Karanlık Yüz. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Karanlık Yüz - Хеннинг Манкелль страница 5

Название: Karanlık Yüz

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-605-71714-7-4

isbn:

СКАЧАТЬ söz konusu olamazdı. Rydberg’den sonra Ystad’daki en deneyimli cinayet polisiydi. Oysa henüz kırk iki yaşındaydı.

      Soruşturmanın büyük kısmı rutin iş olacaktı. Olay yeri incelenecek, Lenarp’ta ve hırsızların kaçış yolları sayılabilecek sokaklarda oturan insanlar sorgulanacaktı. Şüpheli bir durumla karşılaşan oldu mu? Olağan dışı bir durumla? Bildik sorular kafasından geçiyordu.

      Ama Kurt Wallander çok iyi biliyordu ki bu geniş düzlüklerdeki saldırıları çözmek çok zordu.

      Ümidini bağladığı tek şey yaşlı kadının hayatta kalabilmesiydi. Kadın her şeyi görmüştü. Bir şeyler bilmek zorundaydı.

      Ama eğer ölürse, işte o zaman bu çifte cinayeti çözmek çok zorlaşacaktı. Huzursuzdu.

      Normalde böylesi bir huzursuzluk onu daha enerjik ve hazır yapardı. Bunlar her türlü polis işinin temel şartları olduğundan, kendisinin iyi bir polis olduğunu düşünürdü. Ancak bu defa kendini bitkin hissediyordu ve hiç de hazır değildi.

      Kendisini zorlayarak arabayı birinci vitese aldı. Araba birkaç metre ilerledi. Fakat sonra tekrar durdurdu. Sanki bu dondurucu kış sabahında neler yaşadığını tam o anda anlamıştı.

      Bu olayda hiç tereddüt edilmeden ve korkunç şekilde yaşlı, savunmasız bir çiftin hedef alınması ona korku veriyordu. Bu bölgede karşılaşılmaması gereken bir olaydı. Pencereden dışarıya baktı. Rüzgâr arabanın kapıları arasından ıslık çalıyordu.

      Artık harekete geçmeliyim, diye düşündü.

      Aynen Rydberg’in dediği gibi. Bunu yapanlar mutlaka yakalanmalı.

      Arabayı doğruca Ystad Hastanesi’ne sürdü. Hastaneye vardığında asansöre binerek yoğun bakım bölümüne çıktı. Koridorda, kapının yanında sandalyeye oturmuş genç polis adayı Martinson’u fark etti.

      Kurt Wallander bu duruma iyice sinirlenmişti. Genç ve deneyimsiz bir polis adayından başka hastaneye gönderebilecekleri kimse yok muydu gerçekten? O da neden dışarda, kapının yanında oturmaktaydı ki? Neden tüm vahşeti yaşamış kadının en sessiz fısıltısını bile yakalayabilmek için yatağının başucunda beklemiyordu?

      “Selam,” dedi Kurt Wallander. “Durum nasıl?”

      “Kadın baygın,” diye yanıtladı Martinson. “Doktorlar pek ümitli görünmüyorlar.”

      “Sen neden dışarda bekliyorsun? Neden odada değilsin?”

      “Durumu değişirse bana haber verecekler.”

      Kurt Wallander, Martinson’un huzursuzlandığını sezdi.

      Yaşlı ve aksi bir öğretmen gibiyim, diye düşündü. Kapıyı dikkatle bir parmak kadar aralayarak göz ucuyla içeri baktı. Ölümün bu bekleme odasında bir dizi makine harıl harıl çalışıyordu. Duvarlarda saydam solucanları andıran hortumlar döşeliydi. İçeri girdiği sırada bir hemşire diyagramı incelemekteydi.

      “Buraya giremezsiniz,” dedi sert bir sesle.

      “Ben polisim,” diye karşılık verdi Wallander alelacele. “Sadece durumunu öğrenmek istemiştim.”

