Название: Otuz Yaşındaki Kadın
Автор: Оноре де Бальзак
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99850-4-6
isbn:
Kontes de Listomere -Landon, o soluk benizli, ak saçlı ihtiyar kadınlardan biriydi. Bunların zarif bir gülümseyişi vardır; içlerinden kabartılmış roplar giyerler, başlarındaki hotozun modası ise bilinmez. XV. Louis asrının yetmişlik kadın resimlerini andıran bu hanımlar sanki hâlâ birini seviyormuş gibi hemen daima okşayıcı ve tatlı dillidirler. Sofu olmaktan çok dindar olurlar ama göründüklerinden daha az dindardır onlar. Saça sürülen pudra kokarlar hep. Hoşsohbettirler, güzel konuşurlar; bir şakadan çok bir anıya gülerler. Günün olayları hoşlarına gitmez.
Yaşlı bir oda hizmetçisi, kontese (İhtilalden sonra taşıyamaz olduğu bu unvanı yeniden taşıyabilecekti artık.) İspanya Savaşı başlayalı beri görmediği bir yeğeninin geldiğini haber verince gözlüklerini hemen çıkardı. İçinde XIV. ve XV. Louis zamanındaki saray ileri gelenlerinin resimleri ile birtakım anılar, fıkralar bulunan, okumaktan çok hoşlandığı kitabı kapadı. Sonra eski çevikliğini az çok elde ederek, karı koca peronun basamaklarını çıkarlarken o da oraya geldi.
Teyze ile Julie birbirlerine çabucak bir göz attılar.
Albay, yaşlı kadını kavrayıp şapır şupur öperek, “Günaydın teyzeciğim.” dedi. “Genç birisini getiriyorum size, ona göz kulak olasınız diye. Hazinemi size emanet edeceğim. Julie’ciğim ne şuhtur ne kıskanç. Melek gibi yumuşak başlıdır…” Biraz durakladıktan sonra ekledi, “Burada bozulmaz umarım.”
Kontes ona alaylı alaylı bakarak, “Seni yaramaz seni!” dedi.
Sevimli bir tavırla ilkin kendisi davranarak Julie’yi öpmek istedi. Genç kadın düşünceli düşünceli duruyordu, merak beslemekten çok çekingen bir hâli vardı. Kontes, “Seninle tanışacağız demek, yavrucuğum.” diye devam etti. “Benden korkma pek, gençlerle de genç olmaya çalışırım çünkü.”
Taşrada âdet olduğu gibi kontes iki konuğu için öğle yemeği hazırlanmasını salona gelmeden önce söylemişti. Fakat kont ciddi bir tavırla, “Ancak konak yerinde atların değişmesi için harcanacak zaman kadar kalabileceğim burada.” diyerek kadıncağızın lafını ağzında bıraktı. Bunun üzerine üç hısım hemen salona girdiler; albay da kendisini, genç karısını barındırmasını ondan istemek zorunda bırakan siyasi ve askerî olayları büyük teyzesine anlatmak için zar-zor vakit bulabildi.
O bunları anlatırken teyze sıra ile ha bire konuşan yeğenine ve kederli, soluk benizli oluşunu bu ayrılık zorunluluğuna yorduğu gelinine bakıyordu; kendi kendine, Heh heh, birbirlerini seviyorlar bu gençler! der gibi bir hâli vardı.
O sırada sessiz eski avluda kırbaçların şakladığı işitildi. Avlunun taşları arasında ot kümeleri bitmişti. Victor, kontesi yine kucakladı ve evden dışarıya fırladı. Arabaya kadar peşinden gelmiş olan karısına da “Hoşça kal sevgilim!” dedi.
Julie tatlı bir sesle, “Victor, bırak da daha uzaklara kadar gideyim seninle.” dedi. “Hiç ayrılmak istemiyorum senden…”
“Nasıl olur canım?”
Julie, “Mademki öyle, güle güle git hadi!..” dedi.
Araba gözden kayboldu.
Kontes, yaşlı kadınların gençlere yönelttikleri o bilgiç bakışlardan biriyle gelinini âdeta sorguya çekerek, “Victor’cuğumu çok seviyorsun demek, ha?” dedi.
Julie cevap verdi, “Evet, öyle, teyzeciğim. Zaten bir erkekle evlenmek için onu sevmek gerek, değil mi ya?”
