David Copperfield. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу David Copperfield - Чарльз Диккенс страница 10

Название: David Copperfield

Автор: Чарльз Диккенс

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-50-1

isbn:

СКАЧАТЬ daima talihsiz olduğu için bütün gece hasta oldu. Ertesi gün bir beygiri öldürmeye kâfi miktarda ilaçları ona zorla içirdiler. Ondan başka neden hastalandığını söylemediği için adamakıllı dayak yedi.

      Her gün tayinimiz olan dayağı değnek ve cetvelle yiyerek; gözyaşlarımızla kirlenen defterler, yırtık kitaplar içinde; karanlık, soğuk mütalaa salonunda vakit geçirerek; soğuk sığır eti, haşlanmış sığır eti veya aynı suretle pişmiş koyun etinden yemeklerle aylar ağır ağır geçti.

      Bununla beraber o kadar uzak görünen tatil zamanı yavaş yavaş bize yaklaşıyordu. Tatili aylarla, haftalarla değil günlerle beklemeye başladık. Nihayet bir sabah Yarmouth posta arabasına bindim.

      Beygirlerin yürüyüşüyle sallanarak kendimi uykuya verdim. Arada sırada arabacının kırbaç şakırtıları beni uyandırıyordu. Bedbaht Traddles’e Mösyö Creakle’in indirdiği kırbaçların gürültüsünü duyuyorum zannediyordum.

      VIII

      Arabacı Mösyö Barkis sanki birbirimizi görmeyeli beş dakika olmuş gibi gelip geceyi geçirdiğim otelden beni aldı.

      Araba mutat olan ağırlığıyla hareket etti. Ben Mösyö Barkis’i sıhhatli gördüğümü ve siparişini yaptığımı söyledim.

      Sert bir sesle dedi ki:

      “Siparişim belki yapıldı fakat ben cevap almadım.”

      “Mösyö Barkis, bir cevap mı bekliyordunuz?”

      “Mademki çok istiyorum dedim, tabii bir cevap bekliyordum.”

      “Ona bundan bahsettiniz mi?”

      “Hayır, ona hiç söz söylemedim.”

      Çekinerek sordum:

      “Ona benim söylememi ister misiniz Mösyö Barkis?”

      Bana dikkatle bakarak cevap verdi:

      “Ona ‘Barkis bir cevap bekliyor.’ dersiniz! İsmi nedir?”

      “Peggotty.”

      “Vaftiz ismi mi, aile adı mı?”

      “Aile adı… Küçük ismi Clara.”

      “Mümkün mü?”

      Derin derin düşünmeye başladı ve ilave etti:

      “Dersiniz ki: Peggotty, Barkis bir cevap bekliyor. Barkis çok istiyor.”

      Aynı zamanda bana dirsek vurdu; kaburgamı acıttı. Cebinden bir tebeşir parçası çıkardı; arabanın içine yazdı:

      “Clara Peggotty.”

      Ben, artık benim olmayan ve orada geçirdiğim mesut günler kaybolmuş bir hayal olan sevgili eski eve gitmekte olduğumu düşünerek garip bir rahatsızlık hissediyordum.

      Mösyö Barkis çantamı bahçe kapısının önüne bıraktıktan sonra gitti. Ben kapıyı vurmadan avluya girdim, pek küçük çocuk iken kolunda yattığım zaman yaptığı gibi annemin hafif sesle teganni ettiğini işittim. Onu yalnız zannettim. Gürültü etmeden odasına girdim. Oturmuştu. Kucağında küçük bir çocuk vardı. Sevinçle onun yüzüne bakıyor, uyutmaya çalışıyordu.

      Sesimi duyunca bir çığlık kopardı. Bana doğru atıldı, başımı göğsüne çekti. Küçük çocuğun yanına getirdi. Şefkatle “David’im! Sevgili oğlum!” dedi. “Bu senin kardeşin! Sevgili evladım. Sen onu çok seveceksin, kardeşini öp!”

      Henüz annemin kollarının arasında iken Peggotty geldi ve beni buselere gark etti.

      Mösyö ve Miss Murdstone dışarı çıkmışlar, gece geç vakit geleceklerdi. Onun için ümit edilmeyen bir saadete nail oldum, annemle ve soframıza aldığımız Peggotty ile baş başa yemek yedim.

      Beraber bulunduğumuz sırada Peggotty’ye Mösyö Barkis’den bahsetmeyi muvafık buldum. Bir kahkaha kopardı, önlüğüyle yüzünü kapadı.

      Annem de gülerek “Ne yapıyorsunuz? Koca deli!” dedi.

      Peggotty haykırdı:

      “Ne garip adam! Benimle evlenmek istiyor!”

      “Sizin için fena bir kısmet değil Peggotty!”

      “Ne bileyim ben! Fakat ağırlığınca altın olsa istemem. Zaten ne onu ne başkasını…”

      “Bunu kendisine söylemeliydiniz.”

      “Bana hiçbir şey söylemedi. Eğer söylemeye kalkışırsa benden güzel bir tokat yer.”

      Kahkahalarla gülüyordu. Ateş gibi kızarmıştı. Nihayet sükûnet buldu, yemeğini yemeye başladı.

      Annemin pek hoşuna gitmediği hâlde Peggotty ona baktıkça gülümsüyordu. Birdenbire muhabbetli bir sesle dedi ki:

      “Muazzez Peggotty! Evlenmeyeceksiniz, değil mi?”

      “Ben mi madam! Şüphesiz hayır!”

      Annem ilave etti:

      “Acele etmeyeceksiniz ya?”

      Peggotty haykırdı:

      “Hiçbir vakitte!”

      Annem onun elini eline alarak şefkatle ısrar etti:

      “Benimle beraber kalınız, bu belki uzun sürmeyecek. Siz olmazsanız ben ne yaparım?”

      Peggotty bağırdı:

      “Sizi terk etmek mi elmasım! Dünyada bana ne verseler terk etmem, sizin o başçığınıza böyle bir fikri kim koydu? Biliyorum ki bundan pek ziyade memnun olacaklar var. Lakin onların hoşuna gitmeyi istemiyorum. Ben hiçbir işe yaramayacak hâle gelinceye kadar sizinle beraber kalacağım. O zaman aziz David’e rica ederim, beni yanına alır, besler.”

      “Sizi bir kraliçe gibi kabul ederim Peggotty.”

      Müstakbel misafirperverliğime teşekkür etmek için beni kucakladı. Ben pansiyonumdan, arkadaşlarımdan bahsetmeye başladım. Mister Creakle’in zulümlerini hikâye ederken her ikisi de dehşetten titrediler.

      Annem kâh bana kâh Peggotty’ye bakıyordu. Annemin yanına sokuldum. Başımı omzuna dayadım. Güzel saçlarının eskiden olduğu gibi beni okşadığını hissettim. Ya Rabbi! Ne kadar mesuttum.

      Çaydan sonra, uyanmış olan küçük kardeşimi kollarımın arasına aldım ve onu tekrar uyutmaya muvaffak oldum.

      Timsahlar kitabından birkaç sahife daha okudum. Peggotty bu kitabı ben evden ayrıldığım zamandan beri cebinde taşımıştı. Bu sefer çıkardı. Bu tatlı gecenin hatırası aklımdan hiçbir zaman çıkmayacaktır. Saat onu çalınca Mister ve Mistress Murdstone geldiler, bu tatlı gece de nihayet buldu.

      Annem hemen yerinden fırladı. Odama çıkmamı СКАЧАТЬ