Çarşamba günü, şanslarına hava çok güzeldi. Mr. Crawford’ın kullandığı fayton kahvaltının hemen ardından geldi. Herkes hazırdı. Mrs. Grant’in inmesi ve diğerlerinin yerlerini almasıyla yola çıkabileceklerdi. Herkesin oturmak için can attığı makam koltuğu henüz boştu. Hangi talihliye kısmet olacaktı? Bertram kardeşler çok hevesli görünmemeye gayret etmekle birlikte aslında ikisi de koltuğu kapmak için can atıyordu. Arabadan inmekte olan Mrs. Grant’in sözleri olası bir tartışmayı başlamadan bitirdi. “Beş kişi olduğunuza göre birinizin Henry’nin yanında oturması iyi olur. Julia, sen geçenlerde araba kullanmayı öğrenmek istediğini söylüyordun. Bu vesileyle öğrenmiş olursun.”
Sevinen Julia, üzülen Maria olmuştu. Julia hiç vakit yitirmeden sürücünün yanındaki koltuğa yerleşti. Canı sıkılan, suratı asılan Maria’nın da arkadaki yerini almasının ardından fayton, evde kalan iki hanımın iyi yolculuklar temennileri ve sahibesinin kucağındaki köpeğin havlamaları arasında yola koyuldu.
Yol çok güzel kırların içinden geçerek ilerliyordu. Atıyla yaptığı gezintilerde evden hiç bu kadar uzaklaşmamış olan Fanny’nin bugüne dek hiç görmediği yerlerden geçiyorlardı. Yeni yerler görmekten gayet memnun olan Fanny, güzelliklerin tadını çıkarıyordu. Diğerleri kendisini sohbete pek dâhil etmiyordu. Zaten onun da böyle bir niyeti yoktu. Eskiden beri en iyi dostu kendi düşünceleri olmuştu. Manzarayı, akıp giden yolu, toprak örtüsündeki değişimi, ekinleri, kır evlerini, sığırları, çocukları izlemek onu fazlasıyla mutlu ediyordu. Bir de Edmund yanında olsaydı, hissettiklerini ona anlatsaydı, Fanny’den mutlusu olamazdı. Bu konuda Fanny ve karşısında oturan genç hanımefendi aynı duyguları paylaşıyordu. Fanny ile Miss Crawford her açıdan çok farklılardı. Tek ortak yanları, Edmund’a duydukları bağlılıktı. Miss Crawford, Fanny kadar zevkli, düşünceli, hassas biri değildi. Doğaya pek ilgi göstermezdi. Onun ilgisini sadece insanlar çekerdi. Neşeli ve hayat dolu biriydi. Ancak iki genç kız da yolun kıvrılarak ilerlediği yerlerde veya Edmund’ın kendilerine yaklaşma fırsatı bulduğu yokuşlarda arkalarına dönüp de Edmund’a baktıklarında aynı şeyi hissediyorlardı. O an ikisinin da ağzından “İşte orada!” sözleri dökülüyordu.
İlk on kilometre boyunca Miss Bertram’ın içi pek rahat etmemişti. Bakışları dönüp dolaşıp Mr. Crawford ve yanında oturan kız kardeşine yöneliyordu. İkili keyifli bir sohbete dalmış gibiydi. Gülümseyerek Julia’ya döndüğü sırada Mr. Crawford’ın o anlamlı bakışlarını görmek, Julia’nın kahkahalarını işitmek sinirlerini bozuyor, kendisine hâkim olmakta güçlük çekiyordu. Arada bir onlara dönen Julia’nın yüzünde güller açıyor, coşkuyla konuşuyordu. Oturduğu yerden manzaranın ne kadar harika göründüğünü anlatıyor, “Keşke siz de görebilseydiniz.” diyordu. Ancak yerini kaptırmaya hiç niyeti yoktu. Sadece bir kez, tepeyi tırmandıkları sırada Miss Crawford’a yer değiştirme teklifinde bulundu. Pek de samimi olmadığı, sözlerinden de anlaşılıyordu: “Buradan kırlar çok güzel görünüyor. Keşke burada otursaydınız da görseydiniz. Ama sanırım oturmak istemezsiniz. Ben de ısrar etmeyeceğim.” Daha Miss Crawford cevap vermeye fırsat bulamadan tekrar hızlanmışlardı ve yer değiştirme imkânı ortadan kalkmıştı.
Sotherton’a yaklaşınca Miss Bertram daha da keyiflendi. Kendisi bir Bertram’dı ama aynı zamanda müstakbel bir Rushworth’tü ve Sotherton’a yaklaştıkça Rushworth kimliği daha ağır basmaya başlıyordu. Mr. Rushworth’ün sahip oldukları, kendisinin de sayılırdı. Miss Crawford’a, gördükleri korulukların Sotherton Malikânesi’ne ait olduğunu, yolun her iki yanındaki arazilerin Mr. Rushworth’ün olduğunu gururla anlatıyordu. Yargıçlık unvanına da sahip bu köklü ailenin yaşadığı malikâneye yaklaştıkça Miss Bertram’ın gururu daha da artıyordu.
