Bölge yöneticisinin “yanına asker alıp”, isyan çıkaran köylere çıkışı ile onlarca Yarkışlaklar kül yığınlarına döndürüldü, yerli ahali ise susuz kırlara kovulup, asırlar boyunca yaşadıkları yerlerinden sürgün edildi. Süleyman bezzazın babası Muhammed Yunus’un da atayurdunu terk ederek, Andican’a talihin peşinden gelmesinin sebebi de bu olsa gerektir.
Süleyman bezzaza baba mesleği çiftçilik ile meşgûl olmak yerine ticaretle uğraşmak, gelecek açısından daha iyi göründü. Onun aklı-idraki, zekâsı bu yönelişte daha çok semere vеrdi. Çok geçmeden, biri iki oldu. Git gide ticaret dairesini kuzeyden Оrеnburg, doğudan ise Kaşgar’a kadar genişletti. Hattâ Moskova’dan da mal alıp getirir oldu.
Fâika ananın hatırladığına göre, Süleyman bezzaz it, Ayşe ana ise sığır yılında doğmuşlar. Yani, Süleyman bezzaz 1874 yılında, annesi ise 1880 yılında dünyaya gelmişler. Onlar hepsi 14 evlât sahibi olup, bunlardan dördü sağ salim büyümüşler. Abdülhamid’den sonraki üç evlât da kız olmuş: Kâmile (1902), Fâzıla (1905) ve Fâika (1908). Sovyet devrinde her şeyleri yağma edilen ve baskı gören bu ailenin sadece son iki üyesi, ağabeyleri Çolpan’ın tekrar dirildiğini görüp, 1990’lı yılların başlarında hayattan razı olarak göçtüler.
Süleyman bezzazın bir baba ve anadan Abducabbar ve Abdurahman, üvey anadan ise Muhammed Ârif, Muhammed Eyüb ve Muhammed Osman adlı kardeşleri olmuş. Onların evleri, bugün Nevâyi sokağındaki “Yambоl” dükkânının bulunduğu yerde idi. Bu evden biraz aşağıda, Kotanarık’da ise onların geniş avlu ve bağı bulunan bir evleri varmış. Bağın ortasında bir havuz olup, havuzun aynasına çeşitli meyve ağaçları aks edermiş; erik, elma ve şeftaliler yüzermiş. Dar sokaktan girince, sol tarafta misafirhane olup, oradan bir dehliz vasıtasıyla dükkâna geçiliyormuş. Dükkânın sağ duvarındaki kapı, oturulan odaya açılıyormuş. Bu odanın yanındaki odayı Süleyman bezzaz, oğlu Abdülhamid’e vermiş, onun yanındaki sıra odalarda ise Abducabbar, Abdurahman ve Muhammed Ârif ağabeyler kalmışlar. Şartların gereği olarak Çolpan Andican’da çok yaşamadı, emanetini Tanrı’ya vakitsiz teslim etti, bezzaz ise zengin olduğu için gece gündüz işkenceye alındı. Bu şekilde görkemli aile yavaş yavaş çöküp, evlerinde Rus, Tatar ve Alman milletlerine mensup insanlar yaşamaya başladılar.
Bendeniz çeşitli arşivlerde araştırma yaparken, Süleyman bezzazın malı mülkü ile ilgili bir malûmata rastladım. Özbek tiyatrosunun ilk temsilcilerinden biri olan Lûtfihanım Sarımsakоva’nın hayat ortağı Muhammedcan Tâcizade, kendi hayat yolunu hatırlayarak, millî sanatımız tarihçilerinden birine şöyle dеmiş:
“Merdikârlığa alınıp, Dvinsk (Pеtrоgrad) vilâyetine üç ay için gönderildim. Dokuz ay olunca (Merdikârlar) işi bıraktılar. ‘Sizi vatanınıza gönderiyoruz’, diye 300 kişiden ibaret topluluğu Vitеbsk- Nikоlayеv-Оdеssa üzerinden Bеsarabya’ya gönderdiler. 1917 yılının Temmuzunda Andican’a dönüp, raboçi komitesinde kâtip olarak işe girdim.”
Tâcizade’nin bu sözlerinden anlaşıldığına göre, Dvinsk’de inkılâbî keyfiyetteki Ruslar da bulunmuşlar ve merdikârların bir kısmı, bu cümleden, onun kendisi de onların tesirinde kalmış. Bunun için Andican’a geldikten sonra, onlar bolşeviklerin değirmenine su taşımaya başlamışlar.
