“Melek nine o günden sonra birkaç gün sabah akşam ellerini göğe açarak kendine ölüm diledi. Hatta bir gün torununun sabahtan bıraktığı yemeğe elini bile sürmedi. Belki açlıktan ölür, böylece torunumu kurtarmış olurum diye. Fakat akşam durumu kötüleşince paniğe kapıldı, hatta aç kaldığı saatlerin yerine torunundan ona kuymak yapmasını bile istedi. “Allah’ın kaderinden kaçmak olmaz. Herkesin öleceği gün belli…” diyerek kendini haklı çıkardı” (Hüseynov, 2019, s. 74).
Birinci bölümde dikkat çeken bir başka ayrıntı, Melek ninenin torununun evlenmesini istemesindeki gerekçedir. Melek nine, torunun evlenmesini yalnızca onun mutluluğu için değil biraz da kendisi için istemektedir. Zira bir kadının yapabileceği nitelikteki hizmetleri Meher’in yapıyor oluşu onu utandırmaktadır:
“Sabah akşam, çevresi kırışık ama hâlâ ışıklı gözlerini tavana diker; titrek ellerini Allah’a açarak “Evladıma bir yol aç, Rabbim!” diye dua eder fakat “Rabbi” hiçbir şey duymazdı. O, böyle dua ederken biraz da kendi durumunu düşünüyordu. Torununa yük olması, bunca zahmet vermesi onu çok üzüyordu. Yatağa düştüğü günden itibaren her defasında Meher’in onu kucağına alarak yataktan indirmesine, ona her türlü hizmet etmesine dayanamıyor, içi sızlıyor, utanıyordu. Keşke tüm bunları bir kadın yapsaydı. Belki bu kadar sıkılmaz, utanmazdı” (Hüseynov, 2019, s. 73).
Bu bölüm, bir sonbahar günü, Güllü isimli kadının evin önüne gelişine kadar devam eder. İkinci birim ise Güllü’nün evin önüne gelip kızını kendi mangasına aldırmasından dolayı Meher’i suçlamasıyla başlayıp Melek ninenin ölümüne, yani hikâyenin sonuna kadar devam eden bölümdür. Yazar, bu bölümde de kişiler arası ilişkilerin ayrıntısına girmeksizin yine dikkati bir noktada toplamaya çalışır. Yazarın belirginleştirmeye çalıştığı mesele, bir başkasının mutluluğu için kendi varlığını feda etmenin yüceliğidir. Her iki bölümde de Melek ninenin bu duyguya bağlı olarak kendini öldürme arzusu vardır. Ancak bu arzu, birinci bölümde değil ikinci bölümde gerçekleşir. Birinci bölümde, Melek ninenin kendini öldürme arzusunu ortaya çıkaran durum -Meher’in saçlarına ak düşmesi- güçlü bir yönlendirici etkiye sahip değildir. Ancak ninenin Meher’in saçlarına ak düşmesinden kaynaklı hüznü, ikinci bölümdeki sonucun ortaya çıkmasına psikolojik bir hazırlık vazifesi görür. Bu anlamda hikâyenin, sürpriz bir sonla bitmediğini kademeli olarak okurun tahmin edebileceği bir noktaya yönlendirildiğini söylemek mümkün.
Melek ninenin, torunu Meher’in geleceği ve mutluluğuna dair endişeleri ne kadar insani ise Güllü’nün kızı Güleser’in geleceğine dair duyduğu kaygı da o kadar insanidir. Aynı kaygının birincisini “Melek”leştirmesine mukabil ikincisini şeytanlaştırmasının sebebi yazarın hikâyedeki belirgin yönlendirmesiyle ilgilidir. Güllü, hikâyeye girdiği andan itibaren yazar onu, okurun gözünde antipatik bir konuma getirmeye çalışır. Yazarın Güllü’yle ilgili kullandığı ilk sıfat “kibirli” ve “şişman”dır. Melek nine torununun saadeti için en değerli varlığını –canını-verdiğinde Güllü’nün “Şükür, bitti. Çok şükür!” diyerek kendi kızının geleceğini garantiye almaktan duyduğu mutluluğu açıkça ifade etmesi de okurun gözünde Güllü’yü kötü bir insan konumuna getirir. Nitekim bu hikâyeyi değerlendiren Meherrem Hüseynov, yazarın yönlendirmesine fazlaca kapılarak Güllü için “alçak”, “şerefsiz” gibi sıfatlar kullanmış ve şunları söylemiştir:
“Doğrudur, Gülsüm öz kızını sevdiğinden istemiyor ki o, hasta kadına hizmet edip eziyet çeksin. Lakin biz bu sevgiyi takdir etmiyor, onun samimiyetine inanmıyoruz. Çünkü bu sevgi necip insan sıfatlarını yitirmiş miskin bir kadının egoizminden, hodbinliğinden neşet ediyor. Maneviyatsızın sevgisinde samimilik mümkün değildir” (Hüseynov, 2012, s. 86).
