Muhteşem Gatsby. Фрэнсис Скотт Фицджеральд
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Muhteşem Gatsby - Фрэнсис Скотт Фицджеральд страница 5

Название: Muhteşem Gatsby

Автор: Фрэнсис Скотт Фицджеральд

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-36-5

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “Elbette görüşürsünüz!” diye tasdikledi Daisy. “Hatta ben sizi bir baş göz edeyim. Sen bize sık sık gel Nick, sizi bir şekilde kaynaştırırım. Bilirsin ya, sizi yanlışlıkla çamaşır odasına kilitlerim veya sandala atıp denize salarım, bakacağız artık…”

      “İyi geceler!” diye seslendi Bayan Baker merdivenlerden. “Ben bir şey duymamış olayım…”

      “Hoş kızdır…” dedi Tom biraz bekledikten sonra. “Keşke onun böyle sağda solda sürtmesine izin vermeseler.”

      “Kimler izin vermese?” diye sordu Daisy soğuk bir şekilde.

      “Ailesi.”

      “Ailesi dediğin yüz yaşındaki bir haladan ibaret. Ayrıca, Nick ona göz kulak olacak, değil mi Nick? Bu yaz hafta sonlarının çoğunu burada geçirecek. Aile ortamı ona çok iyi gelecektir.”

      Daisy ve Tom bir anlığına sessizce bakıştılar.

      “New York’lu mudur?” diye sordum hemen.

      “Louisville’li. Masum genç kızlığımız orada beraber geçti. Masum, güzel…”

      “Nick’e verandada döktün mü içini?” diye sordu Tom ansızın.

      “Öyle mi dersin?” Bana baktı. “Hatırlamıyorum ama İskandinav ırkından bahsettik sanki. Evet, aynen öyle yaptık. Konu bir şekilde oraya geldi, bir de baktık…”

      “Duyduğun her şeye inanma Nick!” diye öğüt verdi Tom.

      Kaygısız bir şekilde, hiçbir şey duymadığımı söyledim ve birkaç dakika sonra eve gitmek için yerimden kalktım. Kapıya kadar bana eşlik ettiler ve neşeli bir ışık karesinin içinde yan yana durdular. Motoru çalıştırdığımda Daisy emredercesine seslendi: “Bekle!”

      “Sana bir şey sormayı unuttum, önemli bir şey. Batı’da bir kızla nişanlandığını duyduk.”

      “Doğru ya…” diye kibarca onayladı Tom, “Nişanlanmışsın.”

      “Asılsız haber. Beş param yok ki benim!”

      “Ama öyle duyduk…” diye ısrar etti Daisy, yine bir çiçek misali açılıp beni şaşırtarak. “Üç ayrı kişiden duyduğumuza göre bu işin aslı olmalı.”

      Elbette neyden bahsettiklerini gayet iyi biliyordum ama nişanlı falan değildim. Doğu’ya gelme nedenlerimden biri de dedikoducuların neredeyse nikâh kâğıtlarımızı bile asmasıydı. Söylentiler yüzünden eski bir dostumla görüşmeyi kesecek değildim, fakat diğer yandan bu dedikodu çıktı diye de evlenecek hâlim yoktu.

      İlgileri beni oldukça duygulandırdı ve aramızdaki maddi uçurumu biraz azalmış gibi gösterdi. Yine de uzaklaşırken aklım karışmıştı, biraz da iğrenmiştim. Bana kalırsa Daisy’nin yapması gereken, çocuğunu da alıp evden kaçıp gitmekti; ama görünüşe bakılırsa böyle bir şey aklının köşesinden bile geçmiyor. Tom’a gelince, New York’ta bir metresi olduğu gerçeği, bir kitap yüzünden canını sıkıyor olmasından daha az şaşırtıcıydı. Bir şey onu bayat fikirleri gevelemeye itiyordu, gürbüz fiziksel benlikçiliği artık onun buyurgan gönlünü doyurmaya yetmiyor gibiydi.

      Hanların çatılarına ve yepyeni, kırmızı benzin pompalarının ışık gölcükleri altında parladığı yol üstündeki benzinliklerin önüne çoktan varmıştı yaz; West Egg’deki evime ulaştığımda arabayı siperin altına koydum ve bir müddet avludaki terk edilmiş çim silindirinin üstünde oturdum. Rüzgâr ağaçlarda kanat çırpan ve toprağın şişkin körüklerinden yaşam dolu kurbağalar üflüyormuşçasına ısrarcı bir org sesiyle uğuldayan pırıl pırıl bir gece bırakarak esip geçmişti. Geçmekte olan bir kedinin silüeti ay ışığında titreşti ve başımı onu izlemek için çevirdiğimde, yalnız olmadığımı gördüm; on beş metre ileride, komşumun malikânesinin gölgesinden çıkan bir suret, elleri cebinde, dikilmiş, gümüşi yıldızlara bakıyordu. Hareketlerindeki sakinlik ve çimler üzerindeki emin duruşu, bu suretin bize ait göğümüzün üzerindeki payının ne kadar olduğunu tespit etmek için dışarı çıkan Bay Gatsby olduğu hissini uyandırıyordu.

