Название: Karanlık Yüz
Автор: Хеннинг Манкелль
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Kurt Wallander
isbn: 978-605-71714-7-4
isbn:
“Isırır,” dedi Nyström. “İnsanlara alışık değil, ben ve Hanna dışında tabii.”
Kurt Wallander kendisini terk eden karısını düşündü ve işe hangi noktadan başlaması gerektiğini bulmaya çalıştı. Vahşice bir katliam, diye geçirdi içinden. Ve gerçekten şanssızsak neredeyse bir çifte cinayetle karşı karşıya olabiliriz.
Birden aklına bir fikir geldi. Pencere camını tıklatarak dışardaki Norén’e gelmesini işaret etti.
“Bir dakika lütfen,” diyerek yerinden kalktı.
“Atın yeterince yemi ve suyu vardı. Başka hayvan da yok,” dedi Norén.
“Hastaneye gidecek birini ayarla,” dedi Kurt Wallander. “Belki kadın kendine gelir de bir şeyler söylemek ister. Her şeyi görmüş olmalı.”
Norén başını salladı.
“Kulakları iyi duyan birini yolla,” diye ekledi Kurt Wallander. “Ya da daha da iyisi, dudak okuyabilen biri olsun.”
Mutfağa döndüğünde mantosunu çıkarıp mutfak tezgâhının üzerine koydu.
“Anlatın,” dedi. “Şimdi anlatabilirsiniz, hiçbir şeyi atlamayın. Acele etmeyin.”
İki fincan oldukça hafif kahveden sonra Nyström’ün de karısının da önemli sayılabilecek bir şey bilmediklerini anladı.
Öğrendiği tek şey, saat hakkında birkaç bilgi ve öldürülen çiftin hayat hikâyesiydi. İki soru yanıtlanmamıştı henüz.
“Evlerinde büyük miktarda para saklayıp saklamadıkları hakkında bir bilginiz var mı?” İlk öğrenmek istediği buydu.
“Hayır,” diye yanıtladı Nyström. “Hepsini bankaya yatırmışlardı. Emeklilik maaşlarını da. Ayrıca zengin de değillerdi. Araziyi, hayvanları ve makineleri sattıkları zaman parayı çocuklarına vermişlerdi.”
İkinci soruyu daha sormadan kendisine pek anlamsız göründü. Yine de sordu. O an başka seçeneği de yoktu zaten.
“Hiç düşmanları var mıydı?”
“Düşmanları mı?”
“Birileri, yani bunları yapmış olabilecek biri.”
Bu sorudan bir şey anlamamış gibiydiler.
O da soruyu tekrarladı.
İki yaşlı hiçbir şey anlamamış gibi baktılar.
“Bizim gibilerin düşmanı olmaz,” diye yanıtladı sonunda adam. Wallander ses tonundan, adamın alındığını hissetti. “Arada anlaşamadığımız şeyler olmuştur. Bir tarla yolunun masrafları ya da tarla sınırlarının tam olarak nerede başlayıp bittikleri hakkında. Ancak bu nedenle birbirimizi öldürecek değiliz ya.”
Wallander adamın söylediklerini onaylarmış gibi başını salladı.
“Yakında yine haberleşiriz,” dedi son olarak ve mantosunu alarak doğruldu. “Eğer aklınıza gelen yeni bir şeyler olursa, aramaktan çekinmeyin. Kurt Wallander demeniz yeterli olur.”
“Ya geri gelirlerse?” diye sordu yaşlı kadın.
Kurt Wallander kafasını salladı.
“Öyle bir şey olmayacak,” diye karşılık verdi. “Bunlar mutlaka hırsızdı. Böyleleri bir daha dönmez. Korkmanıza gerek yok.”
Sanki sakinleştirici birkaç söz daha söylemesi gerekiyordu. Ama daha ne diyebilirdi ki? Kapı komşularının bu denli canice katledilişine tanık olmuş insanlara nasıl güven verebilirdi? Bir başka insanın ölümünü beklemekten başka hiçbir şey yapamayan bu insanlara ne diyebilirdi?
“Ya at,” dedi. “Onu kim yemliyor?”
“Bunu biz yaparız,” diye yanıtladı yaşlı adam. “Hallederiz.”
Wallander soğuk sabah aydınlığına çıktı. Rüzgâr artmıştı, arabasına giderken başını eğerek büzüldü. Aslında orada kalmalı ve olay yeri uzmanlarını beklemeliydi. Ancak soğuktan donuyordu ve kötü hissediyordu, bu nedenle zorunlu olmadıkça orada daha fazla kalmak istemiyordu. Ayrıca pencereden Rydberg’in devriye arabasıyla yaklaştığını görmüştü. Bu demekti ki olay yeri, cinayet mahallindeki her parça toprağı kaldırıp incelemeden oradan ayrılmayacaklardı. Birkaç yıl sonra emekliye ayrılacak olan Rydberg, işine sadık bir polisti. Zamanla kılı kırk yaran ve fazlasıyla eli ağır bir görüntüye bürünmüşse de cinayet mahallinin gerekli titizlikle inceleneceğinin garantisi oydu.
Rydberg’in romatizması vardı, bu yüzden baston kullanırdı. Şimdi avludan aksayarak kendisine doğru ilerliyordu.
“Bu gerçekten de pek iç açıcı bir görüntü değil,” diye açıkladı düşüncesini. “İçerisi mezbahaya dönmüş.”
Kurt Wallander, “Bunu söyleyen ilk kişi değilsin,” diye karşılık verdi.
Rydberg ciddi görünüyordu.
“Elimizde herhangi bir ipucu var mı?” Kurt Wallander başını salladı.
“Hiçbir şey yok mu?” Rydberg’in sesinde yalvarırcasına bir ifade seziliyordu.
“Komşular ne bir şey görmüş ne de duymuşlar. Sanırım bunu yapanlar sıradan hırsızlar.”
“Yani bu vahşeti sıradan diye mi tanımlıyorsun?”
Rydberg heyecanlanmıştı. Wallander seçtiği sözcükten pişmanlık duydu.
“Yani benim de demek istediğim, bunu yapanlar kesinlikle canavar. Yerleşim merkezlerinden uzak çiftliklerde yalnız yaşayan yaşlıları hedef alıyorlar.”
“Bunları yapmış olanları mutlaka yakalamalıyız,” dedi Rydberg. “Onlar böyle bir işe yeniden kalkışmadan.”
Kurt Wallander, “Evet,” diye yanıtladı. “Bu yıl başka kimseyi yakalayamayacak da olsak, bunları mutlaka bulmalıyız.”
Arabaya binip oradan ayrıldı. Dar arazi yolunda viraja hızla giren bir arabayla az kalsın çarpışacaktı. Sürücüyü tanıdı. Bu, çok satan günlük gazetelerden birinde çalışan ve Ystad çevresindeki tüm bölgeyi ilgilendiren olaylarda ortaya çıkan bir gazeteciydi.
Wallander, Lenarp’ta birkaç tur attı. Pencerelerden evlerin ışıkları görünüyordu ama insanlar henüz sokaklara çıkmamışlardı.
Bu olayı öğrendiklerinde ne düşünecekler acaba, diye düşündü.
Bitkin ve şaşkındı. Boğazına ip geçirilmiş yaşlı kadının görüntüsü onu rahat СКАЧАТЬ