Safahat. Mehmet Akif Ersoy
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safahat - Mehmet Akif Ersoy страница 48

Название: Safahat

Автор: Mehmet Akif Ersoy

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-909-7

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Ey okuyucu; naklettiğim vaka hiçbir şey değil, diyecek olursan haklısın. Lâkin insaf ederek düşün ki bugün başka yapılacak hikmetli hareket var mı?

      112

      Sa'di diyor ki: Bir maksada varmak istiyorsan tuttuğun yollar; bitmez, tükenmez olsa da yükünü bağla, durmadan yürü, yollarda kalmaktan sakın. Azim ve teşebbüs sahibi bir kimse için uzak ve yakın nedir?

      113

      Himmet sarf edilince hangi zorluk kolaylaşmaz? Hangi dehşetli hâl, insandan çekinip korkmaz?

      114

      İkdam ve sebat sahiplerinin eserlerine bak da ibret al ki cidden erkek olanların dağlar söken azmine dağlar da dayanmaz.

      115

      İşittiğin sesler uyutucu ninni değil, sa'y ve gayret âlemlerinin yer yer kabaran velvelesidir.

      116

      İnsanlar, coşkun bir nehir gibi istikbale akıp gitmektedir. O coşkun nehrin akışındaki âhenge uymadan bir engine düşüp boğulmamak kabil değildir.

      117

      Uyanmazsan maksudun olan menzile varamazsın. Bak ki uyanık olanlardan yollarda bir eser var mı?

      118

      Menzil-i maksut denilen istirahat yeri; istikbaldir. Kervan insan kavimleri, çöl mazi, tembellik de yolun mâniasıdır.

      119

      Durma ki mazi, dehşetli bir dikenliktir. Yürü ki istikbal, korkusuz ve mübarek bir topraktır.

      120

      Evet, birçok meşakkate katlanmak gerektir. Bu doğrudur, serseri bir seyyahı yolların dehşeti korkutur. Lâkin korkuyu bırakmak azim ve teşebbüsü kuvvetlendirmek icabeder.

      121

      Yükünü bağlamış da ileri gitmişsen kurtulursun.

      122

      Madem ki hayat çölüne düşmüşsün, onun son konağına kadar gitmen lâzımdır.

      123

      O çöle düşmemek elinden gelmemiş, ey miskin, bari bu çöller ölmeden mezarın olmasın.

      124

      Yolda durmak ve ilerlememek fikrince intihar etmek değilse gökyüzünden bir meleğin sana döşek indirmesini bekliyorsun demektir.

      125

      Allah (Leyse lil-insani illâ mâ seâ) yani «insan, ancak elde etmeye çalıştığı şeyi bulur» diyorken miskinlikten ne beklediğini anlamıyorum.

      126

      Davran da kervanın arkasından koş. Bir dakikan bile boş geçse mahvolursun, İlerlemiş ve menzil almış olanlar da belki senden yorgun ve senden mecalsizdir. Belki değil, elbette öyledir. Sen ne tahayyül etmiştin?

      127

      Yaratılış temaşahanesi dikkatle gözden geçirilirse bir zerrenin bile çalışmaya yabancı olduğu görülemez.

      128

      Hilkatin gökleri ve yeri, hattâ bütün mevcudat için daimî bir çalışmadan kurtuluş yoktur.

      129

      Yer çalışsın, gökler çalışsın da sen sıkılmazsan otur. Bunlara karşı çalışmamak için bir bahane bulabilir misin? Yaradılmışların çalışması bir şey mi? Yaradan bile boş durmuyor, türlü türlü şuûn ile tecelli ediyor. Sen halktan sıkılmak bilmiyorsan, hey Allah’ın kulu, bari Allah’tan olsun utan da boş durma.

      130

      Ömür, yazda yiyim; kışta giyim derdine harcanıp son buldu.

      131

      Sâil: (Sad ile, savlet'ten) Saldırıcı, saldıran.

      132

      Şeyh Sâdi, doksan senelik ömrüne şu sözlerle nihayet veriyor: Yaşamak için uğraşılmak lâzım gelen dünya, ne acayip bir âlem!

      Sâdi gibi fazilet asrında bu hakîkatleri işitmek, gerçekten korkunç oluyor.

      Hazret, o hikemiyatı, o hüneri ve fikrindeki fevkalbeşer hürriyetiyle yaşamak çareleri denilen kayda bağlanırsa dünyada kimse hürriyetin adını anmasın!

      İnsan yokluğun gizli perdesinden sıyrılıp varlık sahnesinde göründüğünde hayat denilen facia devrini bitirinceye kadar ne öldürücü tehlikeler geçirmeye mahkûm.

      Ölüm ona bir kere hücum eder sanma. Her gün o düşmanla bin ker karşılaşır ve çarpışır.

      Serseri insan, şu tozlu sahaya yani dünyaya ayak basınca ve etrafına binlerce belâ üşüşünce rahat etmenin çarelerini toplamaya meydan mı bulur? Geçinmek ve yaşamak için dünya ile uğraşmaya mecbur olur.

      Yazın çalışırken güneşin ateşi beyninde kaynar, kışın uğraşırken üstüne yağan karlar buz tutar.

      Dehşetle bakan gözlerinin önünde denizler köpürdükçe, coşkun dalgaların uğultusu kafasında öttükçe kıyıdan uzaklaşmak ister, enginlerin daha saldırıcı olduğunu bilmez.

      Dağlar sonu gelmeyen zincirleme sıralanmalarıyla, ormanlar dünyayı tutan iniltileriyle, çöller vahşî hayvanları ve serap dalgalarıyla onu attığı azim ve teşebbüs adımlarında ümitsizliğe düşürür.

      Başının üstündeki semanın heybeti yıldızları, ayağının altındaki arzın acayip nakışları zavallıyı her nefesinde dehşete uğratır ve yok olmak hevesine düşürür!

      Lâkin bu heves, başka bir hevesin mağlûbudur ki o tabiî bulunan yaşamak hırsıdır.

      Hayatın her anı, bir azap derdi olsa da insan bir türlü ölüme razı olmaz. Ömür bin türlü meşakkatle yüklü olsa da beşer yaşamaktan memnundur.

      Dünyada kalabilmesi için ne lazımsa âciz kuvvetlerini onun elde edilmesine sarf eder. Çalışma denilen kılıcı elinden bırakmaz, üstüne saldıran zaruret ve ihtiyaç ile boğuşur.

СКАЧАТЬ