Ama dokumacı Abdurasul’ün birinci hanımı Kurban nine beşinci evlâdı olan Hemrâ nineyi doğurduğu sırada vefat eder. Bu musibetli haberi duyan merhumenin ağabeyi Molla Halmat Ahund Yarkışlak’a geldiğinde, yeni doğan bebeğin ahırda yattığını görür ve üvey ana eline kalan yeğenlerinin acınacak hâle düşmesi ihtimalini hissedip, onları alıp, Andican’a döner.
Molla Halmat Ahund’un henüz ana göğsünden nasibini alamamış çocuğu Andican’a sağ salim alıp gelmesi lâzımdı. Bunun için de o Yarkışlak’tan çıkıp, Şehrihansay boyuna gelmesi ile birlikte emzikli bir kadın aramaya başlar. Karnı aç olan bebeğin ağlamasını işiten kadınlardan biri emzikli olduğu için çocuğu sıcak bağrına bastırıp, onu emzirmiş. Molla Halmat, o kadının oğlu ile Hemra nine o günden itibaren kardeş oldu, şeklindeki hayırlı niyetle onların kapısına bir işaret koyup, yoluna revan olmuş.
Böylece Muhammed Yunus, dayısının Katarterek mahallesindeki avlusunda büyümeye başlamış. Büyüyünce, Molla Halmat Ahund’un ağabeyi İsamiddin’in torunu Tâci nine Metkâsımkızı ile evlenmiş. Tâci ninenin çocuksuz teyzesi ise Hemra nineyi kendi terbiyesine almış.
Yıllar kervanı geçip, Hemra nine de büyüdüğünde, onu Ahrar Hacı Mevlânbayoğlı ile evlendirirler. Mevlânbay, Taşkent’in Çığatay mahallesinde doğmuş olup, Hudayarhan’a karşı isyana iştirak ettiği için Andican’a sürgün edilmiş. O dünyaya gelip akı karayı tanıdığı ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için, Ahrar Hacının beklenmedik ölümünden sonra, merhametli gelini Kıpçakbay’a, henüz aile kurmamış evlâdına nikâhlayıp verirler. Kıpçakbay ile Hemra nine nikâhından üç kız ile bir oğul dünyaya gelir. Bunlar Sâbire nine, Ayşe nine, Sâcide nine ve Turdıvay’dır.
Hülâsa, çarkı feleğin dönmesi ile Muhammed Yunus’un evlâdı Süleyman bezzaz, halası Hemra ninenin ikinci kızı olan Ayşe nine ile damında gelinciklerle birlikte dikenlerin de bittiği hayat binasını kurar.
Muhammed Yunus, Molla Halmat Ahund’un terbiyesi altında büyürken, bağcılıkla ile meşgûl olup, Katarterek mahallesinde çok güzel bir bağ yetiştirmiş. Dükkân açıp, kendi yetiştirdiği meyvelerden iyice bir gelir kazanmış. Aynı zamanda baba mesleğini devam ettirip, bezzazlık ile de meşgûl olmuş. Bu tarz faaliyeti sayesinde refahlı bir hayat sürüp, halkın itibarını kazanmış.
Muhammed Yunus ile Tâci ninenin nikâhından Sâliha Banu, Süleymankul, Abdurahman, Abducabbar doğmuş. Bu evlâtlar ayaklandıktan sonra Muhammed Yunus yine evlenme derdine düşüp, sonraları torunları tarafından Küçük Nine diye adlandırılan kız ile evlenmiş. Bu nikâhtan ise Muhammed Ârif, Muhammed Osman, Muhammed Eyüb, Aman nine ve Âyim Bânu isimli beş çocuk doğmuştur.
H. Baltabayеv’in Fâika anadan aldığı malûmata göre, Muhammed Yunus zelzelenin olduğu gün düşüp, aksak kalmış, ailesi ise zelzele sırasında helâk olmuştur. Kendisi ise 1905 yılında vefat etmiştir.
Ders
Fâika ananın babası hakkındaki hatıralarında şöyle sözler bulunmaktadır:
“Babamız Molla Süleymankul, bezzaz Yunus babanın ilk evlâdı olup, esasen, Andican’da yaşamışlar, marifetperver ve devletmend kişi idiler. Gerçi onun devleti o kadar büyük olmasa da, nüfuz bakımından Andican’ın meşhur zenginleri Mirkâmilbay, Ahmedbеk Hacı, Kıpçakbay’lar derecesindedir. Babamızın Kıpçakbay ile dünür olup, onun kızını Çolpan’a alması, sadece bir grup insanlar arasındaki münasebetin bir nişanesidir…”
Fâika ananın bu sözlerinin anlaşılması için hatıra satırlarını burada bölmek, gerekli görülmektedir. Gerçi Çolpan’ın sеvme ve evlenme tarihi sonraki levhalarda bahis mevzuu olsa da, burada şairin Sâliha adlı üçüncü hanımının kastedildiğini söylemek yerinde olacaktır.
