Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?. Mikâil Bayram
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce? - Mikâil Bayram страница 8

Название: Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?

Автор: Mikâil Bayram

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-894-6

isbn:

СКАЧАТЬ çıkıyor. Orada otlayacak. İki tane de çoban var. İran’dan bir grup insan hududu geçip çobanlardan birinin elini ayağını bağlıyor, öbürü kaçıyor.

      Önlerine bir miktar sığırı katıp İran’a sürüyorlar. Kaçan çocuk Saray’a haber veriyor. Tabii Saray’dakiler de hemen gidip süvari taburuna haber veriyorlar. “İran’dan geldiler sığırlarımızı götürüyorlar. Hududa çıkınca kurtarın sürülerimizi…” diyorlar. Tabur komutanı harekete geçiyor, kaymakam harekete geçiyor.

      Bu sefer köylüler silahlarını alıp hududa gidiyorlar. İranlılarla müsademeye girişiyorlar. İranlılar önlerine kattığı hayvanların arasına giriyorlar tabii ateş sırasında da hayvanlar isabet alıyor. İranlılar hayvanları siper gibi kullanıyorlar, çok sayıda hayvan telef oluyor.

      Fakat sonunda İranlılar bırakıp kaçıyorlar. Bizimkiler de gidiyorlar hayvanlarını geri getiriyorlar. Tabii birçok hayvan telef olunca bizimkiler ondan sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir dilekçe yazıp tabur komutanını, kaymakamı şikâyet ediyorlar. Hududa asker göndermedikleri için hayvanları kurtaramadıklarını söylüyorlar. Şikâyet mektubu cumhurbaşkanına gidince cumhurbaşkanı Diyarbekir Kolordu Komutanı Mustafa Muğlalı’ya durumu bildiriyor.

      Bizimkiler tabur komutanını, kaymakamı şikâyet edince kaymakamla tabur komutanı da köylüleri şikâyet ediyor, Saraylıları şikâyet ediyor. Bunlar birbirleriyle akraba. İran’daki akrabaları geliyor, bunlar onlara yataklık yapıyorlar, kaçakçılık yapıyorlar.

      Tabii iki taraftan da şikâyetler gidince cumhurbaşkanı, “Saray’da devlet ile halk birbirine giriyor. Git duruma vaziyet et!” diye Mustafa Muğlalı’ya talimat veriyor. Muğlalı general de Diyarbekir’den Van’a geliyor. Van valisiyle Van’daki yetkililere “Kimin İran’da akrabası varsa bunları tespit edin.” diyor.

      Bizim Saray’ın hemen yanı başında bir köy var; Sırımlı. Sırımlı Köyü hududa daha yakın olduğu için şüpheler bu Sırımlı Köyü üzerinde toplanıyor. Sırımlı köylüler kendi akrabalarını getirdiler, kendi köylerinde onları barındırdılar ondan sonra sürüsünü götürüyorlar. Ondan sonra gidiyorlar, o Sırımlı Köyü’nde İran’da akrabası olan aileleri tespit ediyorlar. Anlatıldığı kadarıyla 173 kişi tespit ediyorlar. Bu tespit edilen 173 kişiden bir kısmı o Sırımlı köyünden, bir kısmı da Saray’ın içinden, hatta babam dahi var. Bizim de akrabalarımız var orada.

      Bu kişileri tespit ediyorlar. İkinci bir emirle Mustafa Muğlalı, Saray’daki tabur komutanına diyor ki o Sırımlı köyündeki İran’daki akrabası olanların hepsini toplayın ve götürün hudutta kurşuna dizin.

      Tabur komutanı jandarmalarla birlikte Sırımlı Köyü’ne gece gidiyor. Işığı yanan evlerdeki erkekleri topluyorlar. Bir ev var; Temo’nun askerden oğlu yeni geldiği için köylüler oraya hoşgeldine gitmişler. Temo, Timur’un Kürtçesi. O eve gelip, o çocuğu ziyarete gelenlerin hepsini topluyorlar. Netice itibariyle 33 kişiyi topluyorlar. Saray’daki karakola getiriyorlar. Erken saatte bu 33 kişiyi önlerine katıp sınırda Engiz denilen bir köye götürüyorlar. Götürülenler arasında askerden izne gelen o çocuk da var. Ondan sonra bir başka köyden İsmail adında birisi var, o köye misafir olarak gelmiş. Kapıköy dediğimiz bir yerden bir adam var. Bunları alıp Engiz’e dereye iniyorlar. Bunları zincirle birbirine bağlıyorlar. Orada ot biçen köylüler varmış. Onların hepsini oradan kovuyorlar. Ondan sonra bunlara yaptıkları suçlamayı söylüyorlar. Arkasından birlikler ateş vaziyeti alıyor. Köylüler yalvarıyorlar, ağlıyorlar… Ne kadar dil döküyorlarsa dinletemiyorlar. En son da Serhenk adında birisi “Bize müsaade edin bir namaz kılalım.” diyor. Namaza müsaade ediyorlar. Derenin dibine iniyorlar, birbirlerine bağlı olarak abdest alıyorlar. Sonra Serhenk bir ezan okuyor. Ezandan sonra topluca namaz kılıyorlar. Namazları biter bitmez askerler ateş ediyorlar ve öldürüyorlar. İçlerinden biri ölmüyor. O adamı ben gördüm, biliyorum.