      “Size dışarda beklemeniz gerektiği söylendi,” diye yanıtladı hemşire.

      Wallander bir şey söyleyecekti ki içeriye hızlı adımlarla bir doktor girdi. Doktor şaşılacak kadar genç görünüyordu.

      “Buraya görevliler dışında girilmesi yasaktır,” dedi genç doktor bir yandan Wallander’i incelerken.

      “Hemen gideceğim. Sadece kadının durumunu öğrenmek istiyorum. Adım Wallander ve polisim. Cinayet Masası’ndan,” diye ekledi, bunun pek de etkili olmayacağı endişesiyle. “Bu işten sorumlu kişi ya da kişileri bulabilmek için soruşturma yürütüyorum. Durumu nasıl?”

      “Hâlâ yaşıyor olması bir mucize,” dedi doktor ve başıyla yatağı işaret etti. “Şimdilik ne gibi iç yaralanmalara maruz kaldığını söyleyemeyiz. Öncelikle hayati tehlikeyi atlatması önemli. Ancak gırtlak oldukça zarar görmüş. Sanki biri onu boğmaya çalışmış.”

      “Tam anlamıyla böyle oldu,” diye açıklayan Wallander örtü ve hortumlarla çevrili zayıf yüzü inceledi.

      “Aldığı darbeler öldürücüymüş,” diye belirtti doktor.

      Wallander, “Umarım yaşar,” diye karşılık verdi. “Elimizdeki tek tanık o.”

      “Biz tüm hastalarımızın yaşamasını ümit ederiz,” diye yanıtladı doktor sert bir biçimde ve yeşil çizgilerin sonsuz dalgalar çizdiği ekranı inceledi.

      Doktor bir kez daha henüz kesin bir yorum getiremeyeceğini söyledikten sonra Kurt Wallander odadan çıktı. Ne olacağı belli değildi. Maria Lövgren’in, kendine gelmeden ölmesi pekâlâ mümkündü. Bunu kimse bilemezdi.

      “Dudak okuyabilir misin?” diye sordu Martinson’a.

      “Hayır,” dedi genç polis adayı şaşkın bir ifadeyle.

      “Yazık,” dedi Wallander ve oradan ayrıldı.

      Hastaneden çıkınca doğrudan şehrin doğu çıkışındaki kahverengi emniyet binasına gitti.

      Masasına oturdu, pencereden görünen eski, kırmızı su kulesine baktı.

      Belki de günümüz farklı nitelikte polisler gerektiriyor; ocak ayının erken saatlerinde, İsveç’in güney bölgesinde bir insan mezbahasına girdiğinde gözünü bile kırpmayan polisler gereklidir belki?

      Benim gibi korku ve endişe duymayan polislerden?

      Bu düşünceleri telefonun çalmasıyla bölündü.

      Hastane, diye geçti yıldırım hızıyla aklından.

      Maria Lövgren’in öldüğünü bildirmek için arıyorlar. Acaba ölmeden önce kendine geldi mi? Bir şeyler söyledi mi?

      Çalan telefona baktı.

      Kahretsin, diye düşündü. Kahretsin.

      Duyacağı bu olmasın.

      Ama ahizeyi alırken telefondakinin kızı olduğunu anladı. Öyle şaşırdı ki neredeyse telefonu masadan düşürecekti.

      Kızı, “Baba,” derken, Wallander telefon kulübesinde düşen bozuk paranın sesini duydu.

      “Selam,” diye yanıtladı. “Nereden arıyorsun?”

      Lima’da olmasın bari. Ya da Katmandu. Ya da Kinşasa’da.

      “Ystad’dayım.”

      Buna sevindi. Demek kızını görebilecekti.

      “Aslında seni görmek istemiştim,” dedi kızı. “Ama fikrimi değiştirdim. Şu an gardayım. Yine yola çıkıyorum. СКАЧАТЬ