Название: Kahramanların Görevi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632910752
isbn:
Gördüğü ilk kişinin yanına doğru ilerledi. Yaşlı adamın kan lekeleriyle dolu önlüğünden bir kasap olduğu anlaşılıyordu. O da şehirdeki herkes gibi bir telaş içindeydi.
Thor, “Affedersiniz, efendim” dedi adamı kolundan tutarak.
Kasap, Thor’un eline iğrenerek baktı.
“Ne var çocuk?”
“Kraliyet Lejyonu’nu arıyordum da, acaba nerede çalıştıklarını biliyor musunuz?”
Sinirlenen kasap, “Haritaya benzer bir halim var mı?” dedikten sonra ortadan kayboldu.
Adamın kabalığı Thor’u şaşırtmıştı.
Gördüğü bir sonraki kişiye, masaları çiçeklerle süsleyen bir kadına doğru yaklaştı. Bu kadın bilmese bile masada çalışan diğer kadınlardan biri elbet bilir, diye düşündü.
“Özür dilerim, hanımefendi” dedi. “Kraliyet Lejyonu’unun nerede konuşlandığını biliyor olabilir misiniz?”
Ondan en fazla birkaç yaş büyük olan kadınlar birbirlerine bakıp, kıkırdadılar. Aralarından en büyüğü Thor’a baktı.
“Onları yanlış yerde arıyorsun” dedi. “Burada herkes eğlenceler için hazırlanıyor.”
“Ancak bana Kraliyet Sarayı’nda çalıştıkları söylenmişti” dedi kafası karışan Thor.
Kadınlar gene gülmeye başladı. Ellerini beline koyan en büyükleri kafasını salladı. “Sanki Kraliyet Sarayı’na ilk defa gelmiş gibi konuşuyorsun. Buranın ne kadar büyük olduğunun farkında mısın sen?”
Kadınlar güldükçe suratı kızaran Thor hızla oradan ayrıldı. Alay edilmek hoşuna gitmemişti.
Kraliyet Sarayı’nın etrafını saran onlarca yolu inceledi. Taş duvarların arasından uzanan birçok geçit vardı. Burası kendini küçücük hissetmesine neden oluyordu. Gitmek istediği yeri günlerce arasa dahi bulamayacağını düşünmeye başladı.
Aniden aklına bir fikir geldi. Lejyon’un yerini bir askerden öğrenecekti. Bu askerlere yaklaşma fikri her ne kadar onu biraz ürkütse de, bunu yapmaya mecburdu. En yakınındaki girişlerden bir tanesinde nöbet tutan askerin yanına, onu şehirden atmayacağını umut ederek koştu. Dimdik duran asker, gözlerini ileriye dikmişti.
Tüm cesaretini toplayan Thor, “Kraliyet Lejyonları’nı arıyorum” dedi.
Yerinden kımıldamayan asker Thor’u görmezden geliyordu.
Askerin dikkatini çekmekte kararlı olan Thor daha yüksek bir sesle, “Dedim ki, Kraliyet Lejyonları’nı arıyorum” dedi.
Asker birkaç saniye sonra bakışlarını Thor’un üstüne indirdi. Öfkelenmiş gözüküyordu.
Israrını sürdüren Thor, “Nerede olduğunu söyleyebilir misin?” dedi.
“Senin onlarla ne işin olabilir ki?” diye sordu asker.
“Oldukça önemli bir iş” diyen Thor, askerin onu sıkıştırabilme ihtimalinden korkmuştu.
Bakışlarını tekrar ileriye doğrultan asker, Thor orada değilmiş gibi davranmaya devam etti. Thor’un kalbi kırılmıştı ve askerin ona asla cevap vermeyeceğinden korkmaya başladı.
Thor için sonsuzluk kadar uzun gelen bir sürenin ardından asker sorusunu cevapladı. “Doğu kapısından gir, ardından gidebildiğin kadar kuzeye git. Orada üçüncü kapıdan içeri gir ve sağa döndükten sonra tekrar ilk sağa doğru yönel. Taş kemerlerden ikincisinin altından geçtikten sonra onların kapılarına varacaksın. Ancak şimdiden söyleyeyim ki vaktini boşa harcıyorsun. Çünkü yabancıları eğlendirmek gibi bir görevleri yoktur.”
İşte Thor’un duymak istediği buydu. Bir an daha kaybetmeden askere arkasını dönerek meydana doğru koştu ve askerin verdiği yol tarifini takip etmeye başladı. Adamın dediklerini unutmamak için sürekli kafasında tekrarlıyordu. Gökyüzünde iyice yükselmiş olan güneşe bakıp, geç kalmamak için dua etti.
Kraliyet Sarayı’nın karmaşık yollarında var gücüyle koşarak askerin dediklerine harfiyen uymaya çalışıyordu. Umarım kaybolmamışımdır, diye düşündü. Avluya ulaştığı zaman tüm kapılar karşısına çıkmıştı ve o üçüncü olandan içeri girerek askerin dediği yol ayrımlarını aynen döndü. Dakika başı artan insan sayısı hızla ilerlemesine engel oluyordu. Müzisyenler, palyaçolar, akrobatlar yani kısaca her türden insana omuz attı.
Onsuz başlayacak seçmeleri düşünmek bile istemiyordu. Attığı her adımda etrafına dikkatle bakarak onu yönlendirebilecek bir tabela arıyordu. Bir kemerin altından dönerek, başka bir yola girdiğinde karşısına çıkan yapı aradığı şeyden başkası olamazdı; taştan yapılma, küçük çaplı bir kolezyum. Yapının tam ortasında askerlerin nöbet tuttuğu devasa bir kapı vardı. Yapının içinden gelen haykırma seslerini duyan Thor’un içi kıpır kıpır oldu. Aradığı yeri sonunda bulmuştu.
Soluklanmak için bile durmadan koşmaya devam etti. Kapıya gelen çocuğu gören iki muhafız ileri doğru birer adım atarak mızraklarını girişi engelleyecek şekilde aşağı indirdiler. Üçüncü bir muhafız elini kaldırarak Thor’a yaklaştı.
Asker, “Dur orada” diye emretti.
Nefesi kesilmiş halde olan Thor heyecanını zor da olsa bastırmaya çalışıyordu.
“Anla…mıyor…su…nuz”. Güçlükle nefes alan Thor’un ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu. “İçerde olmalıyım. Geç bile kaldım.”
“Ne için geç kaldın?”
“Seçmeler.”
Çopur suratlı, kısa bir adam olan muhafız, Thor’a küçümseyerek bakan arkadaşlarına döndü. Tekrar Thor’a dönen adamın suratında küçümseyici bir ifade vardı.
“Adaylar saatler önce kraliyete ait araçlarla buraya getirildi. Eğer onlarla gelmediysen burada işin yok demektir.”
“Fakat anlamıyorsunuz. İçeri girm—”
İleriye fırlayan muhafız Thor’un yakasına yapıştı.
“Asıl anlamayan sensin, seni terbiyesiz velet. Ne cüretle buraya gelir de, zorla içeriye girmeye çalışırsın? Seni zincire vurmadan buradan defol.”
Muhafız tarafından itilen Thor az kaldı yere düşüyordu.
Adamın gövdesine vuran elinden çok, içeriye girememenin acısını yaşıyordu. Bu duruma içerlemişti. Bunca yolu kalkıp da bir muhafız tarafından kendini kanıtlama şansının elinden alındığını görmek için gelmemişti. СКАЧАТЬ