Elinde, nevha-i mâtem kadar acıklı sadâ211
Veren, bir eski kamış; koltuğunda bir yedici;
Şu kör dilenci, bakardım, olunca nâle-serâ,212
Durup da merhameten dinleyen gelip gidici,
Önünde boynunu bükmüş zavallı keşkülüne,
Atardı beş para, onluk değilse bâri yine.
Kırık sazıyla ederken zaman zaman feryâd,
Gelirdi gûşuna onlukların tanîniyle213
Birer nevâ-yı beşâret, birer peyâm-ı vedâd;214
Birer sadâ ki: Neyin sîne-çâk enîniyle215
Karışmayıp, yalınız dem tutardı sanki ona!
Bu ses, bu manzara gayet hazîn gelirdi bana.
Muhîti hep mütevâlî leyâl-i dûrâ-dûr…216
Sabâh yok onun âfâk-ı târ-ı ömrü için!217
Yüzünde hande-i ümmîdi andırır bir nûr218
Görülmüyor! O mükedder, elîm çehre bütün
Kesîf bir bulut altında perde-pûş-i melâl…219
Geçen zamanı karanlık, karanlık istikbâl!
Nasıl hakîkat-i yeldâ? Hayatı git ona sor:220
Bulur nazarları dünyâyı perde perde zalâm!
Belâyı görmüyor ammâ bütün belâ görüyor,
Bu kâinat-ı sefâlette eyledikçe devâm.
Arar bulunduğu yeldâ-yı bî-tenâhîde221
Zavallı, bir çıkacak yol sabâh-ı ümmîde!
Görür şedâid-i eyyâma karşı dûşunda,222
Siper vazifesini lîme lîme bir abacık.
Fakat o sütre-i bîtâbı her hurûşunda,223
Açar da dest-i inâdıyle rûzigâr; artık,
Körün sakındığı üryan vücûdu meydâna
Çıkar, göğüs gerer emvâc-ı berf ü bârâna!224
Geçende çarşı içinden çıkınca baktım ki:
Çamurlu taşlara yaslanmış inliyor sâil.225
Hasırdı şiltesi, altında hem de pek eski,
Şadırvan olmasa üstünde yoktu bir hâil:226
Duyulmuyordu uzaktan neyin de şimdi sesi,
Yakından ancak işittim o vâpesin nefesi!227
O kendi kendine üfler mi yoksa inler mi?
Ne dinleyen, ne duyan var… Bakıp geçer herkes.
Mezardan akseden âvâzı kimse dinler mi?
Zavallı, ölmeye bak, nâle-i tezallümü kes228
Fakat durun… Yine keşkülde bir tanîn-i medîd
Duyuldu… Âh ne nâzendedir sürûd-i ümîd229
Şadırvanın, körü altında saklayan, saçağı
Delinmemiş mi? Buluttan coşup gelen yağmur,
O sakbeden uzanıp bir sicim gibi aşağı,230
Zavallı keşkülü baktım yavaşça kamçılıyor,
Duyunca kör, bunu bir cûş-i merhamet sandı,231
Uzandı keşküle, heyhât, işte aldandı:
Morarmış elleri boş çıktı, sâde ıslandı!
Acem Şâhı 232
“Be-merdî ki mülk-i serâser zemîn
Niyerzed ki hûnî çeked ber zemîn.” 233
Gürz-i girân-ı zulmünü ey kanlı nâsiye;
Eyvân-ı zer-cidârına as ziynetin diye !234
Al kanlı bir kefenle donat hayme-gâhını,
Canlarla yak meşâil-i mâtem-penâhını!235
Makberlerin hufeyre-i muzlim-dehanları,
Dendân-ı gayz u kahra şebîh üstühanları
Yâd eylesin mezâlimini tâ ebed senin,
Ey cephesi, kitâbesi bin kanlı medfenin!236
Ey bir hayâle tuhfe kılan bin hakîkati,
Ey âhenîn eliyle kazıp kabr-i milleti,
Nûr-i hayât ufuklarını herc ü merc eden,
Leylin şedîd zulmetini rûha mezc eden!
Envâr-ı mihr-i fikri sen ey hâksâr eden,
Meyyitlerin izâmı gibi târumâr eden!
Ey hâdimi serâçe-i mâtem-feşanların!
