Название: Yunan ve roma mitolojisi
Автор: Otto Seemann
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-605-7605-94-8
isbn:
İnsan hayatında bu denli önemli rol oynamasına rağmen Hermes, Zeus’un hızlı ulağı ve mahir yardımcısı olarak görülür. Epik ozanların onu betimlemekten hoşlandıkları görünüm budur. Babası Zeus’un ya da Olimpos’un diğer sakinlerinin verdiği görevleri yerine getirirken, altın kanatlı ayakkabılarıyla karadaki ve denizdeki rüzgârlardan daha hızlı giderdi. Bu yüzden Zeus tarafından deniz perisi Kalypso’ya Odysseus'u salıvermesini emretmek ve Agamemnon’un cinayetinden dolayı Aigisthos’u uyarmak üzere gönderilir. Bazen zor görevler üstlenir, yüz gözü olan Io’nun muhafızını öldürmek gibi. Bu yüzden Homeros kendisine Argus-katili ismini vermiştir. Şüphesiz bu efsanede yüz gözlü Argus, yıldızlı gökleri temsil eder ve yağmur tanrısı Hermes tarafından katledilmiştir ya da başka bir deyişle gökyüzü kalın bulutlarla görünmez kılınmıştır. Tanrıların ulağı ve elçisi olarak Hermes, antik dönemlerde her türlü zor işte kralların vazgeçilmez yardımcıları olan yeryüzünün tüm elçileri için örnek teşkil eder. Bu nedenle elçi asasını ya da Caduceus’u taşır. Bu, Apollo tarafından verilen asanın aynısıdır ve üç bölümden oluşur. Bunlardan biri saptır, diğer iki bölümüyse çatal gibi dışarı doğru uzanarak birbirine düğümlenmiştir. Bu elçi asası, aslen etrafına yün şeritler sarılarak kaplanmış bir zeytin dalından yapılmış gibi görünmektedir. Sonraki dönemlerde ise çatalımsı iki ucu yılana dönüştürülmüştür. Asa sayesinde Hermes dilediğini derin uykuya daldırabilir ya da uykucuları uyandırabilir. Ancak asayı çoğunlukla ruhlara ölüler diyarına yolculuklarında rehberlik etmek için kullanır. Bu durum, Hermes’in Psikopompos ya da ruhların kılavuzu olarak önemli görevinden bahsetmemizi gerektirir. Her ruh, ölümden sonra gölgeler diyarına olan yolculuğuna tanrının rehberliğinde başlamıştır. Bazı sıra-dışı durumlarda, örneğin ruhlar ölülerin kâhinlerinin huzuruna çağrıldığında, Hermes ölmüşlerin ruhlarına yukarı dünyaya yolculuklarında yeniden kılavuzluk etmek zorunda kalır. Böylece Hermes, uzun zamandır birbirinden ayrı olan iki bölge arasında arabulucu olmuştur.
Rüyalar genelde aşağı dünyadan geldiği için, Hermes doğal olarak rüyaları türeten ilah olarak görülmüştür. Bu sebeple insanlar uyumadan önce kendisinden iyi rüyalar istemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.
Hermes hakkındaki en yüce görüş, kendisinin çocukların yetiştirilmesini yöneten bir tanrı olmasıdır. Üstelik Yunan gençleri için hangi tanrı, aklı ve bedeniyle eşit derecede maharetli olan bu tanrıların habercisinden daha iyi bir örnek olabilirdi ki? O, atletlerin en hızlısı, disk atıcılar ve boksörlerin en beceriklisidir. Apollon gibi entelektüel yaşamın yüce davranışlarından hiçbirini temsil etmese de Yunanlar arasında fazlasıyla değer verilen en üst seviye pratik sağduyuya sahiptir. Güreş okulu ve jimnastik salonu da bu sebeple onun tesisleri olarak görülmüş ve heykelleriyle süslenmiştir. Hatta gençlerin eğitimiyle bağlantısını daha da kalkındırmak adına sonraki dönemlerin ozanları onu dilin, alfabenin ve dilleri çevirme sanatının mucidi kılmıştır. Yunanlar arasında yaygın olan ölü hayvanların dillerini sunma geleneği, açıkça Hermes’i etkili konuşma sanatının efendisi olarak gördüklerini gösterir.
Romalıların Merkür’ü hakkında söylenecek çok fazla şey yoktur. İsminden anlaşılacağı üzere (Latincede satın almak anlamına gelen mercari) Romalılar tarafından yalnızca ticaret tanrısı olarak görülmüştür. Kendisine tapınma, Ceres ile aynı dönemde, büyük kıtlık döneminde Tarquinius’un kovulmasından birkaç yıl sonra başlamış fakat görünüşe göre Pleblerle sınırlı kalmıştır. Tüccarlar birliği onu kendilerinin koruyucu ilahı olarak görmüş ve mayısın ortasında Merkür ile annesi Maia adına kurban sunmuşlardır.
