Название: Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-36-4
isbn:
“Tamam.” dedi Chunyan ve annesini bulmaya gitti. Sonra ikisi avludan geçerlerken Baoyu pencereden onlara seslendi.
“Sakın Bayan Bao’nın yanında bir şey söylemeyin! Yoksa Yinger azar işitebilir.”
Anne kız onaylayıp, aralarında konuşarak yollarına devam ettiler. Sesleri duyulmayacak kadar uzaklaştıklarında Chunyan annesine çıkıştı.
“Sana defalarca söyledim, anne ama bana inanmadın. Başını gereksiz yere derde soktun.”
“Haydi oradan, sürtük!” dedi annesi, gülerek. “Atasözü ne diyor: ‘Sıkıntı çekmeden öğrenilmez!’ Ben dersimi aldım. Sen de üstüme varma!”
“Keşke yerini bilip kendi işine baksaydın, anne!” dedi Chunyan nazikçe. “Uzun vadede burada çalışmanın bir sürü faydası var. Sadece bir tanesini söyleyeyim. Baoyu, zamanı geldiğinde, büyük hanımefendiden hizmetçilere -sadece kendi dairesindekilere değil, hepimize- özgürlüklerinin verilmesini isteyecekmiş. O zaman bizi kiminle istersen evlendirebilirsin. Nasıl, güzel değil mi?”
“Sahi mi?” Annesinin sevinci şüpheyle karıştı.
“Neden yalan söylesin?”
Bu haberin yol açtığı dinî nidalar, neredeyse Alpinia Parkı’na varana kadar devam etti. Orada Baochai, Daiyu, Xue teyze ve diğerleri yemek yiyorlardı. Chunyan ve annesi, Yinger çay yapmaya gidene kadar beklediler. O çıkınca Chunyan’in annesi de peşinden gidip özür diledi.
“Biraz fevri davrandım, bayan. Hiç söylememem gereken şeyler çıktı ağzımdan. Lütfen bunu bana karşı kullanmayın, bayan. Sizden özür dilemeye geldim.”
Yinger gülerek onları buyur edip çay verecekti ama anne kız yapılacak işleri olduğunu söyleyip izin istediler. Kızıl Neşe Avlusu’na dönerlerken, Ruiguan arkalarından koştu.
“Bir dakika durun!”
Elinde, Fangguan’a vermelerini istediği küçük bir paket vardı. Yüzü için gül kökü tozu olduğunu söyledi.
“Ne kadar dar kafalısın, gerçekten!” diyerek kıkırdadı Chunyan. “Herhâlde ihtiyacı olduğunda seve seve verecekleri kadar çok vardır onlarda. Sen niye zahmete girdin?”
“Onların ne yapacakları beni ilgilendirmez.” dedi Ruiguan. “Bu benim ve ona hediye etmek istiyorum. Lütfen götürün.”
Chunyan almak zorunda kaldı. Kızıl Neşe Avlusu’na döndüklerinde, Jia Huan ve Jia Cong, Baoyu’yü görmeye gelmişlerdi.
“Anne, şimdi ben içeri yalnız gireceğim. Senin gelmene gerek yok.” dedi Chunyan.
Annesi hiç söylenmeden kabul etti. Daha önce olanlar tamamen unutulmuştu ve kadın, kızı içeri girince sakin bir şekilde dışarıda bekledi.
Baoyu Chunyan’i görünce görevin başarıyla tamamlandığını bildireceğini tahmin ederek başını sallayıp anladığını gösterdi. Bunun üzerine artık Chunyan’in bir şey demesine gerek kalmadı ve eşikte bir süre sessizce durduktan sonra, Fangguan’a gözüyle gelmesini işaret ederek dışarı çıktı. Fangguan peşinden gelince ona paketi verip, Ruiguan’ın söylediklerini aktardı.
Misafirlerine söyleyecek bir şeyi olmayan Baoyu, olanları yan gözle takip ediyordu. Fangguan içeri girince, elindekinin ne olduğunu sordu. Kız paketi ona verirken, bahar döküntüsü için gül kökü tozu olduğunu anlattı. Baoyu bakmak için paketi açarken Ruiguan’ın çok ince düşünceli olduğunu söyledi.
