3 Aralık günü meydana gelen ve Andican’ı dümdüz eden zelzele ise hepsi hepsi birkaç dakika devam etti, sadece.
“Güçlü sarsıntılar ve arkasından aralıksız silkinişlerden, – diye yazdı “Türkеstanskiе Vеdоmosti”“ gazetesi, – ayakta dik durmanın imkânı olmadı; tavandan dökülüp düşen alçı parçalarının gürültüsü, kırılan direklerin patırtısı, yıkılan duvarların yarattığı korku, tıpkı yer altından atılan top sesleri gibi dehşetli sesler, ahaliya öyle tesir etti ki, onun aklına gelen tek şey kaçmaktı. Bütün şehirliler istasyona doğru yürüdüler…
…Eski şehrin harabe hâli, daha da korkunçtu. Ramazan ayı olduğu için mahallî ahalinin çoğu geceki uykusuzluktan sonra derin bir uykudaydı. Onlar gaflette yakalanıp, viraneler altında diri diri gömüldüler…”
İşte bu dehşetli tabiî felâket meydana geldiği sırada, bu kitabımızın kahramanı, çağdaşlarının söylediklerine göre, dört yaşında idi. Eğer işte bu şifahi malûmatı esas alacak olursak, Çolpan 1898 yılında doğmuş oluyordu. Yakın zamana kadar hayatta olan kızkardeşi Fâika ananın söylediğine göre, şair o sırada dört yaşında bir baladır. O sırada tavandan düşen bir dal parçası, onun başında şişlik meydana getirmiş. 1902 yılındaki bu Andican zelzelesi, Çolpan’ın başında bu şekilde bir ömürlük bir mühür bırakmış. Yine Fâika ananın anlattığına göre, Çolpan’ın doğduğu yıl it yılıymış, yani o bu hesaba göre de 1898 yılında doğmuş olmaktadır. Bu malûmatı şairin akranı olan hamşehrisi Ülfet (İmadiddin Kâsımov) de hayattayken doğrulamıştır. Lâkin bu malûmatların tamamı şifahi bilgilerdir. Belgeler ise başka bir seneyi bize tavsiye etmektedir. Bu sene, yani 1897 yılı, şimdi ilim tarafından da kabûl edilmektedir. Çolpan hakkındaki bütün yazılı kaynaklarda ve 1937-1938 yıllarındaki sorgu tutanaklarında onun doğum senesi 1897 olarak kaydedilmiş ve şair de bu bilginin doğru olduğunu kendi imzası ile tasdik etmiştir.
Fakat yaşlılar iyi biliyorlar ki, paspоrt almanın âdet olduğu 1920’li yılların sonu, 1930’lu yılların başlarında insanların sadece doğduğu senesini değil, hattâ adını-soyadını yazarken de çirkin hatalar yapılmıştır. Bunun için de yaşlılar, paspоrttaki malûmata göre, it senesine daha çok itibar etmektedirler. Hakikaten, Çolpan ile “Sadâ-yı Türkistan” gazetesi arasında bir bağlantı kurulduğunda, tahminen, yazı işlerinin ricası ile genç şair kendi yaşını bildirmiştir. Yazı işleri, gazetenin 1914 yılı 18 Nisan sayısında onun “Türkistanlı Kardaşlarımızge” şiirini yayımlarken, şu sözleri müşterilerinin dikkatlerine arz etmiş:
“Dünyanın hangi köşesine bir göz atsak, her milletin saadet ve terakkisine o milletin gençleri ve genç fikirli kahramanları sebep olmaktadırlar. Onların genç gönülleri, her bir şeyden galip olup, gaflet, cehalet kalelerini zorla vurup yok etmek arzusunda olur… Böyle gençler her memlekette, az çok, kendine yaraşır şekilde vardır. Elhamdülillâh bizim Türkistan Türkleri arasında da böyle genç fikirli balalarımız görülmeye başlandı. Buna delil olarak Oşlu 12 yaşındaki M. Sancarbеk Efendi ile Andicanlı 15 yaşındaki Abdülhamid Efendiyi göstermek kâfidir…”
Bu sözlerden anlaşıldığına göre, Abdülhamid ilk şiirlerinden itibaren Ubeydullah Hocayev ve Münevver Kaari Abdürreşidov gibi meşhur marifetperver allamelerin dikkatini çekmiş, onlarda kendi geleceği hakkında büyük ümitler uyandırmıştır. İşte bu ümitler sebebiyle onlar Abdülhamid’in yaşı ile yakından ilgilenmişler.
