Название: Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?
Автор: Mikâil Bayram
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-894-6
isbn:
Aziz Açışlı’yla Risale-i Nurları okurken Mehmet Kuralkan bize “Burada medrese var, o medreseye de gidin medresede de birileri hocalık yapıyor.” dedi. Risale-i Nur medresesi. Hocalık yapanların yanına gitmemizi öğütledi. Biz orayı öğrendikten sonra arada bir de genellikle pazar günleri de medreseye gidiyorduk. Orada Risale-i Nur okuyorduk.
İkinci senede Hacı Davut Camisinin imamı Molla Zeki adında Bitlisli bir zat bizi çok seviyordu. Abdestli, namazlı görünce beni himaye ediyordu. O odasını bana vermişti. Hoca Tahir ile o küçük hücrede kalırdık. Orada yatar kalkardık. Bir sene neredeyse orada geçirdik. Öyle ders okuduk. Camiye gelenlerden birisi eskiden Osmanlı memurluğu yapmış bir zattı. Topal Kâmil Efendi. Topal Kâmil Efendi cami cemaatindendi. Fakat bu işleri bilen birisiydi. Kendisini bizim hücreye alırdık, o hücrede Topal Kâmil Efendi bize bazı şeyler okuturdu. Özellikle bana Fuzuli Divanı’nı okuturdu, yani Osmanlıca’yı da öğrenmişim artık, Fuzuli Divanı’nı Kâmil Efendi’den okuyorum. İnanır mısın, o Kâmil Efendi Fuzuli Divanını âdeta ezbere biliyordu. Herhangi bir şiirin birinci beytini okurdum, o devam ederdi. Böyle bir adamdı. Sonra tabii Kâmil Efendi hayatını bize anlatırdı, biz pek anlayamazdık onu.
Kubilay Menemen’de Neden Linç Edildi?
Kâmil Efendi neler anlatmıştı?
Anlattığı şey şuydu: Bunlar Yüksekovalı idi. Ailecek Batıya sürülmüşler. Bu da Menemen’e sürülmüş. Oraya gidince PTT memurluğuna başlamış. Çünkü kitabeti, yazısı çok güzeldi. Ufak tefek bir adamdı. Bunu PTT’ye almışlar. Orada memurken Erbilli Mehmet Esad’ın müridi olmuş. Menemen olayı sırasında da oradaymış. Kâmil Efendi’nin anlattığına göre, bir defasında camideymişler. Bu Kubilay atla camiye girmiş ve onlara hakaret etmiş. Orada da camidekiler bunun üstüne saldırmışlar, attan düşürmüşler, linç etmişler, orada öldürmüşler. Kubilay’ın hadisesini böyle anlatıyor. Tabii onlar Kubilay’ı linç ederlerken etrafta bekleyen askerler de camiye girip camidekilerin hepsini yakalamışlar.
Yani Kubilay bir piyon gibi kullanılmış. Tahrik ettirip tuzağa düşürmüşler.
Evet, daha genç bir subaymış.
Kubilay’ın camiye o şekilde gelmesi doğru değil ama öldürülmesi de yanlış. Hani “Vurun Kahpeye” filmi var ya; aynı. Anadolu’da böyle bir cezalandırma şekli var.
Çok enteresandır, oradaki alay komutanı da Mustafa Muğlalı’dır. Yani Özalp’te Saray’daki 33 kişiyi öldüren adam Menemen’de de komutan. Tabii bunları toplayıp askerî garnizona götürmüşler. Askerî garnizona bunlar teker teker sokulurken ufak tefek, topallayarak yürüyen Kamil Efendi’yi gören bir subay “Sen necisin?”diye sormuş. “Ben PTT’de memurum.” demiş. “Mademki memursun, bunların arasında ne işin var senin.” deyip ensesine bir tokat vurmuş. Ardından “Çek git!” diyerek bunu salıvermiş. O gün 30 kişi götürülmüş ve hepsi asılmış. Kâmil Efendi orada kalsaymış o da idam edilecekmiş. Bizim Özalp Müftüsü Yekkoş lakaplı Abdülkadir Efendi ve Fakı Tahir gibi kişiler Küfrevî şeyhlerine bağlıydılar.
Van’da bir de Abdülhakim Arvasi var. Ona bir ara temas edelim.
Evet, onu pek tanımam, onun oğlunu bilirim. Senin dediğin Necip Fazıl’ın şeyhi olan Abdülhakim Arvasi. Van’da bir Abdülhakim daha vardı. Cahit Zarifoğlu, Van müftüsü Kasım Arvasi’nin kızıyla evliydi.
Arvasiler’in Türkiye Gazetesi, Işıkçı gruplar, belki de bu Abdül-hakim Arvasi şeyhiyle Hüseyin Hilmi Işık’ın birliktelikleri var gibi. Zaten Türkiye Gazetesi’nin bir köşe yazarının soyadı Arvasi.
