Çaresiz Yolcu. Novruz Necefoğlu
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çaresiz Yolcu - Novruz Necefoğlu страница 7

Название: Çaresiz Yolcu

Автор: Novruz Necefoğlu

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-27-3

isbn:

СКАЧАТЬ Böyle daha güzel olmaz mı?” diye sordu.

      Balahan konuşmadı. Kıztamam ise bu sohbeti yarım bırakmak istemiyordu:

      “Oğlum,” dedi, “Düğün yapmak için paramız pulumuz yok, diye mi çekiniyorsun? İneğimizden, koyunumuzdan üçer beşer satarız, yine yetmez ise borç para buluruz, şimdi herkes öyle yapıyor; borç para alıyorlar, düğünden sonra da ödüyorlar. Biz de öyle yapamaz mıyız, olmaz mı?” diye sordu.

      Balahan başını biraz yukarı kaldırıp odanın tek penceresinden bahçeye bakarak:

      “Ya düğünde yeteri kadar takı takılmaz ise? Alacaklılar da kapımıza gelir, yakamızdan tutarsa, o zaman ne yapacağız ana?” deyip bir anlığına sustu, sonra da: “O zaman el aleme rezil rüsva oluruz. Varımızı yoğumuzu da satıp borç öderiz, benim yüzümden kuru yerde kalırsınız hepiniz. Yok, ana, sen her zaman “borç kötü şeydir, Allah’ın lanet bayrağıdır,” demiyor muydun? Acele etme, hele biraz daha çalışayım, kardeşim de ufak tefek bir şeyler kazansın, elimizde paramız pulumuz olsun, işte o zaman bu konuyu konuşuruz. Üstelik Gülgez’in isteyenleri var, dünürcü gelmek istiyorlar, diyordun. Öncelikle Gülgez’i düşünmek lazım, önce onu bir gelin edip yeni yuvasına göçürelim, sonra bana da sıra gelir,” deyip ayağa kalktı. Kaynayan çaydanlığın fişini pirizden çekti ve demliği alarak çay demlemeye koyuldu. Balahan’ın, bu mevzuyu burada bitirmek istediği anlaşılıyordu.

      Kıztamam ise kolayca teslim olmak, oğlunun isteğine boyun eğmek istemedi. Yeniden söze başladı. Bu işten el çekecek gibi de görünmüyordu.

      “Oğlum, o ne biçim söz, nasıl yani? Borca batarız diye mi düşünüyorsun? Öyle mi? Fakirliğimize bakma sen oğul, her oğlunu evlendirenin, kızını gelin edenin düğününe gidip takısını takmışız. Köyde hiç bir düğünden geriye kalmadık. Sen baban Memiş’in bağırıp çağırmasına, ona buna sövmesine bakma. Hatırımızı sayan insanlar, eşimiz, dostumuz çoktur. Korkma, senin düğününe de herkes gelecek, hayli takı takacaklar, iyi de para, pul toplanacak…”

      Anası, Balahan’ın tekrar yerine oturmasından cesaret alarak biraz daha yüreklice: “He, eminim ki yeteri kadar para pul toplanacak…” dedi.

      Balahan anasına doğru dönüp:

      “Peki, babam bu işe ne diyor? Onunla konuşup fikrini öğrendin mi?” diye sordu.

      “Elbette, babana da sordum, konuştum onunla. Bu işin olmasını, benden çok baban istiyor, her ikisi de koca adam oldular, daha bekar geziyorlar, diyor. Bazen, birdenbire sinirlenip gül ağzını açıyor: Bu oğlanların yedi sülalesi …, niye evlenmiyorlar? diye sizin ardınızdan söyleniyor. İstiyor oğlum, senin evlenmeni o da istiyor.”

      Kıztamam oğlunun dikkatle kendisini dinlediğini görüp:

      “Kaldı ki, Gülgez… Onu gelin etmeye ne var? Onun için kendini üzme sen, yıllardır ekmeğimizden aşımızdan kesip onun çeyizini hazırladım.Yorganının döşeğinin yüzüne varıncaya; iğneden tut, ipliğe kadar her şeyi, her şeyi hazır Gülgez’in. Borç harç da olsa, bütün çeyizini tamam etmişim…”

      Balahan: “Ağız yokladılar, Gülgez’in dünürcüleri gelmek istiyorlar, diyordun, ne oldu?” diye bacısının durumunu detaylıca öğrenmek istedi.

      Kıztamam ayağa kalkıp çay doldurmak isteyen oğluna: “Dur, çayı ben doldururum,” dedi ve kendinden emin konuştu: “Anan ölsün, benim için eziyet çekme. Zaten yemeğini kendin pişiriyorsun, elbiselerini kendin yıkıyorsun… Evlendireceğim seni, bu yaz mutlaka evlendireceğim.”

