Название: Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi
Автор: Kamer Alhanova
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-50-3
isbn:
İmam ona: “nankör yaratık” derdi. Sonra Şeppeli’nin yüzünde ne gördüyse, bıyık altı gülerek eğilip kulağına fısıldadı: “Seni otuz gün tokatlamasaydım, arkadaşın Oruç bana hergün bir tavuk getirir miydi? Doğruyu söyle.” Şeppeli: “Getirmezdi.”, dedi Bu, imamın hoşuna gitti: “Bir daha hastalanırsan tek sefere otuz tavuk getir, ayaküstü iyileştiririm seni, gidersin.” dedi.
Şeppeli sevinçle kahkaha attı: “Lokman, sevdim seni!”, diyerek çıktı. “bir daha hastalanmak” konusunda düşünmedi bile. Fakat, meğerse imam bunları şakasına söylememiş. Bu olaydan on yıl sonra, Şeppeli tokatları tamamen unuttuktan sonra tekrar felç oldu.
Bu, Oruç’a mahkemede on beş yıl hapis cezasının kesildiği gün yaşandı. Oruç’la son kez vedalaşarak ayrılınca, Şeppeli çevresindeki kişilerin ona tuhaf, gizemli bakışlarla baktıklarını hissediyor, ama bunu önemsemiyordu. Sonra adamların nereye baktıklarını görünce, birden telaşla elini yüzüne götürdü ve hemen, yılların ötesinde kalarak unutulmuş imam aklına geldi.
Fakat imam çoktan vefat etmişti.
Şeppeli, tüm ihtimallere karşı, pazardan birkaç tavuk alarak, imamın evinde yaşayan yaşlı ablasının yanına gitti. Kadın onu, yemin ederek, imamın şeppe suyunun sırrını da kendiyle beraber mezara götürdüğüne inandırdı.
Sakin, ılık bir yaz sabahıydı. Dağların eteğinde onun hızasında inşa edilmiş taş barınakların karşısında yollarla çaprazlanan geniş, yeşil çimenlikte, sırayla durmuş insanların arasında kuzular koşuşuyordu. Şeppeli de burdaydı. Diğerleri gibi, o da avucunda sayaç tutmuştu. Koşuşan kuzular gelip önünden geçtikçe, Şeppeli’nin parmakları cihazın düğmesine basıyor, hızla artan rakamlar çiftliğin kârını yeni yılda onun küçük avucunda biriktiriyordu. Bu dakikalar öyle bir süreçti ki, ateş açılsa Şeppeli duymazdı. Bu nedenle toplam on adım ötede duran aracın kornasını duysa da oralı değildi. Mursakulu sayacı elinden aldıktan sonra Şeppeli beyaz renkli “Volga”yı ve direksiyonun arkasından işaret ederek onu çağıran beyaz tenli genci gördü.
Volga’yı görünce, Şeppeli kötü bir olayı hatırlardı.
Bir akşam, herkes gittikten sonra muhasebeye şişman, pörtlek gözlü bir adam geldi. Selâm bile vermeden yaklaşarak göbeğini masaya dayayarak durdu.
Şeppeli masasının üzerindeki kağıdı değişti, köşelere düğme takarak, çekmecede sakladığı eski kumaşla mürekkepkabının kenarlarını temizliyordu. Masanın üstüne dökülen kağıdı baştanbaşa çeşitli kayıtlarla, rakamlarla dolduran ve bu nedenle kağıdı sık sık değiştirmeyi sevmeyen Mursakulu’dan farklı olarak, Şeppeli, akşamları odada tek kaldıklarında ayağının altına tabure koyarak dolabın üst çekmecesinden kalın kâğıt tomarlarını indirir, sanki hayatının monoton döngüsüne az da olsa, bir şey katmak niyetiyle hergün bir renk, bazen beyaz, bazen lacivert, bazen de pembe kâğıt seçerek masanın üzerine seriyor, onları avuçları ile düzelterek pürüzsüzleştirir ve köşelerine düzenli bir şekilde, boncuk gibi düğme takardı. Tesadüfen mühasebeye birileri geldiğinde Şeppeli başını kaldırmamaya çalışırdı. Uzun yıllar içersinde alışkanlığa dönüşmüş bu davranışıyla herkesin alay ettiğini biliyordu. Üç, beş dakika düğme dizerek veya mürekkep kabını silerek zaman geçiriyordu ki, gelen insan bu davranıştan bir sonuç çıkararak gitsin.
