İki ev arasında yarım kilometreden az mesafe olmasına rağmen birinden diğerini görmek imkânsızdı. Fanny elli metre kadar yürüdükten sonra, köye giden yolun ardında yükselen papaz evinin silüetini ve bu evin çayırındaki grubu görebildi. Edmund ve Miss Crawford at sırtında, yan yana ilerliyordu. Dr. Grant, Mrs. Grant, Mr. Crawford ve seyisler de dikildikleri yerden onları izliyordu. Oldukça mutlu görünüyorlardı. Hepsi de aynı şeye odaklanmıştı. Çok eğlendikleri, Fanny’ye kadar gelen kahkahalardan belliydi. Ancak bu kahkahaların Fanny’yi pek keyiflendirdiği söylenemezdi. Edmund’ın kendisini unutmuş olduğunu düşündükçe yüreğine bir sancı saplandı. Gözlerini çayırdan ayıramıyor, kendini olup bitenleri izlemekten alamıyordu. Miss Crawford ve yanındaki Edmund, çayırın çevresinde geniş bir daire çizdi. Ardından -anlaşılan Miss Crawford’ın önerisiyle- atlarını eşkin sürmeye başladılar. Ürkek tabiatlı bir kız olan Fanny, Miss Crawford’ın at sırtındaki rahatlığını hayretle izledi. Birkaç dakika sonra durdular. Edmund kıza bir şeyler anlatıyor, tahminen dizginleri nasıl tutması gerektiğini öğretiyordu. Bir ara kızın elini tuttu. Belki de Fanny’ye öyle gelmişti. Aslında bunda bir acayiplik yoktu. Edmund gibi iyi niyetli birinin, insanlara yardımcı olmaya çabalamasından daha doğal ne olabilirdi ki? Bir yandan da Mr. Crawford’ın zahmetten kurtulduğunu düşünmeden edemiyordu. Sonuçta bu işi ağabeyinin yapması çok daha makul ve münasip olurdu. Ancak sürekli ata binme konusundaki becerileriyle böbürlenen Mr. Crawford, büyük ihtimalle bu konuda zerre kadar bilgi sahibi değildi. Yardımseverlik konusunda da Edmund’ın eline su dökemezdi. Çifte vardiya yapmak zorunda kalan kısrağa da üzülüyordu. Kendisini unutmuşlardı ama bari zavallı kısrağı düşünselerdi.
Çayırdaki topluluğun dağılmaya başladığını görünce duyguları biraz olsun yatıştı. Hâlen at sırtında olan Miss Crawford ile kendisine yaya olarak eşlik eden Edmund, çit kapısından geçerek yola çıktılar ve Fanny’nin olduğu yere doğru gelmeye başladılar. Kaba ve sabırsız olduğunu düşünmelerinden korkan Fanny, onlara doğru yürümeye başladı.
İyice yaklaştıklarında Miss Crawford, “Sevgili Miss Price!” diye seslendi, “Sizi beklettiğim için özürlerimi sunmaya geldim. Üstelik hiçbir mazeretim yok. Geç kaldığımızın ve saygısızlık ettiğimin farkındayım. Beni affetmenizi rica ediyorum. Bencillik affedilmesi gereken bir kusurdur, çünkü tedavisi yoktur.”
Fanny gayet nazik bir şekilde cevap verince Edmund’ın içi rahat etti. Demek ki Fanny’nin acelesi yoktu. “Kuzenimin hâlâ ata binmeye yetecek zamanı var.” dedi, “Üstelik egzersize yarım saat önce başlamasına engel olarak aslında ona iyilik ettiniz. Hava bulutlandı. Bu sayede sıcaktan daha az rahatsız olacak. Umarım bu uzun talim sizi yormamıştır. Keşke buraya kadar zahmet etmeseydiniz. Eve kadar yürümek zorunda kalacaksınız.”
Miss Crawford, Edmund’ın yardımıyla attan inerken, “Hayır, emin olun, asıl attan inince yoruluyorum.” dedi, “Çok güçlüyümdür. Beni sadece sevmediğim işler yorar. Miss Price, atı size istemeye istemeye veriyorum. Yine de size keyifli bir gezinti dilerim. Umarım bu değerli, güzel hayvan hakkında sadece güzel şeyler duyarım.”
