Efendi uyanıyor. Герберт Уэллс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Efendi uyanıyor - Герберт Уэллс страница 10

Название: Efendi uyanıyor

Автор: Герберт Уэллс

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-58-0

isbn:

СКАЧАТЬ düzeltti. Saçlarını kesip güzel bir şekil verdi. Tüm bunları tek bir kelime bile söylemeden yapmıştı. Gerçek bir sanatçı gibi tamamen işine odaklanmıştı. Tıraştan sonra Graham’e bir çift ayakkabı da verdiler.

      Birden bir ses duyuldu. Bu ses, odanın köşesindeki makineden geliyordu. “Acil duyuru. İnsanlar öğrendiler. Tüm işlemler durdurulmuştur. Vakit kaybetmeden derhal buraya gelin.”

      Bu uyarı Howard’ın fazlasıyla endişelenmesine neden oldu. Sağa sola koşturuyordu. Belli ki ne yapacağını bilemiyordu. Küçük kristal topun yanında duran aletin yanına gitti. Bu sırada geçidin oradan sesler gelmeye devam ediyordu. Zaten tüm bunlar olurken dışarıdan gelen bağırışlar hiç azalmamıştı. Howard, Graham’i çekiştirmeye başladı. Tıknaz adama baktı. Adam ne yapmaları gerektiğini söyledi. Sonra birlikte balkona çıktılar.

      V

      Yürüyen Yollar

      Graham, balkonun korkuluklarına doğru ilerledi. Çevreyi incelemeye başladı. Onun ortaya çıkışı kalabalığın hareketlenmesine neden olmuştu. Yükselen çığlıklardan insanların şaşkınlığa kapıldıkları anlaşılabiliyordu.

      İlk dikkatini çeken şey, mimarideki farklılık olmuştu. Üzerinde devasa binalar bulunan bir yol gördü. Yol ileride ikiye ayrılıyordu. Şeffaf bir maddeden yapılmış olan kubbe-çatı her yeri kaplayan bir gölgelik gibi göğe doğru yükseltilmişti. Etrafta bulunan beyaz kürelerin parlaklığı güneş ışınlarını gölgede bırakıyordu. Yayalar asma köprülerin üzerinde ilerleyerek derin kanyonları aşıyorlardı. Gökyüzü ince kablolarla kaplanmıştı. Graham’in hemen önünde büyük bir uçurum uzanıyordu. Yarığın karşı cephesine baktığında burada da çok sayıda yapının bulunduğunu gördü. Kemerler, oluklar, destekler, kuleler, sayısız büyük pencere, karmaşık mimari şekiller… Bunların üzerlerinde Graham’in okuyamadığı garip yazılar vardı. Çatılardan sarkan kablolar uçurumun diğer tarafındaki dairesel olukların içine girerek gözden kayboluyorlardı.

      Graham, mavi giysili bir insan gördü. Yukarıdaki bir beyaz kürenin yanındaki çıkıntıya neredeyse görülemeyecek kadar ince bir iple bağlanmıştı. Birden aşağıya atladı ve yolun bu tarafındaki yuvarlak bir deliğin içerisinde gözden kayboldu. Graham’in yüreği ağzına gelmişti. Balkona çıktığından beri etrafını izliyordu. Karşısında gördüğü şeyler tamamen yabancıydı ona. Şimdiye kadar gördüğü her şeyden farklıydılar. O sırada gözü yola takıldı. Aslına bakılırsa bu gördüğü şey yoldan çok daha fazlasıydı.

      19. yy’da, cadde ve sokaklar insanların en yoğun olduğu yerlerdi. Dar patikaların arasında araçlar birbirlerini itip kakarak ilerlerdi. Buradaki yol ise nereyse yüz metre genişliğindeydi. Çok uzundu. Hiç durmadan devam ediyordu. Bir an için tanık olduğu hareketlilik aklının karışmasına neden oldu. Sonra yavaş yavaş olan biteni anlamaya başladı.

      Yol balkonun altından Graham’in sağına doğru ilerliyordu. Burada sonsuz bir akış vardı sanki. Bu, 19.yy’ın ekspres trenleri kadar hızlıydı. Bu akışı oluşturan nesneler küçük aralıklarla dizilmiş ve adeta sonsuz bir platform oluşturmuşlardı. Üzerlerinde oturma yerleri vardı. Çeşitli noktalardaki küçük kabinler de dikkatini çekti. Ne var ki çok hızlı hareket ettiklerinden Graham bunların içinde ne olduğunu anlayamamıştı.

      Platformlar sağa doğru hareket ediyorlardı. Her biri kendi üstünde yer alan platformdan daha yavaştı. Fakat yavaşlama son derece düşük bir ivmeyle gerçekleşiyordu. Öyle ki, bir kişi herhangi bir platformdan bir alttaki platforma rahatlıkla atlayabilir ve bu şekilde ilerleyerek yarığın dibindeki hareketsiz platforma ulaşabilirdi. En alttaki hareketsiz platformun az ötesinde ise Graham’in soluna doğru ilerleyen bir başka platform dizisi bulunuyordu. Burada muazzam bir kalabalık vardı. Kimileri platformların üzerindeki koltuklarda oturuyor, kimileri ise yayan gidiyordu.

