60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор страница 14

Название: 60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-63-8

isbn:

СКАЧАТЬ çerçevesinde gelişen bu edebî anlayış, işi millî edebiyat ve dilin inkârına kadar götürür. Komünist Partisi, sanatçılara “sosyalist varlığını dolgun ve çok yönlü bir şekilde aksettiren, emekçilere sosyalizm kuruculuğu işine sadakat ruhu aşılayan, derin mazmunlu mükemmel bir şekle sahip eserler yaratma”sını tavsiye eder (Akpınar, 2012, s. 75).

      Hüseynov’un ilk eseri olan “Anadil Öten Yerde” (1949) isimli hikâyesi böyle bir zihniyetin hâkim olduğu yıllarda Azerbaycan dergisinde yayımlanır. Mehdi Hüseyin, bu hikâye için kendisine “Babanı yazmışsın” eleştirisini yöneltince Hüseynov şu cevabı verir: “Çünkü babamı iyi tanıyorum.” Bu cevap, “gerçek hayatın ve yakından tanıdığı insanların izlerini” daima eserlerinde görebildiğimiz Hüseynov’un edebî anlayışının bir özeti mahiyetindedir (Acar, 2019, s. 21).“Bizim Gızlar” (1953) ve “Dan Ulduzu” (1955) gibi uzun hikâyelerinin kahramanları da onun köylüleri ve yakından tanıdığı kolhozcu akranlarıdır. Hüseynov, bu hikâyelerde dönemin genel havasına uygun biçimde üretimden ve ülkenin ihyası meselesinden söz eder. Ancak bahsi geçen eserler her ne kadar kolhoz yaşamını ve oradaki işçilerin emek yarışını ele alsa da lirizme meyli ve samimi üslubuyla diğerlerinden ayrılır. Bu iki niteliğin esası, Hüseynov’un insana, onun fikir ve iç dünyasına karşı hassas davranmasıdır. İnsan psikolojine yöneliş o dönem için nadir görülen bir durumdur (Yaliyeva, 2013, ss. 176-177).

      Hüseynov, 1956’da Yanar Ürek romanını, 1958’de “Telegram” uzun hikâyesini, 1959’da ise Doğma ve Yad Adamlar romanının birinci kısımını yazar. Yanar Ürek ve Doğma ve Yad Adamlar’da kahramanlarını çok yönlü olarak tasvir etmesi, kolhoz hayatıyla ilgili olumlu hiçbir şey anlatmaması, özetle sosyalizm realizminin kalıpları dışına çıkması sebebiyle Sovyet Yazarlar Birliği’nin bütün parti toplantılarında eleştirilir (Şahmursoy, 2018, ss. 56-57). Hüseynov, tüm eleştirilere rağmen bu tavrını “Tütek Sesi” ve “Saz” isimli uzun hikâyelerinde de devam ettirir. Sosyalizm realizminin kalıpları dışına çıkan Hüseynov, kahramanlık hikâyeleri üreten, çocuklarının ölümüne üzülmek yerine şehit oldu diye sevinen yapay anne babalar tasvir eden çağdaşı yazarların aksine cephe gerisindeki acıklı hikâyeleri, kendi köyündeki insanların savaştan dolayı yaşadıkları zorlukları ve ağır şartlar altında verilen hayatta kalma mücadelesini anlatır (Yaliyeva, 2013, s. 183). Kahramanlarını kendi tabii şartları içinde çarpıtmadan değerlendiren Hüseynov, bu yönüyle “köylü ahlakının, toprakla bağlı manevi değerlerin ifadecisidir.” Bu anlamda o, Azerbaycan edebiyatının 50-70 yıllarında köy nesrinin asıl temsilcilerinden bir olarak anılabilir (Yaliyeva, 2013, s. 186).

      Hüseynov, “1960 Nesri-Yeni Nesir” olarak adlandırılan edebî anlayış içinde değerlendirilir. Bu neslin özelliklerini ve Azerbaycan kültür hayatındaki etkilerini şu sözlerle özetlemek mümkündür:

      “1960 Nesli Azerbaycan’da sadece büyük bir edebi akımın yazarları ve sosyalizm realizmi metodunun katı kurallarını yıkan kişiler olarak değerlendirilmezler, onlar aynı zamanda 1990’lı yıllarda başlayan bağımsızlık hareketinin de öncüleri olarak kabul edilirler. Eserleriyle çok geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan bu yazarlar, okuyucularında millî ve manevi duyguların kuvvetlenmesine yardım etmişler, vatan sevgisi, inanç ve yaşamın değeri gibi konularla da özgürlük anlayışının mimarları olmuşlardır” (Adıgüzel, 2007, s 26).