      Öldü zannediliyor!

      Evet. Ben o zaman 3 yaşındaydım. Silah seslerinden sonra çevredeki köylü de sese koşup geliyor. Olay yerine geldiklerinde insanların ölüsünü görüyorlar. Ve o ölüleri kaldırmaya çalışırken birisinin sağ olduğu anlaşılıyor. Sağ olan çocuğun da zincirlerini koparıp İran’a götürüyorlar.

      O çocuk iki sene İran’da kaldı. Ondan sonra Türkiye’ye döndü. Hiç unutmuyorum, bizim eve gelmişti. Evde tandırın üzerine bir kürsü konulur, genişçe bir yorgan serilir, onun üzerine insanlar ısınmak için ayaklarını uzatırlardı.

      Konya’nın köylerinde de olur.

      Bizim evde kürsünün etrafında kadınlar toplanmışlar, adam bir şeyler anlatıyor, kadınlar da ağlıyorlardı. Ben de o zaman kendi kendime “Ne söylüyor onlara da bunlar ağlıyorlar?” diyordum. Onu idrak edemiyordum. Meğer adam o olayı anlatıyormuş. Dolayısıyla 33’ler katliamının bütün tafsilatını da o adamdan öğreniyoruz.

      33’ler Olayı Dönemin Basınına Yansıdı mı?

      Resmî tarih 33 kurşun olayından nasıl bahsediyor?

      O günün basınından Ulus Gazetesi’nde “Acaba olayı nasıl vermiş?” diye baktım. Ulus Gazetesi’nin yazdığı aynen şöyledir: Saray’da 33 kaçakçı İran’a kaçıyorlarmış, bizimkiler de onların arkasından geliyorlarmış. İran’dan da bir grup bunları İran’a sokmamaya çalışıyor, dolayısıyla bunlar iki tarafın ateşinin arasında kalıp ölmüşler. Ulus gazetesinin yazdığı aynen böyledir.

      Sizin anlattığınız şekliyle hiçbir kayıtta, belgede yer almış mı?

      Var, yazanlar oldu. Evvela bu olayı ilk defa dile getiren Osman Yüksel Serdengeçti’dir, 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Serdengeçti 33’ler konusunda küçük broşür yazdı. Tabii o da İsmet İnönü ile mücadele ediyordu. İsmet İnönü’yü hırpalamak amacıyla böyle bir şey yayımladı.

      Fakat Demokratlar daha iktidara gelmeden önce propaganda safhasında bu olayı dile getiriyorlardı. İktidara geldikleri takdirde bunun hesabını soracaklarını ifade ediyorlardı. Nitekim Demokratlar iktidara geldiler ve bu 33’ler davasını gündeme getirip mahkeme kurdular.

      Bizim yöreden görgü şahidi olarak belki 10 kadar insanı Ankara’ya götürdüler. Mahkemede dinlediler. Mustafa Muğlalı bütün olanların sorumluluğunu üstlendi. Aslında Demokratların amacı İsmet İnönü’yü mahkûm etmekti. Fakat General Mustafa Muğlalı “Kendi insiyatifim ile yaptım bu işi, hiç kimsenin sorumluluğu yoktur.” diyerek İnönü’yü kurtardı. Hâlbuki normalde kaymakam da suçluydu, tabur komutanı da suçluydu, doktor da suçluydu.

      Esas emri veren cumhurbaşkanıydı.

      Mustafa Muğlalı da suçluydu fakat Mustafa Muğlalı böyle bir ifade verince bütün bunları da kurtarmış oldu. Tabii kendisi de 2 yıl hapis yattı ve öldü.

      Çok az ceza almış.

      Evet, ona 20 sene ceza verdiler. Fakat ölümüyle hepsi bitti.

      Mustafa Muğlalı, Tansu Çiller’in Akrabası mı?

      Mustafa Muğlalı’nın Tansu Çiller’le bir akrabalığı var СКАЧАТЬ