Muharrem Hüseynov’un Gülsüm’üm samimiyetine inanmaması, onu “bencil” ve “necip insan sıfatlarını yitirmiş miskin bir kadın” olarak görmesi az evvel sözünü ettiğimiz yazar yönlendirmesiyle ilgilidir. Yazar, Güllü ile Melek ninenin kişilikleri arasındaki farklılığı belirginleştirmek suretiyle iyi kahraman kötü kahraman zıtlığı üzerinden okuru taraf olmaya yöneltmektedir. Nitekim hikâyenin ilk varyantında yazar, Meher’in Güleser’le birleşmesine izin verse de muhtemel ki Güllü ile Melek ninenin kişilikleri arasındaki zıtlığı iyice belirginleştiremediğini, belki de dramatik yapıyı zayıflattığını düşünerek hikâyeyi sonradan değiştirmiştir. “Dert Unutuldu” ismiyle yayımlanan ilk varyantın sonu şu şekildedir:
“Gülsüm’ün acı sözlerinden sonra yatağına aç yatan Melek nine torununun sesiyle uyandı. Meher ninesine yemek getirdi:
– Bunu Güleser pişirdi.
– Kim?
Nine gözlerini açtığında başı üzerinde ağbenizli bir kız gördü.
– Bundan sonra sana hizmet edeceğim, diyerek kız elindeki kabı uzattı.
Ninenin donuk gözlerinde hayat ışığı yandı. O, elleri titreye titreye, tabağın içine gözyaşı döküle döküle istini 11 içti. Sonra kan ter içinde, nefes nefese dikkatle Güle-ser’e baktı:
– Bu gece benim için kuymak pişir kurbanın olayım, dedi” (Hüseynov, 1956). 12
Meherrem Hüseynov’a göre yazar, hikâyenin bu ilk şeklinde kurguya Güleser’i dâhil etmek suretiyle “kandırmacılığa, şematizme” yönelmiş; eserdeki “bedii mantık” bozulmuş; “sunilik” ortaya çıkmıştır. Eserin “tekmilleşdirilerek” ikinci varyanta ulaşılması ile özellikle de nine tiplemesi çok şey kazanmıştır. Hüseynov’a göre ikinci varyanttaki “olayların doğal gelişimi” ve “mantıksal dizilimi” yazarın hayati gerçeklere sadakatinden ileri gelmektedir (Hüseynov, 2012, s. 87-88).
“Dert”, Hüseynov’un edebî hayatının birinci dönemine ait bir hikâyedir ve birinci dönem hikâyelerinin bütün karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Fazla derinleşmemek kaydıyla kahramanlarının psikolojilerine temas eden realist bir tavrın benimsendiği “Dert” hikâyesinde köy yaşamı ve köylü ahlakına dair saptamalar öne çıkar. Ancak “Bizim Gızlar” (1953) ve “Dan Ulduzu” (1955) hikâyelerinde görülen cemiyet hayatı için idealleştirilmiş kahramanlar söz konusu değildir. “Kahramanın şahsi hayatıyla ilgili olaylar, sosyal hayat manzaralarının fonunda canlandırılmıştır” (Hüseynov, 2012, s. 85). Bu anlamda hikâye, temel insani duygulara yer vermesi nedeniyle evrensel, yaşam biçiminin yerel hayat zeminine bağlı olması, yazarın kendi çevresinden insanların hayatlarını göz önünde bulundurması münasebetiyle yerel / millî bir karakter taşır. Hikâyedeki tanrısal konumlu anlatıcı, eserdeki psikolojik hatların СКАЧАТЬ
11
Hamurlu ve sulu bir yemek türü.
12
Zikreden, Meherrem Hüseynov (Hüseyinov, 2012, s. 88). Hikâyenin ilk varyantında kahramanların isimleri de farklıdır. Meher yerine Mehed, Güleser yerine Gülsüm isimleri kullanılmıştır.