Название: David Copperfield
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-50-1
isbn:
Dersler daima şu tarzda geçiyordu: Ben küçük salona gelirim, annem bir yazıhanenin yanında beni bekler. Mösyö Murdstone okur; daha doğrusu okur gibi yapar. Kız kardeşi ipliğe inciler dizer. Kitabımı anneme uzatırım. Lakin öğrendiğim kelimelerin aklımdan bilmem nerelere kaçıp gittiğini dehşet içinde hissederim. Ezberimi okumaya başlar, bir kelime atlarım, Mösyö Murdstone başını kaldırır, bir kelime daha atlarım, Miss Murdstone gözlerini bana diker. Dururum. Kızarırım. Tekrar okumaya başlar, bir düzüne kelime daha atlarım. Nihayet büsbütün dururum. Annem o zaman yavaşça “Oh! David!” der.
Mösyö Murdstone sözünü keser:
“Clara! Metin olunuz. Dersini ya biliyor ya bilmiyor.”
Miss Murdstone’un müthiş sesi akseder:
“Dersini bilmiyor!”
Annem zayıf bir sesle “Zannederim.” der.
“O hâlde gitsin; dersini tekrar ezberlesin.”
“İyi olur muazzez Jane. Haydi David! Bir kere daha tecrübe et.”
İtaat ederim. Lakin birinci defa iyi bildiğim bir yerde yeniden yanılırım. Annem teslimiyet ve metanetle kitabı kapar. İkinci dersim olan öteki kitabı alır. Birinci muvaffakiyetsizliğin hatırası beni sersem etmiştir. Ben ağzımı açmam, ümitsizlikle kaderime razı olurum.
Mösyö Murdstone kalkar. Kitabı başıma atar. Kulağımı çeker ve bana korkunç bir mesele vererek cezamı ağırlaştırır. Meselenin ağırlığı daima Miss Murdstone’un hoşuna gider.
“Ben Glocesten’den beheri17 dört peniye olmak üzere beş bin peynir alırım, kaç para vermekliğim lazım.”
Bu peynir yığını karşısında hiç netice almadan yemek vaktine kadar düşünür kalırım. Yemekte bana ceza olarak bir parça kuru ekmek verilir.
Altı ay olmadan bu terbiye usulü beni hırçın, inatçı ve sinsi etti. Eğer beni kurtaran mesut bir hadise olmasaydı tamamıyla aptal olurdum.
Benim odamın yanında hiç girilmeyen bir odada beni teselli eden küçük bir kitap koleksiyonu vardı. Orada Robinson Crusoe’u, Don Kişot’u ve halk romanlarının bütün kahramanlarını tanıdım. Ben de zihnimde kendimi onların yerine koyuyor; Mösyö Murdstone’la kız kardeşine en menfur rolleri veriyordum.
Bir sabah, dersim için salona girdiğim zaman annemin yüzünde keder alameti gördüm. Mösyö Murdstone’a baktım, ince ve elastiki bir değneğin ucuna bir sicim bağlamakla meşguldü. Bana keskin bir bakışla bakarak havada şaklattı, dedi ki:
“Söylediğim gibi Clara, ben çok kırbaçlandım.”
Miss Murdstone atıldı:
“Şüphe mi var!”
Annem çekinerek cevap verdi:
“Şüphesiz muazzez Jane! Lakin bunun David için bir iyilik olacağını zanneder misiniz?”
Mösyö Murdstone mukabele etti:
“Clara, bunun bir fenalık olacağını zanneder misiniz?”
Kız kardeşi ilave etti:
“İşte bütün mesele burada…”
Annem “Muhakkak muazzez Jane…” dedi ve sustu.
Benden bahsedildiğini anladım ve titremeye başladım.
Mösyö Murdstone, kitabını eline almadan kırbacını şaklattı ve bana “David! Bugün her vakitten daha dikkatli olmak lazım!” dedi.
Bana soğukkanlılık vermek için ne iyi bir usul!.. Satırlar, bütün cümleler ayaklarına kızak takılmış gibi hatırımdan kayıp gidiyordu.
Ezberin başlangıcı zayıf, sonrası fena, sonu berbat oldu, annem ağlamaya başladı. Bunu görünce Miss Murdstone muvafık görmeyen bir bakışla anneme baktı.
Annem güçlükle “Bu akşam iyi değilim muazzez Jane!” diyebildi.
“Doğrusu Jane… David’in ona verdiği üzüntüye Clara, metanetle katlanamıyor. Metanette çok terakki ettiği hâlde ondan daha ziyadesini istemek fazla olur. David, beraber yukarı çıkacağız!”
Beni götürüyordu. Annem bize doğru atıldı. Miss Murdstone onu tutarak bağırdı:
“Deli misiniz Clara!”
Odadan çıkmadan evvel annemin hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüm.
Mösyö Murdstone resmî bir tavırla merdivenlerden çıktı. Şüphesiz göreceğim cezanın bende uyandırdığı dehşeti görmekle memnun oluyordu. Benim odama girer girmez başımı birdenbire kolunun altına sıkıştırdı.
“Bana vurmayınız rica ederim Mösyö Murdstone!” diye bağırıyordum. “Dersimi iyi öğrendim fakat siz orada iken okuyamıyorum.”
“Ya, öyle mi David! Şimdi görürüz!”
Başım bir mengeneye konulmuş gibi sıkılıyordu. O kadar debeleniyordum ki beni ancak bir müddet sonra dövmeye muvaffak oldu. O kadar insafsızca dövüyordu ki elini bütün kuvvetimle ısırdım. Bugün bile onu ne zaman düşünsem dişlerimin gıcırdadığını duyarım.
Beni öldürmek istiyormuş gibi iki kat şiddetle dövüyordu. İkimiz de büyük bir gürültü yaptığımız hâlde merdivende annemle Peggotty’nin ağladıklarını işittim.
Nihayet gitti, kapıyı kapadı, kilitledi. Ben yalnız kaldım. Tahtaların üzerine yatmış, ateşler içinde yanıyordum, aciz içinde hiddetimden deli gibi olmuştum.
Sonra biraz sükûnet buldum. Güçlükle yerimden kalktım. Vücudumun her tarafı ağrıyordu.
Etrafımda hüküm süren elim sessizlik içinde ettiğim hatayı düşünüyor ve kendimi bir cani kadar kabahatli buluyordum. Nedamet içinde geceyi buldum. Yattım ve ihtilaçlı bir uyku uyudum.
Ben kalkmadan evvel Miss Murdstone odaya girdi. Sabah kahvaltısını getiriyordu. Bahçede yarım saat dolaşabileceğimi bana metin bir sesle söyledi.
Mahpusiyetim beş gün sürdü ve bana beş sene gibi geldi. Eğer anneme rast gelebilseydim beni affetmesi için yalvaracaktım. Lakin hapishane gardiyanımdan, yani Miss Murdstone’dan başka kimseyi görmüyordum. Akşam dua zamanı geliyor, beni annemin yanına bırakmıyor, Mösyö Murdstone da annemin yanında dua ediyor ve elinin patiska bir mendille sarılı olduğu gözüme çarpıyordu.
Beşinci günün akşamı, uyumak üzere olduğum bir zamanda anahtar deliğinden ismimin söylendiğini işittim. Tutuna tutuna kapıya gittim ve fısıldadım:
“Peggotty siz misiniz?”
“Evet aziz David. Lakin bir küçük fare gürültüsünden fazla gürültü yaparsanız СКАЧАТЬ
17
Beher: Her bir. (e.n.)