Safahat. Mehmet Akif Ersoy
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safahat - Mehmet Akif Ersoy страница 16

Название: Safahat

Автор: Mehmet Akif Ersoy

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-909-7

isbn:

СКАЧАТЬ type="note">179

      Görüyorsun daha gelmez… Yalınızlık pek güç.

      Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma;

      Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!

      – Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!

      Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.

      İhtiyar terleyedursun gömülüp yorganına…

      Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,

      Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer!

      Sızmışım bir aralık neyse, yorulmuş da meğer.

      Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,

      Önce amma şu fakîr âdemi memnun edeyim.

      Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;

      Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!

      O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:

      Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!

      İnsan

      «Ve tez'umu enneke cirmun sagîrun, ve fike ntave-l’âlem-ul-ekberu» 180

İmam Ali

      Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,

      «Muhakkar bir vücûdum!» dersin ey insan, fakat bilsen…

      Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir:

      Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir:181

      Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî,

      Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i yezdânî182

      Musaggar cirmin ammâ gâye-i sun'-i İlâhîsin;

      Bu haysiyyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!183

      Edîb-i kudretin beytü’l-kasîd-i şi'ri olmuşsun;

      Hakîm-i fıtratın bir anlaşılmaz sırrı olmuşsun.184

      Esîrindir tabîat, dest-i teshîrindedir eşya;

      Senin ahkâmının münkâdıdır, mahkûmudur dünya.185

      Bulutlardan sevâik sayd eder irfân-ı çâlâkin;

      Yerin altında ma'denler bulur nakkâd-ı idrâkin.186

      Denizler bisterindir, dalgalar gehvâre-i nâzın;

      Nedir dağlar, semâ-peymâ senin şehbâl-i pervâzın!187

      Havâ, bir refref-i seyyâl-i hükmündür ki bir demde,

      Olur dem-sâz-ı âvâzın bütün aktâr-ı âlemde.188

      Dayanmaz pîş-i ikdâmında mâni'ler müzâhimler;

      Kaçar, sen rezm-gâh-i azme girdikçe muhâcimler.189

      Karanlıklarda gezsen, şeb-çerâğın fikr-i hikmettir,

      Ki her işrâkı bir sönmez ziya-yı sermediyyettir;190

      Susuz çöllerde kalsan, bedrekan ilhâm-ı sa'yindir,

      Ki her hatvende eyler sâye-küster vâhalar zâhir.191

      Ne zindanlar olur hâil, ne menfâlar, ne makteller…

      Yürürsün sedd-i râhın olsa hattâ âhenîn eller.192

      Yıkar bârû-yi istibdâdı bir âsûde tedbîrin;

      Semâlardan inen te'yidisin gûya ki takdîrin!193

      Teharrîden usanmazsın, teâlîden teâlîye

      Atıldıkça, «Atılsam şimdi, dersin, başka âtîye!»194

      Senin en şanlı eyyâmında, en mes'ûd hâlinde,

      Bir istikbâl-i dûra-dûr vardır hep hayâlinde.195

      O istikbâledir şevkin, odur ma'şûk-i vicdânın,

      O kudsî neşvenin şeydâ-yı bî-ârâmıdır cânın.196

      O şevkin dâim ilcâsıyle seyrin ıztırârîdir;

      Terakkî meyli artık fıtratında rûh-ı sârîdir!197

      Bütün esrâr-ı hilkatten haberdâr olmak istersin,

      Bu gaybistân-ı hîçâ-hîçten kurtulmak istersin!198

      Meâdın, mebdein, hâlin ki üç müthiş muammâdır…

      Durur edvâr-ı müstakbel gibi karşında hep hâzır.199

      Koşarsın bunların sevdâ-yı idrâkiyle durmazsın,

      Hakikatten velev bir şenime duymazsan oturmazsın.200

      Serâir perde-pûş-i zulmet olsun varsın isterse…

      Düşürmez düştüğün yeldâ-yı hirman rûhunu ye'se:201

      Emel, meş'al-keşin, bir reh-nümâ hem-râhın olmuşken,

      Tehâşî eylemezsin sîne-i deycûra girmekten,202

      Gelip bir gün tecellî etse mâhiyyât-ı masnûât,

      Taharrîden geçer, bir dem karâr eyler misin? Heyhât!203

      Tutar mâhiyyet-i Sâni', o en heybetli mâhiyyet

      Olur âteş-zen-i ârâmın, artık durma cevlân et!204

      Tevakkuf yok seninçin, daimî bir seyre tâbi'sin…

      Ne zîrâ hâle râzîsin; ne müstakbelle kâni'sin!205

      Dururken böyle bî-pâyan terakkî-zâr karşında;

      Nasıl dersin ya «Pek mahdûd bir cirmim» tutarsın da.206

      Meleklerden büyük, hem çok büyük tebcîle mazharsin:

      Tekâlîfin emânet-gâhısın bir başka cevhersin!207

      Hayâtın eksik olmazken ağır bir bârı arkandan;

      Ölümler, korkular savlet ederken hepsi bir yandan;

      Şedâid iktihâm etmekte müthiş bir mekânetle,

      Yolundan kalmayıp dâim gidersin… Hem ne sür'atle!208

      Senin bir nüsha-i kübrâ-yı hilkat olduğun elbet,

      Tecellî СКАЧАТЬ



<p>180</p>

Sen küçük bir cisim olduğunu sanırsın ama, en büyük âlem senin içinde gizlidir.