“…Andican’ın Katarterek sokağında bulunan avlumuz, epeyce büyüktü, arkasında bağ vardı. Dedemiz Yunus baba Yarkışlak’tan (Bulakbaşı nahiyesi) Andican’a gelip, bu yerleri bağ yapıp, etrafına oğulları için ev inşa etmiş. Bizim evimiz “L”
şeklinde kurulmuş olup, büyük sokağın kenarında (şimdiki Nevâyi caddesinde) yapılmıştır. Avluya girişteki odalarda biz, annemiz ve balalar, duruyorduk, sokağın köşesi babamızın ambarı olup, ona sokak tarafından da bir kapı açılmıştı. Sonraki odalarda amcalarımız kendi aileleri ile yaşadılar. Büyük eyvan, odaların alt kısmını birleştiriyor olup, eyvanın alnına babamız Farsça bir beyit yazdırmıştı:
Ân Süleymanı selim ül-kalb hâdim ve kibâr,
Saht mehmanhâne-i zеbâçi kâf-ı şehriyar.”
Bu hatırayı Fâika ananın ağzından yazıp alan H.Baltabayеv, bu sözlere ilâve olarak Yunus baba hakkında da şöyle ilginç bir malûmat vermektedir:
“Bezzazlıktan başka, ilim, marifet ve şiir ile de meşgûl olmuştur. Evlâtları ve çağdaşlarının hatırladığına göre, geniş gövdeli, heybetli, gözleri küçük, gözkapakları düşük. (Bunun için olsa gerek, akranları tarafından ona ‘Kör’ lâkabı verilmiştir). Babasının rehberliği ile Botakara’daki meşhur mürşit Miyan hazreti kendine pir edinmiştir. Miyan hazret, Ferganalı meşhur mutasavvıflardan olup, hattâ Mingtеpeli halife Ma’dali işan ile beraber Nakşibendîliğe intisap ettiği bazı itirafnamelerde mevcuttur. Miyan hazretin Muhayyir mahlası ile şiirler yazdığı, Andi-can edebî muhitinde malûmdur. Molla Süleyman bezzaz adındaki ‘kul’ unvanının, onun sofilik nişanlarından olduğu bundan anlaşılmaktadır.”
H. Baltabayev’in “Süleymankul” isminin şerhine ait mülâhazaları da şüphesiz dikkate değerdir. Ama bununla birlikte Süleyman bezzazın Nakşibendiyye sülûkuna mensup olduğu için ona “kul” “unvanı”nın verilmiş olması, inandırıcı değildir. Tahminimize göre, o babası tarafından Miyan hazrete adanmış ve bu sebeple Süleymankul adını almıştır.
Süleyman bezzaz, üstadı Muhayyir’in tesiriyle bir süre gazel ve muhammesler meşk etmiş ve sonra onları küçük bir divan hâline getirmiştir. Bu elyazması divan, bezzazın torunlarının elinde bugün de muhafaza edilmektedir. “Vâle-i Resvâ”, “Resvâ Vâle” mahlasları ile yazılan bu gazellerin ekseri hiciv tarzında olup, bunların lirik duygu ve felsefî fikirlerle yüklü olması, Süleyman bezzazın gerçekten de şair yaradılışlı, sofiyane görüşlere mâyil bir kişi olduğuna delâlet etmektedir. Çolpan’ın babasındaki şiir istidadının işte bu kıvılcımlardan yaratılması ve başka men-balar sebebiyle daha da parlayıp gelişmiş olması gayet tabiîdir.
Muhterem okuyucunun Vâle-i Resvâ hakkında muayyen bir tasavvura sahip olması için onun “divan”ından bir gazeli burada iktibas ediyoruz:
“Edâ-yı yâr olıb umrim ötib âhir edâ boldım,
Kadd-i zеbâ senem, ruhsâriŋge zâr u gedâ boldım.
Yutarmen zehr u hecriŋ bâde o‘rnıga kеçe-kündüz,
Helâket içre kaldım, ‘al, kulım’, deb bеnidâ boldım.
Şehâdet şerbetin içmakka nâziŋ nevbeti yetdi,
Bolıb СКАЧАТЬ