TGRT radyosunun bir müdürü Ataullah Arvasi benim sınıf arkadaşımdır. Yani Arvasilerle epeyce tanışıklığım vardı.
Arvas orada bir köy mü, bölge mi?
Arvas Köyü var. Onların sağlam bir şecereleri de var. Ta 7’nci asra kadar uzanan bir soy silsileleri var. Onlar o zaman gelmişler, oralara yerleşmişler.
Belki de seyit ve şeriftirler.
Onun için kendilerini seyit diye nitelendirirler. Bir de bizim o bölgede Gorandest şeyhleri var. Onlar da Çatak denen yerde Müküs’ün oradalar. Onlardan da Müslih Görentaş oralıydı. O da milletvekili oldu. Hatta sanıyorum iki devre milletvekilliği yaptı.
Said Nursi’nin Amacı Neydi?
Burada Risale-i Nur’un ne yapmak istediğini tarif etmek lazım. Yani İslami mücadelede Risale-i Nur’un bir karşılığı var mı? Niye toplumun önderleri o gün insanlara “Kur’ân-ı Kerim”i anlatmıyordu mesela?
Evet, Said Nursi’ye en fazla isnat ettikleri suç Kürtçülük idi. Kürt kökenli olmasından dolayı. Hâlbuki Kürtçe eser yazmış değil. Eserlerini Türkçe yazıyor. Buna rağmen, ona Kürtçülük isnat ediyorlardı.
Palulu Şeyh Said, isyan etmeden önce Said Nursi’ye bir mektup yazmış. Harekete giriştiğinde kendisine destek vermesini istemiş. Said Nursi’nin ona yazdığı cevap var. Cevabında, “Bu kavim necip ve İslam’a hizmet etmiş bir kavimdir. Bu kavmin nesline, soyundan gelene kılıç çekilmez; bunlarla savaşmak caiz değildir.” diye öğütte bulunmuş. O zaman Said Nursi Van’daymış. Said Nursi yazdığı bu mektupla kurtulmuş. Birçok dönemlerde Said Nursi’yi öldürmeye niyet etmişler, zehirlemeye çalışmışlar, mahkemelerde suçlamaya çalışmışlar; mahkemelerde de beraat etmesini sağlayan şey Şeyh Said’e yazdığı mektuptur. Bu bakımdan Said Nursi’nin Kürtçülük diye bir davası mevcut değildir. Tamamen onu mutazarrır etmek için, onu ortadan kaldırmak amacına yönelik olarak böyle bir söylem yayılıyordu.
Said Nursi’nin şakirtleri ona Bediüzzaman diyorlar. Yani o her yüzyılda bir gelen müceddit gibi. Bir de Said Nursi Risale-i Nur’un kendisine ilham edildiğini söylüyor. Bir nevi vahiy gibi. Bu yönüyle de kitabına kutsiyet atfediyor. Mesela 5’inci Şua’da “Deccaliyet” kavramı var. O günkü siyasi aktörlerin birçoğu bu deccal kavramının içerisinde yer alabiliyor. Dolayısıyla o gün hem Van’da, hem Van çevresinde sizin aşina olduğunuz çevrelerde Nursi ile Mehdilik, Mücedditlik boyutuyla ilişki kuran var mıydı? Yani bugün Fethullah Gülen’in üstlendiği misyonla bir ilişki kurabilir miyiz?
Bunlar eskiden beri bu tezi öne sürüyorlardı. Said Nursi’nin 20. yüzyılın müceddidi olduğunu sık sık söylüyorlardı. Tabii mücedditlerin sayısı Türkiye’de çok fazla. Diyelim ki bu Arvasilerde, onlarda kendilerine göre 20. yüzyılın müceddidi Abdulhamid’dir. Onlar da II. Abdülhamid üzerinde duruyorlar. II. Abdülhamid’in müceddit olduğunu söylerlerdi.
Nurcular bu tezi öne sürdükleri zaman Van’da kabul edilmiyordu. Özellikle Arvasiler Nurcuların bu tezlerini kabullenmiyorlardı ve bu yüzden de Said Nursi için “Nevresi” tabirini kullanıyorlardı. Nevresi “yeni yetme” demektir. Nursi yerine Nevresi diyorlardı.
Tabii Nurcular arasında bu düşünce hâlen mevcuttur.
Fethullah Gülen kendisini Said Nursi’nin temsilcisi olarak görmektedir. Nurcular da onu öyle görüyorlar. Risale-i Nur talebelerinin lideri konumunda görüyorlar ve Risale-i Nur’u belki en iyi yaşayan, anlatan kişi olarak onu görüyorlar.
СКАЧАТЬ