eşlik ediyor sana. Gökte yaşayanlar içinde Zeus’un Triton’da doğan yaman kızından başkası olamaz bu, Argoslular arasında cesur babana destek olurdu en çok.” Devam etti: “Kutsal tanrıça, saygınlık bahşet bana, güzel karıma ve çocuklarıma. Karşılığında ben de sana bir yaşında geniş alınlı, henüz üvendire değmemiş, boyunduruğa girmemiş bir buzağı kurban edeyim. Boynuzlarını altınla kaplayıp sana kurban edeceğim onu.”
İşte böyle yakardı ve Athena da duydu duasını. Sonra evinin yolunu gösterdi, oğulları ve damatları da takip ettiler onu. Varınca oraya ve yerlerini alınca tahtlarda ve koltuklarda, onlara bir kâse içinde on bir yıllık tatlı şarap kardı, hizmetçi küpün kapağını açınca. Şarabı karıştırırken bolca dua etti ve Athena’ya, kalkan taşıyan Zeus’un kızına içki sunusunu yaptı. İçki sunularını yaptıktan ve diledikleri kadar içtikten sonra, diğerleri kendi evine yatmaya gitti;
ancak Nestor Telemakhos’u giriş kapısının üstündeki odada yatırdı, evli olmayan tek oğlu Peisistratos ile beraber. Kendisi de evin iç tarafındaki bir odada yattı, yanında kraliçe olan karısıyla.
Sabahın çocuğu, gül parmaklı şafak sökünce Nestor yatağından kalktı ve evinin önündeki beyaz ve cilalı mermerden sıralara oturdu. Burada eskiden akılda tanrılara denk Neleus otururdu ama artık ölüp Hades’in evine gittiği için asası elinde Nestor oturuyordu onun yerine; halkının refahının bekçisiydi. Oğulları odalarından çıktığında çevresine toplandılar; Ekhephron, Stratios, Perseus, Aretos ve Thrasymedes, altıncı oğlu da Peisistratos’tu. Telemakhos da onlara katılınca yanlarına oturttular onu. Ardından Nestor onlara şöyle hitap etti.
“Oğullarım!” dedi. “Size buyurduklarımı çabucak yapın. Öncelikle yüce tanrıça Athena’nın gönlünü kazanmak isterim, dün yapılan şölende göründü bana o. Gidin şimdi birinizden biriniz ovaya, sığırtmaca söyleyin bana bir buzağı bulsun ve hemen buraya getirin onu. Bir diğeriniz de Telemakhos’un gemisine gitsin ve bütün tayfayı buraya davet etsin, sadece iki adam kalsın orada gemiden sorumlu olarak. Birisi de Kuyumcu Laerkes’i koşup getirsin, buzağının boynuzlarını altın yaldızla süslemesi için. Geri kalanların hepsi burada kalsın, mükemmel bir akşam yemeği hazırlamaları için hizmetçilere buyurun, koltukları ve adakları yakmak üzere odun kütüklerini getirmeleri için de. Bana temiz kaynak suyu da getirmelerini söyleyin.”
Hemen bu işleri yapmak üzere koşuşturdular. Ovadan buzağı getirildi ve Telemakhos’un tayfası gemiden geldi. Kuyumcu örs, çekiç ve maşasını getirdi, altını işlemek için ve Athena da geldi kurbanı kabul etmek için. Nestor altını verdi ve kuyumcu da buzağının boynuzlarını yaldızladı, ki tanrıça güzelliğini görünce beğensin. Sonra Stratios ve Ekhephron buzağıyı boynuzlarından tutup getirdi, Aretos da üzerinde çiçek desenleri olan bir ibrikle su getirdi evden ve diğer elinde de arpa kırması dolu bir sepet vardı. Güçlü Thrasymedes keskin bir balta ile duruyordu, buzağıyı kesmeye hazır, Perseus da bir kova tutuyordu. Sonra Nestor başladı törene ellerini yıkayarak ve arpa kırmasını saçarak, Athena’ya bol bol dua etti, buzağının başından kopardığı kılları ateşe atarken.
Hepsi dua edip arpa kırmalarını saçtıktan sonra, Thrasymedes vurdu baltayı ve bir darbeyle boynun sinirlerini keserek buzağıyı yere indirdi, bunun üzerine Nestor’un kızları ve gelinleri sevinçle bağrıştılar ve saygıdeğer eşi Eurydike de öyle; Klymenus’un kızlarının en büyüğüydü o. Sonra buzağının başını yerden kaldırdılar ve Peisistratos boğazını kesti. Kanı akıp canı gidince doğradılar hayvanı. Sırayla butlarını kestiler, iki yandan içyağı ile sardılar ve üzerlerine çiğ et parçaları koydular. Sonra Nestor onları odun ateşi üzerine koydu ve şarap döktü üstlerine, bu sırada delikanlılar ellerinde beş dişli şişleriyle yanında durdu. Butlar kızartıldıktan ve sakatat yendikten sonra, geri kalan etleri küçük küçük parçalara ayırdılar, bunları şişlere geçirdiler ve ateşin üzerinde kızarttılar.