“Artık bozuk yollar bitti Miss Crawford. Bundan sonra rahatız. Bu yol, Mr. Rushworth malikâneye yerleştikten sonra yaptırılmış. Buradan itibaren köy başlıyor. Şu evlerin hâli gerçekten utanç verici! Şu kilisenin kulesi güzelliğiyle nam salmıştır. Bu tür yerlerde kiliseler malikâneye yakın yapılır. Neyse ki burası öyle değil. Çan seslerine katlanmak zor olurdu doğrusu… Şurası da papaz evi… Derli toplu bir bina… Duyduğum kadarıyla papaz da eşi de pek düzgün insanlarmış. Şu düşkünler evi de aile tarafından yaptırılmış. Sağ tarafta kâhyanın evi var. O da pek efendi biri. Malikânenin kapısına yaklaştık. Ancak buradan malikâneye kadar, park boyunca, daha bir kilometreye yakın yolumuz var. Parkın bu tarafı çok kötü görünmüyor. Ağaçlar çok güzel. Ancak evin konumu felaket… Yokuş aşağı bir kilometre kadar inmemiz gerekiyor. Bence yazık olmuş. Daha düzgün bir yere yapılmış olsaydı, bu kadar çirkin görünmezdi.”
Miss Crawford, sürekli hayranlığını dile getiriyordu. Miss Bertram’ın neler hissettiğini tahmin ediyor ve kendisini daha da iyi hissetmesi için elinden geleni yapmaya çabalıyordu. Keyfi yerinde olan Mrs. Norris de övgüler düzüyordu. Fanny bile duyduğu hayranlığı dile getirdi. Fanny’den böyle sözler duymak, Miss Bertram’ın pek hoşuna gitmişti. Fanny gözlerini dört açmış, hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışıyordu. Uzun arayışlardan sonra görebildiği ev hakkındaki yorumu, “İnsanda saygı uyandırıyor.” oldu. Ardından da “Şu sözünü ettiğiniz ağaçlıklı yol nerede?” diye sordu, “Anladığım kadarıyla bina doğuya bakıyor. Dolayısıyla ağaçlıklı yol evin arkasında olmalı. Mr. Rushworth batı yakasında olduğunu söylemişti.”
“Evet, tam arkasında… Evin biraz ilerisinden başlıyor, yaklaşık bir kilometre kadar uzanıyor ve parkın sınırında sona eriyor. Buradan bir parçasını görebilirsin. Şu ilerideki meşe ağaçlarının arasından…”
Miss Bertram, Sotherton hakkındaki her şeyi biliyormuşçasına konuşuyordu. Oysa Mr. Rushworth fikrini sorduğu sırada hiçbir şey bilmediğini söylemişti. Malikânenin girişindeki geniş taş merdivenlere ulaştıklarında Miss Bertram’ın gururu ve mutluluğu doruğa ulaşmıştı.
9
Mr. Rushworth sevgilisini karşılamak üzere kapıda bekliyordu. Tüm konuklarını özenle buyur etti. Konuklar oturma odasında, Mr. Rushworth’ün annesi tarafından da aynı içtenlikle karşılandı. Tabii Miss Bertram her ikisinden de kendisini çok mutlu eden özel bir ilgi gördü. Karşılama merasiminin ardından sıra yemeğe geldi. Kapılar ardına dek açıldı ve ara salonlardan geçerek, kendilerini bekleyen birbirinden güzel yemeklerle donatılmış yemek odasına geçtiler. Bol bol yediler, bolca sohbet ettiler. Herkesin keyfi yerindeydi. Yemekte asıl gündem maddelerini de ele aldılar. Mr. Crawford parkı nasıl gezmeyi, incelemeyi tercih ederdi? Mr. Rushworth küçük faytonu kullanabileceklerini söyledi. Mr. Crawford, iki kişiden fazlasını alabilecek bir arabanın daha iyi olabileceğini belirtti. Belki pek rahat etmezlerdi ancak en azından bu sayede diğerlerinin fikirlerinden mahrum kalmazlardı.
Bunun üzerine Mrs. Rushworth gezinti arabasını da alabileceklerini söyledi. Ancak bu öneri kimsenin hoşuna gitmedi. Genç hanımefendilerin rahatsızlığı, yüzlerinde en ufak bir gülümsemenin belirmemesinden, ağızlarından onaylayıcı tek bir söz çıkmamasından belliydi. Mrs. Rushworth’ün, СКАЧАТЬ