“Şişko”ysa bir türlü gitmedi. Masaya yaslanarak bir süre onun ellerini inceledikten sonra sakin, umursamaz bir şekilde güldü.
“Boş yere çabalıyorsun, Şeppeli!” dedi, “Ne kadar çabalarsan çabala bu masa muhasebe masası olmaktan öteye geçemeyecek. En iyisi sen gel yardım et, müdürün yanında da bir değerin olur.”
Şeppeli bu adamı tanımıyordu. Tavrından ve sözlerinden çok rahat biri olduğunu anladı.
“Ne istemiştiniz?”
“Şişko”nun anlattığına göre, çiftlikteki hayvanlara bakmaya gittiği için “Volga”sı çamura bulanmıştı, şimdi burada uygun birilerini bulamadığı için Şeppeli’den aracı yıkarken ona yardım etmesini istiyordu.
Araç çamur içindeydi.
Şeppeli, yardım etti. Kova ile su taşıdı, tekerlekleri ve elinin ulaştığı yerleri yıkadı, kuruladı. Tamam, “şişko” da yardım etti, ama giderken öylesine de olsa Şeppeli’ye teşekkür bile etmedi. Yine de o arsız gülüşüyle: “Evet, şimdi gidip masanı tekrar düzenleye bilirsin, Şeppeli!”, diyerek araca bindi.
Bu olaydan sonra birkaç yıl geçmişti, ama araç görünce Şeppeli ister istemez hep o “şişko”yu, “deli”yi hatırlıyordu.
Çimenlikte duran beyaz renkli “Volga” nın çelik kısımları, camları güneşin altında parlıyordu. Sahibi dirseğini pencereden çıkararak, lacivert camlı gözlüklerini kolsuz gömleğinin yakasına takarak başını hafifçe yana eğmiş, gülümseyerek, güldüğü için azıcık küçülmüş gözlerle Şeppeli’ye bakıyor, onun yaklaşmasını bekliyordu. Bu, elbette, o “Şişko” gibi insanlardan değildi. Nur dolu bir yüzü vardı. Yemyeşil çimenlerin ortasında parıl parıl parlayan aracı gibi kendisi de parlıyordu. Şeppeli tek bakışta değeri biçti: “Ne iyi, kültürlü birine benziyor.” Ama, aynı zamanda Şeppeli bunu da buraların “sosyetik” insanlarından biri saydı. Bu da yardım için ihtiyacı olanlardan biriydi ve onu yardıma çağırıyordu. Bunu tahmin edince kafasını salladı.
“Ne istemiştiniz?”
“Merhaba, amca.”
“Aleyküm selâm.”
“Beni tanımadın mı?”
Şeppeli ona baktı.
“Siz çoksunuz, bense tek”, dedi.
“Siz, derken kimlere kastetin, amca?”
“Siz yani araçla gezenler.”
Çocuk Şeppeli’nin ufacık boyuna baktıktan sonra sanki altmışlık adamla değil de küçücük bir çocukla konuşuyormuş gibi:
“Arabayla dolaşanların çok olmasını istemiyor musun?” dedi.
Şeppeli doğrularak, daha da ciddileşti.
“Ben memurum.” dedi. Buyur bakalım, nasıl yardım edebilirim!”
Onun tavrı, galiba genci şaşırttı.
“Ben sana yardım etmek istiyorum, amca.” dedi ve bu sözüyle Şeppeli’yi şaşırttı.
“Bana? Yardım ?!”
Çocuk Şeppeli’ yi bir kez daha baştan aşağı süzdü.
“Sen Medet amca değil misin?”
Bu beklenmedik soru Şeppeli’yi daha da şaşırttı. Şeppeli СКАЧАТЬ