Eğer 1914 yılında Abdülhamid 15 yaşında olursa, onun doğum senesi ya 1899 yılı, yahut 1898 yılının 21 Martına kadar çıkmaktadır. Aradan birkaç ay geçtikten sonra, o gazetenin o yılın 24 Eylül sayısında Andicanlı “16 yaşındaki talebe”nin İsmail Gaspıralı’nın vefatı münasebetiyle yazdığı şiiri neredilmiştir. Son beytteki “Hamidî” mahlası, şiirin Abdülhamid Çolpan’a ait olduğuna delâlet etmektedir. Ve bu bilgi, onun 1898 yılında doğduğunu göstermektedir.
Yeri gelmişken, yine bir hatıradan bir iktibas getirelim. Çolpan’ı iyi bilen çağdaşlarından biri olan Mömincan Muhammedcanov, “Turmuş Urinişleri” adlı hatıra-rоmanında, şair ile 1916 yılının güz aylarında gerçekleşen ilk buluşmasını tasvir ederken, “O, on yedi-on sekiz yaşları civarında… genç bir delikanlı idi”, diye yazmaktadır. Bu malûmat da “Çolpan 1898 yılında doğmuştur”, şeklindeki fikri ifade etmektedir.
Eğer baba ve dedelerden kalan eski yıl hesabı ile bu bilgileri bir sıraya koyarsak, Çolpan’ın o vakte kadar anlattığımız 1897 yılı değil, balki 1898 yılının 21 Martına kadar olan zamanda dünyaya geldiği malûm olmaktadır.
Böylece Çolpan 1898 yılında Andican şehrinin Katarterek mahallesinde, şimdiki Nevâyi sokağının kеstiği yerde doğmuş ve Andican zelzelesi olduğu sırada dört yaşındadır. Eğer bundan 280 yıl önce Fergana vadisini titreten zelzele başka bir büyük Andicanlı şair Meşreb’in adı ile beraber, 1902 yılındaki Andican zelzelesi de bahtı kara şair Çolpan’ın doğumunu biraz geç de olsa haber verir gibidir.
Çolpan Süleymankul, Molla Muhammed Yunus’un sağ kalan dört evlâdı arasında en büyüğü idi. Ondan evvel doğan bir oğul ile bir kız, bebeklik çağlarında bu dünya ile vedalaşmışlardır. Evlât arzusu içlerinde kalan ana-baba üçüncü evlâtlarını nе ümit ve ne endişe ile beklediler. Nihayet, o dünyaya geldi. Tam o dakikada onların yaşadığı avluya bir dilenci gelmiş. Sülaymankul bezzazın2 anası Tâci nine, uğurlu gelmesi temennisiyle yeni doğan bebeğin göbeğini kesmesini bu kadından istemiş. Önceki iki torununun yaşamamış olması sebebiyle, uzun ömürlü olsun diyerek çingenenin eline bir bıçak tutuşturmuş. Hülâsa, çingene çaresiz bebeği kapının eşiğine yatırıp, göbeğini bıçakla kesmiş.
Bu “merasim”den sonra babası bebeğin kulağına Abdülhamid diye ezan okumuş olsa da ailedeki kadınlar ve konu-komşular uzun süre bebeği Tеşavay diye çağırmışlardır. “Tarihî vaka”nın iştirakçisi olan çingene kadın da Abdülhamid büyüyünceye kadar “Tеşavay sağ salim büyüyor mu?” diyerek aileden nasibini alıp gidermiş.
Abdülhamid’in babası Süleymankul, Andican’ın önde gelen itibarlı ve zengin kişilerinden olup, kumaş ticareti ile meşgûl olduğu için hamşehrileri arasında “Süleyman bezzaz” adı ile meşhur idi. Annesi Ayşe ana ise Kıpçakbay’ın kızı olup, okuyup yazması olmamasına rağmen, malûmat sahibi, akı-karayı tanıyan, akıllı, feraset sahibi, birçok halk koşuklarını, atasözü ve deyimlerini bilen bir kadındı.
“Ağabeyimin, – diye hikâye etmişti Fâika ana, – baba ve ana tarafından dedeleri, Oş vilâyetine bağlı Yarkışlak’tan olup, onlar uzun, devirler boyunca bağcılık ile meşgul olmuşlar. Ağabeyim her nedense daha çok Bîdil adını diline dolayıp:
“Çolpan çapanı zevrak Özbekniŋ oğlıdır,
Bеdil sülâlesiden – aslı toğrıdır.”
beytini tekrarlar dururdu. Bеn, uzun süre bizim ecdadımız ulu Fars şairi Bîdil sülâlesinden olsa gerek, diye düşünüp dururdum. Ama daha sonra öğrendim ki, ecdadımızdan yedi kuşak önce Mirza Bîdil adlı başka bir kişi yaşamış. Ağabeyim СКАЧАТЬ
2
Bezzaz: Kumaş satıcısı tüccar, manifaturacı.