Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi. Kamer Alhanova
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi - Kamer Alhanova страница 7

Название: Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi

Автор: Kamer Alhanova

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-50-3

isbn:

СКАЧАТЬ anılınca gülümsemeyen biri var mıydı? Yoktu. Bakü’de de, çiftlikte de. Ama Şeppeli’ye göre, onu duymayan, onun adı anıldığında gülümsemek yerine surat asan tek bir adam vardı. O da kendi iş arkadaşı – muhasebeci Mursakulu’ydu. Uzun yıllar bir odada, birlikte çalışmalarına rağmen, Şeppeli bu suskun, asık suratlı adamla bir türlü sohbet etmenin, anlaşmanın yolunu bulamamıştı. Bir muhasebeci, adaletli, namuslu vatandaş olarak Mursakulu belki de kötü bir adam değildi. Ama arkadaş olarak dert anlatacak, muhattap olunacak biri değildi. Ne zaman ki, Şeppeli Memme’den bahsetmeye başlardı, Mursakulu’nun hemen yüzü asılırdı. Tamam, saygı icabı elindeki kalemi bırakırdı, hatta bakışlarını Şeppeli’ye doğru dikerdi ancak “evet, hım” dan başka bir kelime söylemezdi

      “Yahu, insanoğlu hesap makinesi filan mı ki, işi her zaman doğru olsun? İnsan işte! Bazen çok düzgün biri bile yanlış yapabiliyor. Örneğin, sen! Ben sana Memme’den bahsediyorum “Ciddi ol, ciddi şeyler konuş!” diyorsun. Saçmalamak değil de ne bu ?!”

      Şeppeli, onunla bir türlü anlaşamayan, onun adı anıldığında hemen surat asan bu arkadaşı ile ilgili çok düşünüyordu. Mursakulu yaşlı da olsa, Şeppeli onun da kendisi gibi bir insan olmasını istiyordu. Bunun için durumu da müsaittti, ortamı da: durum, Memme; ortam , Köylü Hastanesi’ydi.

      Bir sabah işe geldiğinde Şeppeli sordu:

      “Baksana Mursakulu! Sormayalı çok oldu, böbreklerin nasıl, hâlâ aynı mı?”

      Mursakulu evet anlamında kafasını salladı.

      Sinirliydi.

      Mursakulu her yıl Ağustos, Eylül aylarında iki-üç çuval dolusu mısır püskülü toplar, tüm yıl çay yerine mısır püskülünü kaynatarak suyunu içer.

      Şeppeli masasının arkasına geçti, orta çekmecedeki yağlı kâğıtlardan birini çıkardı, kalemini mürekkebe bandırarak yazmaya başladı:

      “Sevgili Memme… Bu adamı yanına gönderiyorum. O benim müdürüm. Baban Oruç hayattayken muhasebeciydi. Bu adam da onun gibi çiftliğin tüm yükünü çekiyor. Bir taraftan işinin zorluğu, öteki taraftan böbreklerinin ağrısı onu mahvetmiş; kendin de göreceksin, yüzü hep asık. Bunu adam et de gönder. Gözlerinden öpüyorum. Oruç’un kokusunu senden alan, kulun Medet.”

      Mursakulu mektubu tam bir hafta cebinde taşıdı. Nedense tuhaf bir inatla, hatta gizemli bir inatla Memme’nin yanına gitmek istemiyordu. Bu bir haftada Şeppeli, hemen hemen hergün onu uyardı.

      En sonunda Mursakulu gitti.

      Ve gittiği gibi de geri döndü.

      “Memme orada yok.”

      “Nasıl yok?”

      “Hastaneden atmışlar.”

      “Nasıl yani atmışlar?”

      “Kovmuşlar … Hastalardan para alıyormuş.”

      “ Ne diyorsun sen, be adam!”

      Şeppeli’nin alt dudağı titremeye başladı.

      Mursakulu, başka bir doktora görünmüş, muayene olmuş, testler yaptırmış ve reçetede yazılan ilaçları alarak çiftliğe dönmüştü.

      Masasının arkasına geçerek, iki günlüğüne gitmiş olmasına rağmen işini özlemiş gibi, hemen kâğıtları karşısına dizdi.