      Buraya kadar sözünü ettiğimiz dönem, Hüseynov’un edebî hayatının birinci aşamasını teşkil eder. 1950-1975 yıllarını kapsayan bu dönemde Hüseynov, Sovyet sosyalizminin belirlediği sınırları kırarak şematik ve basmakalıp eserler üretmekten kurtulur. Bu özelliği nedeniyle de sert eleştirilere maruz kalır. Hüseynov’un bu dönemdeki eserlerinin karakteristik özelliği, kahramanlarının psikolojik derinliklerini yoklayan realist nitelikli metinler olmaları ayrıca köy yaşamı ve köylü ahlakını öne çıkarmalarıdır. 1975’ten ölümüne kadarki dönem, Hüseynov’un edebî hayatındaki ikinci aşamadır. Mehşer adlı tarihi-felsefi romanın yayımlanmasıyla başlayan bu dönemde yazarımız artık Hüseynov soyadını değil Muğanna soyadını kullanmaktadır. Hatıralarında bahsi geçen dönüşümü şu sözlerle itiraf eder: “Açıkça söylüyorum. “Mehşer” romanından sonra yeni bir yazar doğdu. Bu yazar eserlerinde tamamen kadimlerden başlayarak halkın muayyen şuur, tefekkür aşamalarını tasvir etmeli idi” (Muğanna, 2013, s. 97). Hüseynov’un ikinci dönem eserlerinin genel özelliği, kendisinin de ifade ettiği gibi kadim dönemlerden başlayarak halkın şuur ve tefekkür aşamalarını yoklayacak biçimde belgesel-tarihi bir karakter taşımasıdır. Toprağını ve doğduğu köyü (Muğanlı) derinden seven Hüseynov, halkçılık fikrine büyük sempati duyar. Kırsal ahlakına ve ahlaki değerlerine olan sevgisi ve bağlılığı nedeniyle bu ahlakın antitezi olan ve resmî olarak teşvik edilen komünist ahlakı protesto eder. Komünist ahlak, halkın bilincini esas alırken kırsal yazarlar ve halkçılar kırsaldaki ahlakın doğallığını esas kabul ederler. İsa Hüseynov, belgesel-tarihi mevzulara yönelince onun halkçılığı gelişerek aktif bir “Azerbaycancılığa” dönüşür (Yaliyeva, 2013, s. 187).

“Dert”Hikâyesinin Tahlili:

      İlk kez 1956’da yayımlanan “Dert”te olay örgüsü şu şekildedir: Sekiz yıldır yatalak olan Melek nine ölen oğlunun yadigârı, torunu Meher’le birlikte yaşamaktadır. Melek ninenin bütün isteği torununun evlenip yuva kurmasıdır. Meher, ninesinin evlilik konusundaki ısrarlarını “Bana varmak isteyen yok ki kimle evleneyim büyükanne?” diyerek geçiştirir. Melek nine, biraz esmerce olmasına karşın eli iş tutan, çalışkan, akıllı ve iki yıldır manga başçısı10 olarak görev yapan torununa kızların ilgi duymamasına şaşırmaktadır. Bu durumun başka sebepleri olabileceğini düşünmekle birlikte asıl sebebin ne olduğunu tam olarak kestiremez. Bir gün kahvaltı sırasında Melek nine Meher’in saçlarının ağardığını fark eder. Torununun, erken yaşlandığına hükmeden Melek nine bundan dolayı kendisini sorumlu tutar. Sekiz yıl boyunca yatalak bir hastaya bakmanın zorluğunu düşünerek yemek yememek suretiyle açlıktan ölmeyi planlar. Fakat akşam, durumu kötüleşince paniğe kapılarak aç kaldığı saatlerin yerine Meher’den kendisine kuymak yapmasını bile ister. “Allah’ın kaderinden kaçmak olmaz. Herkesin öleceği gün belli…” diyerek kendini haklı çıkarır. Fakat bu durum çok uzun sürmez. Bir sonbahar günü Meher, eve her zamankinden erken gelir. Melek nine, hâl ve hareketlerinden iyi olmadığını sezdiği torununa “Kurban olayım, neyin var?” dediğinde torunu: “Görmüyor musun, yağmur yağıyor. Pamukları devşiremiyoruz.” diyerek hiç yapmadığı şekilde sert bir yanıt verir. Akşamüzeri, kapıya bir zamanlar kendilerine gelip giden ancak son yıllarda uğramaz olan “Güllü” adında “kilolu”, “kibirli” bir kadın gelir. Kadın, kızı Güleser’i kendi mangasına aldırdığı için Meher’e kızgındır. Meher’in, kızını sevdiği için böyle bir iş yaptığını anlamıştır. “…benim kızımın hastaya bakacak hâli yoktur. Kendi bedbahtlığını kızıma da yaşatmak istiyorsun!” diyerek Meher’i azarlar. Bu konuşmayı Melek nine de duymuştur. O gün ilk defa hiçbir şey konuşmadan uyurlar. O günden sonra Meher, eve her gelişinde ninesini daha da zayıflamış olarak bulur. Melek nine daha önce düşünüp de uygulayamadığı planı devreye koymuştur. Yemeklerini kedilere veren Melek ninenin bünyesi açlığı daha fazla kaldıramaz ve nihayet ölür. O gün eve erken dönen Meher, ninesinin cesedi ile karşılaşır. Meher, ninesinin ölümü karşısında feryat ederken dışarıdan bu sesleri duyan Güllü, gülümseyerek: “Şükür, bitti. Çok şükür!” der.

      Bu olay örgüsüne göre СКАЧАТЬ



<p>10</p>

SSCB ülkelerinde tarım işleri ile ilgili tesis birliği olan kolhozlarda yaklaşık 10 işçiden sorumlu kişi.