Bunu duyan Jia Huan bakmak için boynunu uzattı ve tozun ferah ve tatlı kokusunu alınca, çizmesinden küçük bir kâğıt parçası çıkardı.
“Bize de biraz versene, ağabey!” dedi, kâğıdı uzatarak.
Baoyu verecekti ama Fangguan, Ruiguan’ın hediyesini paylaşmak istemedi.
“Yok, onu almayın.” dedi. “Ben size başka bir yerden bulurum.”
Baoyu kızın gönülsüzlüğünün nedenini tahmin ederek paketi kapattı.
“Al bunu. Hemen gidip getir o zaman.” dedi.
Fangguan paketi alıp, eşyalarını koyduğu emin bir yere kaldırdı. Kendi toz kutusunu almak için makyaj malzemeleri çekmecesini açtı. Ama kutu boştu. Nedenine bir türlü akıl erdiremedi çünkü daha o sabah kutuda biraz toz olduğundan çok emindi. Diğerlerine sorduğunda tabii ki kimse bir şey bilmiyordu.
“Şimdi bunu düşünmenin sırası değil.” dedi Sheyue. “Belli ki kendi tozu biten biri buraya girip almış. Ona başka bir şey ver. Ne olursa olsun, nasılsa farkı anlamaz. Başımızdan savalım da yemeğimizi yiyelim.”
Ona uyan Fangguan bir parça yasemin tozunu kâğıda sarıp Jia Huan’a götürdü. Çocuk ağzı kulaklarında, paketi almak için elini uzatınca, kız onu kibirli bir şekilde sedire fırlattı. Jia Huan eğilip almak zorunda kaldı, ceketinin göğüs kısmına yerleştirdikten sonra Jia Cong ile beraber izin isteyip kalktı.
Jia Zheng geçici bir süre uzaktaydı; Wang Hanım ve diğerleri de evde olmadıklarından, Jia Huan hasta olduğu bahanesiyle birkaç gündür okula gitmiyor; gündüzleri annesinin avlusunda dolaşmaktan hiç çekinmiyordu. Şimdi de keyifli bir şekilde Caixia’yı aramaya gitti. Kız o sırada Odalık Zhao ile sohbet ediyordu.
“Bak, sana güzel bir şey getirdim.” dedi, yanına gidip. Yüzünde gülücüklerle paketi uzattı. “Yüzüne sürmen için. Gül kökü tozunun cilt problemlerine, dışarıdan aldığın gümüş tozundan daha iyi geldiğini söyleyip duruyordun. Şuna bir bak bakalım!”
Caixia paketi açtı, içine bir bakıp kahkahayı patlattı.
“Sana bunu kim verdi?” diye sordu.
Jia Huan nasıl aldığını anlattı.
“Budalanın teki olduğun için seni kandırmışlar!” dedi kız gülerek. “Bu gül kökü değil, yasemin tozu.”
Jia Huan tozu inceledi, gördüğünden daha pembe olduğunu fark etti; çok tatlı bir kokusu vardı ama gül kökünün taze ve temiz kokusundan farklıydı.
“Neyse canım, bu da güzel!” dedi. “Gül kökü ya da yasemin tozu, ne fark eder? Sende kalsın, yüzüne sürersin. Nasıl olsa dışarıdan alacağın şeylerden daha iyidir.”
Caixia uysalca kabul etti. Odalık Zhao oğluna öfkeyle baktı.
“Hiç düşündün mü, gerçekten iyi bir şeyleri olsa sana verirler miydi? Seninle dalga geçmesine değil de senin ondan bir şey istemene şaşırdım! Hemen geri götürüp suratına at. Yapman gereken şey bu! Hazır herkes ya cenazenin peşinden gitmiş ya da hasta yatıyorken, kavga çıkarıp huzur bozmanın tam sırası! Geçmişte bize yaptıklarını ödet onlara! İki ay sonra herkes geri döndüğünde kimse bu meseleyi tekrar açmaz! Açsalar bile iyi bir bahanen СКАЧАТЬ