      Ona seslenmeyi düşündüm. Bayan Baker yemekte kendisinden bahsetmişti ve bu bir tanışma vesilesi olabilirdi. Ama seslenmedim, çünkü bir an, yalnız olmaktan hoşnut olduğunu gösterir vaziyette kollarını karanlık suya doğru garip bir şekilde açtı. Ne kadar uzakta olsam da titrediğini gördüğüme yemin edebilirdim. Gayriihtiyari deniz yönüne baktım; tek bir yeşil ışığın dışında hiçbir şey seçemedim, ufacıktı, oldukça da uzaktaydı. Kim bilir belki bir iskelenin ucuydu. Bir daha bakmak için Gatsby’ye doğru döndüğümde ortadan kaybolduğunu gördüm ve ben yine huzursuz karanlıkta bir başımaydım.

      2. BÖLÜM

      West Egg’le New York arasındaki yolun yarısında kara yolu, oradaki tamamen ıssız bir arazi parçasından kaçınmak istercesine, bir acele demir yoluna kavuşur ve çeyrek mil kadar kol kola ilerlerler. Burası küller vadisidir; küllerin bayırlarda, tepelerde ve grotesk bahçelerde buğdaylar gibi büyüyüp geliştiği sıra dışı bir çiftlik… Küller evlerin, bacaların, yükselen dumanın ve nihayet, üstün bir çabayla, belli belirsiz devinen ve çoktan tozlu havaya doğru ufalanmaya başlamış sandığımız kül grisi insanların şeklini alır. Zaman zaman, bir dizi gri vagon belli belirsiz bir demir yolu hattı boyunca ağır ağır ilerleyerek dehşetli bir gıcırtı çıkarır, ardından susar, derken birden kül grisi insanlar kurşuni küreklerle akın ederek yerden ne olduğu belirsiz işlerini perdeleyen, zifirî bir bulut kaldırırlar.

      Fakat bu kurşuni arazinin ve üzerinden bitmeksizin akan kasvetli toz titreşimlerinin üstünde, bir süre sonra, Doktor T. J. Eckleburg’ün gözleri seçilir. Doktor T. J. Eckleburg’ün gözleri masmavi ve devasadır; retinaları bir metre boyundadır. Bu gözler bir surattan değil, var olmayan bir burnun üzerinde duran devasa, sarı bir gözlüğün ardından bakarlar. Besbelli, onları oraya şakacı, zıpır bir göz doktoru Queens kasabasındaki işleri artsın diye yerleştirmiş, sonra da kendisi ebedî bir körlüğe gömülmüş veyahut onları burada unutmuş, taşınıp gitmişti. Ancak güneş ve yağmurun altında geçen bir sürü boyasız günden sonra ferini yitiren gözleri, bu kasvetli çöplüğe bakıp kara kara düşünmektedir.

      Küller vadisinin bir tarafı pis bir nehir ile çevriliydi ve asma köprünün kanatları mavnaların geçmesi için açıldığında, bekleyen trenlerdeki yolcuların yarım saat kadar bu iç karartıcı manzarayı seyretmek mecburiyetinde kaldıkları olurdu. Burada en azından bir dakikalık duraklama olurdu ve işte Tom Buchanan’ın metresiyle karşılaşmam bu vesileyle gerçekleşti.

      Bir metresi olduğunu bilmeyen yoktu. Ahbapları popüler kafelerde metresiyle görüldüğü ve onu masada bir başına bırakıp, etrafta dolanarak onunla bununla muhabbet ettiği için ona içerliyorlardı. Kadını her ne kadar merak etsem de onunla tanışmak niyetinde değildim. Lakin tanıştım. Bir öğleden sonra Tom’la birlikte New York’a gitmek üzere trene bindik ve kül tepelerinin orada Tom ayağa fırladı, beni dirseğimden kavrayıp, âdeta zorla vagondan indirdi.

      “Hadi iniyoruz!” diye tutturdu. “Benimkiyle tanıştıracağım seni.”

      Herhâlde СКАЧАТЬ