Hermes’in plastik sanatlarda betimlemesi düşünsel gelişimi ile eşit bir ilerleme göstermiştir. Tanrının daha önce bahsettiğimiz antik hermalar üzerine dökülmüş ilk heykelleri onu bir çoban, bazen de tanrıların habercisi ya da elçisi olarak betimlemiştir. Ancak daima güçlü ve sakallıdır. Sonraları daha genç bir görünüme bürünmüş ve gücünün doruğunda, geniş göğüslü, esnek ancak güçlü uzuvları olan, kıvırcık saçlı ve küçük kulakları, ağzı ve gözleriyle sakalsız bir genç halinde tasvir edilmiştir. Tüm bu özellikleriyle mükemmel bir zarafet ve dinçlik birleşimi oluşturuyordu. İncecik yontulmuş dudaklarının etrafındaki içten cömertlik ve düşünceli bir biçimde öne doğru eğildiğinde ortaya çıkan meraklı yüz ifadesini de eklersek tanrının kendine has başlıca özelliklerini elde etmiş oluruz.
Mevcut heykelleri arasında Herkulaneum’da bulunan ve şu anda Napoli Müzesi’nde sergilenen bronzdan gerçek boyutlardaki Dinlenen Hermes muhtemelen en bahsedilmeye değer olandır. Burada tanrıların elçisi olarak görünür ve dinlenmek için bir kayanın üzerine oturmuştur. Kanatlı sandaletleri üzerindeki tek kıyafettir. Aslında gerçek anlamda sandalet değillerdir, ayak bileklerine yakın bir yerden kanatların sıkıca bağlandığı ayaklarını saran kayışlardan ibaretlerdir (19. Şekil).
19. Şekil: Dinlenen Hermes. Napoli’deki Bronz Heykel.
Bir zamanlar Antinous’un olduğu sanılan Vatikan koleksiyonundan olağanüstü mermerden bir heykel, tanrıyı güreşin efendisi olarak resmetmektedir. Ne var ki sol elinde tuttuğu Caduceus modern bir eklentidir. Roma’daki Hermes Ludovisi heykelinde konuşma sanatının efendisi Hermes Logius’un zarif bir tasvirini görüyoruz. Bu heykelde kanatlar ayaklarına yerleştirilmemiştir. Hatta her zaman olduğu gibi doğrudan başına, aslında tam olarak yuvarlak, alçak bir seyahat şapkasının üstüne kondurulmuştur.
British Museum’daki şirin, bronz bir heykelcik ticaret ve alışveriş tanrısını elinde dopdolu bir keseyle tasvir eder. Benzer bir anlayış Roma’daki Capitoline koleksiyonundaki bir heykelde de karşımıza çıkar (20. Şekil). Hermes’in başlıca simgelerinden zaten bahsetmiştik: ayaklarındaki, başındaki ya da şapkasındaki kanatlar, elçi asası, adak kâsesi ve para kesesi.
20. Şekil: Hermes Heykeli. Capitoline Koleksiyonu.
9. Hephaistos (Vulkanus):
Ateş ve demircilik tanrısı Hephaistos, genellikle Zeus ve Hera’nın oğlu olarak kabul edilir. Öyle çirkin ve sakattır ki annesi utancından onu cennetten denize atar. Ancak Okeanidlerden Eurynome ve Thetis, ona acıyıp denizlerin dibindeki bir mağarada dokuz yıl boyunca bakmışlardır. Bunun karşılığında Hephaistos onlara birçok süs yapmış. Annesine alıştırıldıktan sonra Dionysos’un kılavuzluğunda Olimpos’a geri dönmüştür. Neredeyse bunun kadar yaygın olan bir anlatıya göre, ona bu kadar zalimce davranan annesi değil Zeus’tu. Zeus ile Hera arasındaki bir tartışma üzerine Hephaistos annesine yardım etmeye gelmiş ve göklerin tanrısı öfkelenerek onu ayağından tutup Olimpos’tan fırlatmış. Talihsiz Hephaistos bütün bir gün boyunca düşmüş. Sonunda günbatımında, vücudunda kalan azıcık nefesle Limni Adası’na inmiş. Burada adanın sakinleri olan Sintianlar, iyileşene kadar ona bakmışlar. Sonraki yazarlar onun bu düşüş sebebiyle sakat kaldığını dile getirir. Aynı temel fikir, ateşin ilk СКАЧАТЬ