“Doğrusu bu durumda bu kadar olumsuz düşünmenize şaşmamalı. Keyif düşkünlüğü büyük bir kusurdur. Bir de bencillikle birleşince ve üstüne ablanızın çektiği sıkıntılara şahit olmanız da eklenince çok üzülmüş olmalısınız. Fanny, Dr. Grant’in davranışının savunulacak bir yanı yok.
“Hayır.” diye cevapladı Fanny, “Mesleğinin bu işte bir ilgisi yok. Dr. Grant hangi işi yapıyor olursa olsun, aynı şekilde davranacaktı. Donanmada veya orduda görev yapıyor olsaydı emrinde fazla insan bulunacak, bu yüzden de bir din adamı olarak üzdüklerinden çok daha fazla insanı üzecekti. Dahası Dr. Grant daha hareketli, daha dünyevi bir iş yapıyor olsaydı çok daha kötü olurdu gibime geliyor. Şu anki görevi itibarıyla kendisini tanıması, kontrol edebilmesi gerekiyor. Oysa başka bir meslekte böyle bir mecburiyeti, en azından bu kadar sıklıkla hissetmeyecekti. Dr. Grant gibi akıllı bir insanın, her hafta insanlara nasıl davranmaları gerektiğini anlatırken, her pazar iki kez kiliseye giderek böyle güzel vaazlar verirken anlattıklarından kendisine dersler çıkarmamış olması düşünülemez. Kendisini sorgulamıştır herhâlde. Papazlık değil, başka bir iş yapıyor olsaydı, daha iradeli davranma gayretine girmesine bu kadar gerek kalmazdı.”
“Bu söylediklerinizin aksini ispat edemeyeceğimiz kesin. Ancak kaderinizde, iyi davranması verdiği vaazlara bağlı olan bir adamın eşi olmak yazmıyordur umarım. Zira pazartesi sabahından cumartesi gecesine dek kızarmış kaz yüzünden didiştikten sonra pazar günlerini, verdiği vaazların etkisiyle güler yüzlü geçirmesinin bir anlamı olmayacaktır.”
Edmund sevgi dolu bir ifadeyle, “Fanny’yle didişecek bir adama…” dedi, “Hiçbir vaazın kâr edeceğini sanmıyorum.”
Fanny pencereye doğru döndü. Miss Crawford, sevgi dolu bir ifadeyle, “Görünüşe göre Miss Price hak ettiği kadar övgü duymaya alışkın değil.” dedi. Tam o sırada Bertram kardeşler kendisinden şarkıya eşlik etmesini isteyince piyanonun başına geçti. Edmund, Miss Crawford’ın ardından, kendinden geçmiş bir hâlde bakakaldı. Kibarlığına, ışıltısına, zarafetine, kısacası her şeyine hayranlık duyuyordu.
Biraz sonra, “Ne kadar iyi huylu.” dedi, “Herhangi birini üzmeye kıyamayacak bir mizaç! Nasıl da güzel yürüyor! Nasıl da çağrılır çağrılmaz giderek, kolaylıkla insanların eğlencesine ortak oluveriyor!” Bir an düşündükten sonra, “Böylesine kötü ellere düşmüş olması çok üzücü!” dedi.
Kendisiyle hemfikir olan Fanny, diğerleri birazdan şarkıya başlayacak olmalarına rağmen Edmund’ın pencerenin yanında kendisiyle birlikte kalmasından, bakışlarını tıpkı kendisi gibi dışarıya, ağırbaşlı, huzur veren doğaya, bulutsuz gecenin ışıltısıyla ormanın karanlığı arasındaki hoş zıtlığa çevirmesinden hoşnuttu. “İşte uyum!” dedi, “İşte dinginlik! Hiçbir şiirin anlatamayacağı, tüm tabloları, tüm şarkıları gölgede bırakacak bir güzellik! İnsana her şeyi unutturan, kendinden geçmesine yol açan bir güzellik! Böyle akşamlarda dışarı bakınca dünyada kötülük diye, üzüntü diye bir şeyin olabileceğine inanamıyorum. Doğayla daha iç içe olsaydık, insanlar şu manzaranın tadını çıkarmaya daha fazla çabalasaydı, kötülüklerin de üzüntülerin de azalacağından eminim.”
“Seni böyle coşkulu görmek çok hoş Fanny. Gerçekten de çok güzel bir akşam. Senin gibi hissetmeyi öğrenememiş, hiç değilse çocukluğunda doğanın tadına varamamış insanlara yazık. Çok şey kaybediyorlar.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.