Bu arada güzel Polykaste, Nestor’un en küçük kızı, Telemakhos’u yıkadı. Onu yıkayıp yağla ovduktan sonra, güzel bir harmaniyle gömlek getirdi, Telemakhos hamamdan gelirken bir tanrı gibi görünüyordu, gelip Nestor’un yanında yerini aldı. Dıştaki etler pişince, şişlerden çıkardılar ve yemeğe oturdular, değerli yardımcılar göz kulak oluyordu onlara, altın kupalara şarapları koyup duruyorlardı. Yeteri kadar yiyip içince hepsi, Nestor şöyle söyledi: “Oğullarım, Telemakhos’un atlarını arabaya koşun da hemen yola koyulsun.”
İşte böyle konuştu ve onlar da söylediğini yaptı, hızlı atları arabaya bağladılar. Hizmetçi kadın da onlara ekmek, şarap ve tatlı yiyeceklerden erzak hazırladı, kralların oğullarına layık. Sonra Telemakhos arabaya bindi, Peisistratos da dizginleri topladı ve yanında yerini aldı. Atları kamçıladı ve onlar da hiç isteksizlik göstermeyerek uçtular kırlara doğru, Pilos’un yüksek kalesini arkada bırakarak. Bütün gün yolculuk yaptılar, boyunduruğu boyunlarında sallana sallana, güneş batıp karanlık bütün yeryüzünü kaplayana dek. Sonra Ortilokhos’un oğlu ve Alpheios’un torunu olan Diokles’in yaşadığı Pherae’ye geldiler. Geceyi burada geçirdiler ve Diokles onları misafirperverce ağırladı. Sabahın çocuğu, gül parmaklı şafak görününce tekrar atları koştular ve yankı yapan bekçi evinin altından geçip kapıdan dışarı atları sürdüler. Peisistratos atları kamçıladı ve onlar da hiç isteksizlik göstermeyerek uçtular. Çok geçmeden kırlardaki buğday tarlalarına ulaştılar ve tam vaktinde yolculuklarını tamamladılar; atları çok iyi koşmuştu.
KİTAP IV
Telemakhos Sparta’da Odysseus hakkında ona hikâyeler anlatan Menelaos ve Helen tarafından memnuniyetle kabul edilir. Menelaos Truva’dan dönüşte kendi yaşadığı maceraları anlatır. Tanrı Proteus’un ona Odysseus’un Kalypso Adası’nda tutsak olduğunu söylediğini aktarır. İthaka’da Telemakhos’un yolculuğunu duyan talipler onu öldürmek için plan yaparlar. Penelope bunu duyar ve dehşete düşer. Athena ona bir rüya ilham ederek oğlunun sağ salim döneceğine dair güvence verir.
Güneş batıp yeryüzüne karanlık çöktüğünde, oyuk yarlar içinde bulunan şehir Sparta’ya vardılar. Doğrudan Menelaos’un evine sürdüler atları ve onu evinde buldular, eşiyle dostuyla şölen yapıyordu, hem oğlunun hem de kızının düğünü onuruna. Kızını yiğit savaşçı Aşil’in oğluyla evlendiriyordu. İzin vermişti Truva’dayken ve kızı ona vermeye söz vermişti. Şimdi de tanrılar gerçekleştiriyordu bu düğünü. Bu yüzden kızını arabalar ve atlarla Aşil’in oğlunun hüküm sürdüğü Myrmidonların şehrine gönderiyordu. Tek oğlu için Sparta’dan bir gelin bulmuştu, Alektor’un kızı. Bu oğlan, Megapenthes, ona esir bir kadından doğmuştu; zira Tanrı, Helen’e Hermione’yi doğurduktan sonra başka çocuk bağışlamamıştı, Hermione altın Afrodit kadar güzeldi.
Menelaos’un komşuları ve yakınları evinde şölen yapıyorlardı ve eğleniyorlardı. Onlara türkü söyleyen ve lir çalan bir ozan da vardı, bu arada iki cambaz aralarında dolaşıp gösteri yapıyordu, ozan türküsünü СКАЧАТЬ