Rahş-ı akûr-i zulmüne pâmâl olanların
Gül-gonce-i mezârı mıdır tâc-ı devletin?237
Tutmuşsa da avâlim-i efkârı şöhretin,
Zannetme ki hükûmetinin efseriyledir…
Sa’dî'lerin mezâr-ı çemen-ber-seriyledir.238
Sa’dî'lerin mezârı, evet, bir avuç türâb…
Tahtınsa bir cihan ki senin âsüman-meâb!
Lâkin o kabre bence fedâ taht ü efserin…239
Makber-güzîn olup da sükût eyleyenlerin
Feryâd-ı vâpesînine değmez bu velvelen…240
Mudhik gelir nigâh-ı temâşâma hâilen!241
Bin mülkü, milleti yok eden pençe-i felek,
Bir şahsı şüphesiz ebedî kılmamak gerek.242
Mâzî СКАЧАТЬ
211
Nevha-i mâtem: Mâtem iniltisi.
212
Nâle-serâ: inleyen, feryâd eden.
213
Tanîn: Tın tın öten ses. Tınlama.
214
Neva-yi beşaret: Müjde sesi, Peyam-ı vedâd: Dostluk haberi.
215
Sine-çâk: Sine yırtan; Enin: İnilti.
216
Mütevâlî leyal-i dûra-dûr: Birbirini takibeden davâmlı geceler.
217
Âfâk-ı târ-ı ömr: Ömrün karanlık ufukları.
218
Hande-i ümmid: Ümit gülümsemesi.
219
Perde-puş-i melal: Usanç ile baştan başa örtülü.
220
Hakîkat-i yeldâ: Uzun bir geceye benzeyen hakîkat.
221
Yeldâ-yı bî-tenâhî: Sonsuz, uzun gece.
222
Şedâid-i eyyâm: Günlerin şiddeti.
223
Sütre-i bîtâb: Mukavemetsiz sütresi, örtüsü.
224
Emvâc-ı berf ü bârân: Kar ve yağmur dalgaları.
225
Sâil; Dilenci,
226
Hâil: Engel.
227
Vâpesîn nefes: Son nefes.
228
Nâle-i tezallûm: Tezallûm, şikâyet iniltisi.
229
Nâzende: Nazlı, hoş. Sürûd-i ümid: Ümit sevinci.
230
Sakbe: Delik.
231
Cûş-i merhamet: Merhamet coşkunluğu.
232
Bu manzumeyi Mithat Cemal ile beraber yazmıştık. Bu birinci parça onun, aşağıda gelecek ikinci parça benimdir.
233
Bütün dünya mülkü, bir damla kanın yere dökülmesine değmez.
234
Ey alnı kanlı müstebit; zulmünü temsil eden ağır gürzünü süs olsun diye altın yaldızlı duvarına as!
235
Çadırının kurulduğu yeri al kanlı kefenlerle donat! Matem sığınağı olan meşalelerini can yakmakla parlat!
236
Ey alnının kara yazısı, binlerce kabrin kitabesi olan zalim; mezar çukurlarının karanlık ağızları, kin ve kahır dişlerine benzeyen kemikleri, ebede kadar senin zulümlerini hatırlasın ve hatırlatsın.
237
Ey binlerce hakîkati bir hayale feda eden; ey demir pençeleriyle milletin mezarını kazıp hayat nurunun ufuklarını karmakarışık bir hâle getiren ve gecelerin şiddetli karanlıklarını ruha karıştıran, ey fikir nurlarını topraklara bulayıp ölü kemikleri gibi dağıtan; ey mâtemli âile yuvalarını yıkan! Başındaki devlet tacı, kudurmuş bir at gibi olan zulmünün ayakları altında çiğnenmiş olanların mezarlarında açmış bir gül goncası mıdır?
238
Fikir âlemlerini şöhretin tutmakla beraber o iştiharı hükümetinin taç ve tahtı sayesinde hâsıl olmuş sanma. O şöhret, Sadi gibi İran büyüklerinin, üstünde çimenler bitmiş, mezarları sayesindedir.
239
Evet, Sadi ve emsalinin kabirleri bir avuç topraktan ibaret kalmış, senin tahtın ise senin düşünüşüne göre göklerin bile sığınacağı bir cihandır. Lâkin bence o mübarek mezara senin tahtın ve tacın fedadır.
240
Kabre çekilmek suretiyle şikâyeti kesilmiş olanların son feryadına senin gürültülü, patırtılı saltanatın değmez.
241
Korkunç hükümdarlığın benim temaşa nazarıma karşı güldürücü görünür.
242
Feleğin binlerce devlet ve milleti yok etmiş olan pençesi hiçbir şahsı ebedî bırakmaz.