Bu son sözler, aynı zamanda temiz bir yüreği veya derin sırları açığa vuran saf bir eda ile daha belirli hâle sokulmuştu. Yoksa Duclos ile Mareşal de Richelieu ile dostluk kurmuş bir kadın için, bu genç karı kocanın evliliklerindeki sırrı sezmeye çalışmamak, olacak iş değildi. Teyze ile gelin o sırada arabanın çıktığı kapının eşiğinde durmuşlar, onun uzaklaşmasını seyrediyorlardı. Kontes d’Aiglemont’nun gözlerinde, Markiz de Listomere -Landon’nun anladığı manada sevgi yoktu. Kendisi Provence’lı, yani Güneyli olduğundan, tutkuları da zorlu olmuştu. Gelinine, “Gönlünü yeğenim olacak o haylaza kaptırdın demek, ha?” diye sordu.
Kontes d’Aiglemont elinde olmadan irkildi. Vaktiyle nice canlar yakmış bu yaşlı kadının edası ve bakışı, Victor’un karakteri üzerinde onun, kendisine göre daha derin bilgi sahibi olduğunu anlatır gibi geldi. Bunun üzerine kaygılanan Madam d’Aiglemont, acı çeken saf yüreklerin ilk sığınağı olan o duyguları beceriksizce gizleme yolunu tuttu.
Madam de Listomere, Julie’nin cevaplarıyla yetindi. Tek başına sürdüğü hayatın, bir sevgi sırrı ile şenleneceğini düşünerek sevindi. Gelini, eğlenceli bir macerayı sürdürmek niyetindeymiş gibi göründü ona. Madam d’Aiglemont yaldızlı çerçevelere geçirilmiş duvar halıları ile süslü büyük bir salona girdi; harıl harıl yanan bir ateşin başına oturdu; pencerelerden gelen ayazdan bir Çin paravanası koruyordu onu fakat kederi dağılmadı bir türlü. Böylesine eski, tahta lambriler altında, asırlık mobilyalar arasında neşelenmesine imkân yoktu. Ama genç Parisli kadın bu derin yalnızlığın ve resmiyet dolu bu taşra sessizliğinin içine girmekten yine de bir çeşit zevk duydu. Vaktiyle, yeni evlendiği sırada gelin sıfatıyla bir mektup yazdığı bu teyze ile birkaç söz etti sonra da bir operanın müziğini dinliyormuş gibi sessiz sessiz durdu.
Ancak dilsizlere yaraşan bir suskunlukla geçen iki saatten sonradır ki teyzesine kaba davrandığını fark etti, ona sadece soğuk cevaplar vermiş olduğunu hatırladı. Eski zaman insanlarını niteleyen o sevimlilik dolu içgüdü ile yaşlı kadın, gelininin kaprisini hoş görmüştü.
O sırada yün örüyordu. Gerçi kontesin yatacağı yeşil odanın hazırlanmasına göz kulak olmak için birkaç kez dışarıya çıkmıştı; evdeki hizmetçiler de buraya bavulları yerleştiriyorlardı ama sonra gidip yine büyük bir koltuktaki yerine oturmuştu ve kaçamak bakışlarla genç kadına bakıyordu. Julie bir türlü karşı koyamadığı düşüncelerine kendini bıraktığı için utanmıştı. Bu hâliyle yine kendisi alay ederek, kendini bağışlatmaya çalıştı.
Teyze, “Dulların hâlinden anlarız biz, yavrucuğum.” diye cevap verdi.
Yaşlı hanımın dudaklarındaki alaylı ifadeyi sezmek için, insanın kırk yaşında olması gerekti. Ertesi gün kontes çok düzeldi, konuştu. Madam de Listomere ilkin yabani, aptal bir yaratık gibi gördüğü bu genç gelini hâle yola koymaktan umudunu kesmiyordu artık. Oturdukları yerin eğlencelerinden, gidebilecekleri balolardan, toplantılardan söz etti ona. O gün akşama dek markizin bütün soruları birer tuzak oldu.
Eskiden sarayda edindiği alışkanlıkla, gelininin huyunu, ahlakını anlamak için ona böyle tuzaklar kurmaktan kendini alamadı. Julie gidip dışarıda eğlenmesi, oyalanması için birkaç gün süre ile kendisine yapılan bütün ısrarlara karşı koydu. Güzel gelinini böbürlene böbürlene yanında gezdirmek için beslediği hevese rağmen, yaşlı kadın sonunda, onu toplum içine götürme isteğinden vazgeçti. Kontes yalnızlığına ve kederine bahane olarak, babasının ölümü yüzünden duyduğu acıyı bulmuştu, hâlâ onun yasını tutuyordu nitekim.
Aradan bir СКАЧАТЬ