      Şeppeliyse, artık çalışamazdı…

      Koridora ve mühasibe odasının kapısına çok insan toplanmıştı. Gâh Şeppeli’ye, bazen de yere bakıyor, susuyorlardı. Sanki cenaze vardı da o yüzden oraya toplanmışlardı.

      Şeppeli avucunu yüzünün sol tarafına ve dudaklarının köşesine sıkıştırıp, öylece kalakalmıştı.

      “Mursakulu! .. Soruma cevap ver, Mursakulu!”

      Muhasebeci gözlüğünün camlarını onun gözlüğünün camına taraf çevirdi.

      Şeppeli yutkundu.

      “Söyle bakalım … O haberi sana kim söyledi? Memme ile bu haberin ilgisi yok.”

      Cevap yerine gürültü duyuldu.

      “Yeter! Yeter, Şeppeli, yeter! ..”

      “Mursakulu belki de ömründe ilk defa böyle çılgınca bağırarak yumruğunu masaya vurdu.

      “Ne kadar çok Memme’den bahsediyorsun. Hesap yerine de Memme’nin adını yazar olduk! Canım boğazımda artık. Bıktım. Sabah, Memme! Öğlen, Memme! Akşam, Memme! Uykudayken bile senin sesini duyuyorum! Ya sen ve senin Memme’n, ya da ben! Duydun mu, Şeppeli ?!”

      Mursakulu birden bağırmaya başladığı gibi, birden de sustu. Muhasebeci odasında sessizlik doldu.

      Mursakulu bir elini böbreğine kemer yerinin üzerine, öteki elini alnına koyarak, eğilerek hareketsiz oturuyordu. Kuru, cansız suratında gözlüğün camları altında kenarları kırışmış yarı-kapalı gözlerinde sanki ağlayacakmış gibi bir ifade vardı. Bir yeri mi ağrıyordu, yoksa otuz yıl boyunca onunla birlikte masada oturan, onun hastalığı için üzülen bir adama bile aniden bağırdığına pişman mı olmuştu? Her neyse, muhasebeci acı çekiyordu. Şeppeli’yse, ömründe ilk kez kendi arkadaşına ilgisizce davranıyordu. Daha doğrusu, beyni uyuşmuştu. “Nasıl yani rüşvet?! Nasıl yani hastalardan para?!” Bu soruları defalarca beyninde döndürüyor, baska bir şey düşünemiyordu.

      Kapıdan geçerken onu kim görse, bir şeyler söylüyordu.

      “Dert etme, Şeppeli. Sağlık olsun! Mesleğini de elinden almamışlar ya… Oturur evinde bağımsız çalışır, olsun!

      Pencereden geçen güneş ışığı Şeppeli’nin masasındaki tertemiz silinmiş mürekkepkabı ve knopkalari parlatıyordu. Şeppeli gözlüğünün altından gözlerini bu manzaraya dikerek kalakalmıştı.

      Bir süre geçtikten sonra başını kaldırdı. Güneş ışığının içerisinde de mini mini parıltılar vardı, ufak ufak parçacıklar sakince dönerek parlıyordu. Şeppeli ışığın arkasında kapının ağzında duranlara ve ona teselli verenin kim olduğuna dikkat etmeden, aydınlatıcı parçacıklara bakarken sakin sesle sordu:

      “Ben çok şey yaşadım.”, dedi. “Bu masanın üzerinde hesap yaptıkça ağlayanları, gülenleri gördük. ‘Öyle yazma, şöyle yaz’, diyerek ayağımıza kapnanaları da gördük. Oruç’tan sonraki yönetim her sene ‘Sekreter parasını ver’, diye diye her yıl hesap zamanı bizi sorguladıklarında, ikimiz de yana yana ağlamıştık bu odada…Böyle rezillikleri göre göre ben insanlıktan çıktım.

      Mursakulu’ya doğru döndü, birden sesini yükseltti:

      “Şimdi nasıl Memme’yi anmayayım, Mursakulu?! Nasıl dersin anma şu Memme’yi?! Sen bana söyle bakalım hangi şom ağızlı verdi sana o haberi ?! Memme kim, böyle şeyler kim ?!

      Muhasebeci cevap yerine belirsiz СКАЧАТЬ