      “Burada durmamalısınız,” diye bağırdı Howard. “Gitmemiz gerekiyor.”

      Graham yanıt vermedi. Duymazlıktan geliyordu. Platformlar büyük bir gürültüyle hareket ediyorlardı. Halk bağırıp çağırıyordu. Kalabalığın içindeki genç kızları ve kadınları fark etti. Dalgalı saçları vardı. Göğüslerini bir şeritle kapatan güzel mavi kıyafetler giymişlerdi. Giysi modellerini gösteren aletteki hâkim tonun, mavi olduğunu anımsadı. Terzi çırağının giysisi de maviydi.

      “Uykucu. Uykucu’ya ne oldu?” bağırışlarının anlamını çözmeye çalıştı. Platformlar kalabalıklaşıyordu. İnsanlar parmaklarıyla onu işaret etmeye başladılar. Balkonun hemen karşısındaki alanda çok sayıda mavi giysili insan vardı. Anlaşılan orada bir arbede yaşanıyordu. İnsanlar platformlardan atılıyor, ite kaka bir yerlere götürülüyorlardı. Hareketliliğin olduğu yerden uzaklaştırılanlar kısa bir süre içerisinde geri dönüyorlardı.

      “Uykucu bu. Gerçekten de o,” diye bağırdı kimileri. Bazıları ise, “Hayır, bu Uykucu değil!” diyerek bu teze karşı çıktılar. Giderek daha fazla insan yüzünü ona döndü. Graham meydanda bir takım geçitler olduğunu fark etti. Bir sürü insan bu geçitlere girip çıkıyordu. Arbede bunlardan birinin girişinde yoğunlaşıyor gibiydi. İnsanlar hareketli platformlardan bu noktaya doğru koşturuyorlardı. Bir platformdan diğerine atlayışları çok ustacaydı. Üstteki platformlarda kümelenmiş insanların ilgileri balkonla bu nokta arasında bölünmüştü. Parlak kırmızı üniformalar içerisindeki yapılı insanlar, oldukça sistemli bir şekilde hareket ediyorlardı. Merdivenlere kimsenin yaklaşmamasını sağlamaya çalışıyorlardı. Üzerlerindeki parlak kırmızı kıyafetleri, karşıtlarının açık mavi giysileri ile bariz bir zıtlık oluşturuyordu. Ortada açık bir çatışma hali vardı.

      Tüm bunlara tanık olduğu sırada, Howard da kulağının dibinde bağırmaya devam ediyordu. Birdenbire Howard yanından uzaklaştı. Artık tek başına kalmıştı.

      “Uykucu,” diye bağıranların seslerinin giderek daha fazla yükseldiğini fark etti. En yakın platformdaki insanlar ayağa kalktılar. Sağındaki platformun boş olduğu gözüne çarptı. Aksi yönden gelen platform ise insan doluydu. Meydanda büyük bir kalabalık toplanıyordu. Rastgele çığlıklar yerini hep bir ağızdan yapılan bir tezahürata bırakmıştı: “Uy-kucu! Uy-ku-cu! Uy-ku-cu!” Kalabalık dalganırken, “Yolları durdurun,” sloganını duydu. Ayrıca Graham’e yabancı gelen bir isimden bahsediyorlardı. “Ostrog” gibi bir şeyden. Yavaş platformlar daha kalabalıktı. Platform bir yöne doğru ilerlerken, üzerindeki insanlar aksi yöne doğru koşuşturuyorlardı. Bu sayede onu daha fazla görebileceklerdi.

      “Yolları durdurun,” diye bağırıyordu insanlar. Yakınındaki hızlı yola ulaşmayı başarabilenler hızla önünden geçip gidiyorlardı. Garip ve anlaşılmaz şeyler söylüyorlardı. Söylenenler arasında sadece tek bir cümleyi anlayabilmişti. “Gerçekten de bu o. Uykucu bu.”

      Graham bir süre hareketsiz kaldı. Artık anlamıştı. Bütün bu olup bitenler kendisi ile ilgiliydi. Bu kadar popüler olmak hoşuna gitmişti. Hafifçe eğilerek selamladı kalabalığı. Sonra onlara el salladı. Bu hareketinin neden olduğu muazzam uğultu Graham’i çok şaşırttı. Merdivenlerdeki kargaşa, kavgaya dönüşmüştü. Nihayet çevredeki balkonların neden böyle kalabalık olduğunu anlamıştı. Yükseklerden boşluğa atlayan insanların amacı, kendisini biraz daha yakından görebilmekti. Arkasındaki geçitten sesler geldi. Gardiyan Howard hâlâ oradaydı. Sertçe kolundan СКАЧАТЬ