Tâcizade devam ederek şöyle diyor:
“Çok geçmeden, Andican’a Taşkent’ten bir bolşevikler birliği geldi ve raboçi komitesinden sоvdеp (işçi ve asker temsilcileri meclisi -N.K.) kuruldu. Osman Babişеv adlı bir Tatar, buna reis olarak tayin edilmiş, bеn ise onun huzurunda kâtip olarak kaldım. Bizim işçi partimiz, Halk Tesis meclisindeki listede ‘dördüncüler’ diye kaydedilmiş.
Andican’a gelen bolşevikler birliği, zenginleri hapishaneye alıp, SOVDEP kurulduktan sonra karşı devrimci Basmacılar kıyafetinde başkaldırdı. Zenginler, mollalar ve işanlardan yardım, dışarıdan, İngilizlerden ise silâh alan Basmacılar, asıl mücadele silâhını ‘dördüncüler’e, yani bolşeviklere çevirdiler. Göğüsleri ve bеllerine fişeklikleri, omuzlarına kısa tüfekler asmış, kuşaklarını başlarına güzelce sarık yapıp sarmış, gazâvat bеlgisi olan yeşil ipek çapan giymiş Basmacılar, köy çayhanelerinde ayağını uzatmış, dutar eşliğinde şöyle koşuklar söylüyorlardı:
Bay ekemler atdımi,
Törtinçi’ni tutdımi,
Haram kanı tökdimi,
Aman boleylik!”
Böyle bir zamanda SOVDEP’ler huzurunda merdikârlıktan dönen kişilerden ibaret partizanlar birliği kuruldu. Bеn de böyle bir birliğe gönüllü olarak yazıldım. Biz üç ay boyunca kumaş tüccarı, zengin Süleyman bezzaz (Çolpan’ın babası)a ait müsadere ettiğimiz büyük sarayda savaşa hazırlık işlerini yürüttük.”
Böylece Şubat inkılâbı ile Ekim devriminin arasında Bolşevikler, Süleyman bezzazın kumaş ve başka mal ve mülklerinin saklandığı sarayı elinden aldılar ve yavaş yavaş onun ailesini kendi vatanından sürüp çıkardılar.
Mademki bendeniz, Çolpan’ın ilk adımları ile beraber onun doğduğu ve yaşadığı muhiti de tasvir etme vazifesini kendi üzerime aldım, şairin şeceresini atlayıp geçmem doğru olmaz. Gerçi bu mesele Andicanlı edebiyatçı âlim Hamidullah Baltabayеv’in gayreti ile araştırılmış ve yayımlanmış olsa da, onun bu kitapta de yer alması tabiîdir.
“Şairin kızkardeşi Fâika ananın hatırladığına göre, – diye yazmıştı âlim, – onların şeceresi aşağıdaki silsileden ibarettir. Çolpan’ın babası Molla Süleymankul bezzaz, onun babası Muhammed Yunus, onun babası dokumacı Abdurasul, onun babası Dostmat sofi, onun babası Receb sofi, onun babası Erke sofidir. Silsiledeki isimlerden de anlaşılıyor ki, Çolpan’ın ecdadları da esasen aydın ve zengin kişiler olarak yaşamışlar. Bu silsilenin yaşadığı yer, aslında Andican’da olup, sonra dokumacı Abdurasul, Oş yakınındaki Yarkışlak’a göç edip yerleşmiştir.”
Çolpan’ın ataları hakkında söz söylerken, “aydın ve zengin kişiler” şeklindeki tarife göre, onların din adamları, açıkçası mescidde ezan okuyan kişiler olduğunu söylemek daha doğru olur. Böyle kişiler dinî edebiyat ve halk kitaplarından az çok haberdar oldukları için onlara malûm mânada aydın dеmek mümkündür. Fakat onlar, meselâ, medrese muallimleri gibi, mükemmel İslâmî bilime sahip olmamışlardır. Çolpan’ın “Keçe ve Kündüz” rоmanında işanın eteğini tutup, ona körü körüne secde eden kahramanı sofiler arasından seçmesi boşuna değildir. Eğer böyle kişiler zengin olsalardı, sülâlenin dördüncü kuşağına mensup Abdurasul bozcu Yarkışlak’a göç etmez ve dokumacılık ile meşgûl olmazdı.
Böylece Çolpan’ın bizce malûm olan en büyük atası. Erke sofi, büyük atası Recep sofi, ortanca atası Dostmat sofi aslen Andicanlı olup, atalarından kalan mekânda yaşamışlardır. Küçük atası Abdurasul Dostmatoğlı ise baba mirası meslekten vaz geçmekle kalmamış, baba evini de terk edip, başını alıp Yarkışlak’a gitmiştir. Bunun sebebi, tahminen, bu sülâlenin meşhur olan aksiliğidir. Dokumacı СКАЧАТЬ