      “Ana, bırak ben sana hizmet edeyim, sen burada misafirsin. Gelelim, yemek pişirmek, elbise yıkamak işine… Bunlar sandığın kadar zor değil, öğrencilik yıllarımda her işin üstesinden gelmeyi öğrendim, sen hiç endişe etme,”dedi, anasını yormak istemedi, çayı kendi doldurdu ve kardeşinin durumunu sordu yeniden.

      “He, Gülgez’in dünürcüleri ne zaman gelecek?”

      “Oğlum biz şimdi yaylaya göçüyoruz. Ben birkaç gün yukarıya, yaylaya çıkmayacağım. Bir müddet daha köyde kalacağım. Evi barkı, kapıyı bacayı silip süpüreceğim. Gülgez’in bu meselesini bacılarımla da bir konuşacağım. Dünürcü gelenler kendi adamlarımız, tanıdıklarımızdır, buna söz yok ama yine de bacılarıma bir danışacağım. Dünürcüler, kaç yıldır ova köylerine göçmüş olsalar da, bizimle ilişkilerini hiç kesmediler. Buradan biraz daha ötede komşu rayonda oturuyorlar,” Kıztamam, dünürlerinin kim olduğunu iyice anlaşılması için oğluna ip ucu verdi. “Şehre yakındır, evlerini, eşiklerini sen de görmüştün. Geçen yıl, hele bu işlerin sözü sohbeti ortada yokken, biz pazardan geliyorduk, onlara doğru dönmüştük, hatırladın mı? Kendin de görmüştün yaşadıkları yeri, bizi de çok iyi karşılamışlardı, canı gönülden hürmet etmişler, ağırlamışlardı, çok sevecen bir aileydi. Kasım da senin gibi okumuş, işi gücü var. Çalışkan, sessiz, sakin, tertemiz oğlandır, diyorlar. “

      Balahan başı ile tasdikleyip: “He, biliyorum, iyi oğlana benziyordu,” dedi, sonra da: “Ana, peki bunlar, yani bu Yakuplular, niye bize bu kadar yakınlık gösteriyorlar? Ta çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum, biz ovaya iner inmez gelip bizi ararlar, bulurlardı. Yakup dayının kardeşi, damadımız olmak isteyen Kasım’ın amcası Yusuf dayı da öyle! Anaları Gevher hala nasıl da samimi, sevimli bir kadın idi. Garip bir huyu vardı. Sepetle bize hediye getirirdi. Giderken de “sepetim nerde” diye sorardı hep.

      “Evet oğlum, onlar her zaman bizi arayıp sordular, hatırımızı saydılar. Her yıl biz kışlağa indiğimizde bizi ziyarete gelirlerdi. Ne yazık ki, Gevher hala çok erken rahmetli oldu. Allah onun ömrünü evlatlarının ömrüne eklesin… Yaşadıkları şehir de ömrümüzün heder olup geçtiği bu Acıdüz’e uzak değil. Bize gelip gidemeseler de tanıdıklardan biri ile haber gönderir, halimizi hatırımızı yine sorarlar. Allah selamını esirgemezler. Eğer unutmadıysan, sana anlatmıştım… Onların babaları ile benim anam Balanaz, akrabadırlar, yakınlığımız var…” diye Kıztamam etraflı bir izahata başladı: “Anam Balanaz’ın babası Çeşmeli’den idi. Balanaz Göğbulak’a, benim babamın köyüne gelin gelmiş. Çeşmeli köyünü kuranlar ise, Yakupluların dedeleriymiş. Yakuplular o zamanların zengin, mal, mülk sahibi adamları sayılırmış. Ova sayılan Beziravan’dan her yıl yaylaya, şimdi bizim gidip geldiğimiz yurt yerlerine çıkarlarmış. Yaylaya gidip gelirken, onlar, yayla ayağında, yolları üzerinde olan Çeşmeli’de eğleşip burayı mamur etmişler, köy kurmuşlar. Dedem, anam Balanaz’ın babası, şimdi bizimle hısım olmak isteyen Yakup’un babası ile amca çocuklarıdır. Beziravan şimdi bile mamur köydür. Yakuplular soylu soplu, asaletli bir ailedir oğlum. Köyde yaşayanları da çoktur, başka şehirlere, rayonlara göçenleri de… Yakup’la kardeşi de göçüp ovanın ortasındaki bu şehre yerleşmişler.

      Oğlum, en yakın akrabalar bile, bizden ırak olsun, hatta kardeş kardeşi arayıp sormuyor bu zamanda. İyi insanlardır onlar. Sağ olsunlar, bizi hiç unutmuyorlar…” Kıztamam, sözlerine ara verdi. Sonra, sanki gözleri yol çekti.

      Balahan, anasının çehresine aniden bir kederin konduğunu hissetti. Derin bir düşünceye dalan Kıztamam’ı bu kederden ayırmak için:

      “Ana, çayını içmedin soğuttun, yeni bir çay doldurayım mı, diyerek yerinden СКАЧАТЬ