<p>181</p>

Ey insan; sen hâlâ kendini tanımıyorsun da, «ben hakir bir varlıktan ibaretim…» diyorsun. Fakat mahiyetinin meleklerden yüksek bulunduğunu, âlemlerin sende gizlenmiş, cihanların sende dürülüp bükülmüş olduğunu bilsen…

<p>182</p>

Allah’ın feyzi; yerlerden, göklerden taşıp dururken senin kalbin, Cenabı Hakkın münevver bir tecelligâhı olur.

<p>183</p>

Bünyen küçük ama ilâhî sanatın gayesisin. Bu itibarla sonun bulunmaz ve nihâyetin gelmez.

<p>184</p>

Kudret-i ilâhiye edebiyatının en güzel bir beyti, Hakîm-i fıtratın anlaşılmaz bir sırrı olmuşsun.

<p>185</p>

Tabiat senin esirin, bütün eşya senin musahharındır. Dünya ise hükümlerinin münkad ve mahkûmudur.

<p>186</p>

Çevik ve atik irfânın bulutlardan yıldırım avlar. Ayırd edici idrakin yerin altından madenler bulur, çıkarır.

<p>187</p>

Denizler yatağın, dalgalar nazlı beşiğin olmaktadır. Dağların yüksekliği bir şey mi? Senin kanatların gökleri ölçmektedir.

<p>188</p>

Hava, hükmünü bir demde dünyanın her tarafına götürmek için akıp giden bir vasıtandır.

<p>189</p>

Mâni'ler, müzâhimler; ikdamına karşı duramaz. Sen azim ve teşebbüs denilen savaş alanına girdikçe hücum edenler dayanamaz.

<p>190</p>

Karanlıklarda gezsen hikmetli düşüncen öyle bir kandilin olur ki, her parlayışı sermedi bir ziya teşkil eder.

<p>191</p>

Susuz çöllerde dolaşsan kılavuzun sa'yinin ilhamıdır ki her adımında gölgelik vahalar gösterir.

<p>192</p>

Zindanlar, menfalar ve makteller, ilerlemene engel olamaz. Demir eller yolunu tutmak istese bile dinlemezsin, yürür gidersin.

<p>193</p>

Göklerden inen kaderin müeyyidesi imişsin gibi zulüm ve istibdat burçlarını rahatça bir tedbirin yıkıverir.

<p>194</p>

Aramaktan üşenmez, bulmak arzusundan usanmazsın. Yükseklerden daha yükseklere çıktıkça, başka bir istikbale atılsam dersin.

<p>195</p>

En şanlı günlerinde, en mesut hâllerinde bile hayalinde uzak bir gelecek bulunmaktadır.

<p>196</p>

İştiyakın o istikbaldir ki vicdânının maşuku odur. Ruhun o mukaddes neşenin durup dinlenmez bir soydaşıdır.

<p>197</p>

O şevkin sevkiyle yürüyüp gidişin mecburidir. Terakkiye olan meylin, yaradılışında sâri bir ruh hâlindedir.

<p>198</p>

Hilkatin bütün esrarını bilmek, hiçten ibaret olan bu gayb âleminden kurtulmak istersin.

<p>199</p>

Mead, mebde ve halini teşkil eden üç tane muammâ, gelecek devirler gibi karşında durur.

<p>200</p>

Onları halletmek şevkiyle durmaz, koşarsın. Bir şemme olsun hakîkati duymadan oturmazsın.

<p>201</p>

Bütün sırlar isterse zulmet perdeleri arkasında saklansın, düştüğün mahrumiyet gecesi ruhunu ümitsizliğe düşürmez.

<p>202</p>

Emelin, önünde meş'ale çektikçe, bir kılavuz da yoldaşın oldukça karanlıkların içine dalmaktan çekinmezsin.

<p>203</p>

Bütün masnuatın mahiyetleri bir gün sana tecelli ediverse, aramaktan vazgeçer, oturur musun? Hayır…

<p>204</p>

O vakit o masnuatın sâniine sıra gelir. O en heybetli mahiyet sabır ve ârâmını tutuşturup yakar.

<p>205</p>

Hulâsa senin için bir lâhza durup dinlenmek yok. Daimî bir ilerleyişe tâbisin. Çünkü ne hâle razı olursun, ne de istikbale kanaat edersin.

<p>206</p>

Karşında böyle bir terakki mahalli dururken nasıl olur da,

«Ben hakir bir varlıktan ibaretim.» dersin?

<p>207</p>

Meleklerinkinden çok büyük bir tazime mazhar olmuş, Allah’ın tekliflerine emanetgâh ittihaz edilmiş bir cevhersin.

<p>208</p>

Hayatın pek ağır binlerce yükü arkandan eksik olmazken, korkular, ölümler de bir yandan saldırırken müthiş bir temkinle o şiddetli hâllere tahammül eder, yolundan kalmazsın, daima ve süratle gidersin.