Atının sırtında beklemekte olan ihtiyar arabacı yanlarına gelmişti. Fanny de atına bindi ve parkın öteki tarafına doğru yola çıktılar. Arkasına bakıp da ikilinin birlikte tepeden aşağıya, köye doğru yürüdüğünü görünce duyduğu rahatsızlık depreşti. Miss Crawford’ın ata binişini en az Fanny kadar ilgiyle izleyen arabacının, genç kızın at sırtındaki maharetlerine dair sözleri de bu sıkıntının üzerine tuz biber ekti.
Arabacı, “Ata binme konusunda böylesine yürekli bir hanımefendi görmek büyük keyif!” dedi, “Daha önce at sırtında bu kadar rahat oturan bir hanımefendi görmemiştim. En ufak bir korku emaresi yoktu. Sizin altı yıl önceki hâlinizi düşünüyorum da Sör Thomas sizi ata ilk bindirdiğinde nasıl da titriyordunuz.”
Oturma odasında Miss Crawford tebrikleri kabul etmeyi sürdürüyordu. Bertram kardeşler genç kızın binicilik konusundaki doğal yeteneğine, gücüne, cesaretine övgüler düzüyorlardı. Bu açıdan kendilerine çok benziyordu. Tıpkı onlar gibi kısa sürede ustalaşması her türlü övgüye layıktı.
Julia, “Zaten çok iyi bir binici olacağından emindim.” dedi, “Gereken her şeye sahip. En az ağabeyi kadar çevik.”
“Evet.” diye ekledi Maria, “Aynı zamanda da ağabeyi kadar yürekli ve enerjik. Bence iyi bir binici olmak her şeyden önce kafada başlar.”
Akşam odalarına dağıldıkları sırada Edmund, Fanny’ye ertesi gün ata binip binmeyeceğini sordu.
Fanny, “Bilmem, yani eğer kısrağı istiyorsan…” diye cevapladı.
“Kendim için istemiyorum.” dedi Edmund, “Eğer evde kalma niyetindeysen, Miss Crawford atla daha uzun zaman geçirmekten, örneğin öğlene kadar binebilmekten memnuniyet duyacaktır. Mrs. Grant, Mansfield Meydanı’nın manzarasını öve öve bitirememiş. Bu yüzden oraya kadar gitmemizi istiyor. Bence de rahat rahat gidebilir. Ancak yarın olması şart değil. Herhangi bir sabah gidebiliriz. Miss Crawford, senin programını aksatmana neden olursa üzülecektir. O sırf keyif için biniyor. Senin ise sağlığın açısından binmen şart.”
“Yarın kesinlikle binmeyeceğim.” dedi Fanny, “Son zamanlarda çok sık çıktım dışarı. Evde kalsam iyi olacak. Zaten yeterince güçlendim, gerekirse yürüyebilirim.”
Edmund sevinmiş görünüyordu. Fanny bu sayede, en azından Edmund’ı memnun etmiş olacaktı. Ertesi sabah, Fanny haricindeki bütün gençler toplanarak Mansfield Meydanı’na gitti. Anlaşılan oldukça keyifli bir geziydi. Akşam sohbetinde geziyi anlata anlata bitirememişlerdi.
Bu tür keyifli geziler, genelde yeni gezi planlarının yapılmasına yol açar. Gençler de Mansfield Meydanı’ndaki gezinin ardından ertesi gün de başka bir yere gitmeyi kararlaştırdılar. Daha görülmesi gereken bir yığın yer vardı. Gerçi hava sıcaktı ancak gidecekleri yerlerde elbet sığınacak bir gölgelik bulacaklardı. Yeter ki istesinler! Gölgelik bir yol bulmak hiç mesele değildi. Sonraki dört gün boyunca Crawford kardeşlere çevreyi gezdirdiler, güzel yerleri gösterdiler. Herkesin keyfi yerindeydi. Bunaltıcı sıcak bile keyiflerini kaçıramıyordu. Bu keyif dördüncü gün, gençlerden birinin mutluluğunun gölgelenmesiyle sona erdi. Bu talihsiz kişi Miss Bertram’dı. Edmund ve Julia, papaz evinde akşam yemeğine davetli oldukları hâlde kendisi çağrılmamıştı. Aslında Mrs. Grant’in kötü bir niyeti yoktu. O gün Mr. Rushworth’ün Mansfield Park’a gelmesi beklendiği için Miss Bertram’ı davet etmemişti. СКАЧАТЬ