Название: Seçme Eserler
Автор: Alimcan İbrahimov
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-44-7
isbn:
Babamın yevmiyeli ot biçmeye gittiği zamanlarda Apselem Beylerde görmüştüm. Biz de Almaçuar’ı öyle yapalım dediğimde babam karışmadı, sadece:
– Ah oğlum, bu kadar emeğin karşılığında inşallah daha sonra üzülmezsin, diyerek benim istediğim gibi yaptı.
Arkadaşlarım ise tayımı görünce şaşırıp hayran kaldılar… Ondan sonraki yıllarda herkes tayını benim gibi kırkmaya başladı.
XV
Yaz geçti, güz geçti, kış geçti, ilkbahar geldi.
Almaçuar’ım üç yaşına bastı. Köyde, bu yaşa basan taylara “ilk sabana girdi” diyorlar. Onları artık yavaştan koşmaya başlıyorlar.
Ben ise böyle yapmalarına izin vermedim.
Almaçuar’ın dışında iki tane atımız daha vardı. Siyah üzerinde pul pul beyaz tüyleri olan kısrağımız bu sene kısır kaldı. Bayağı bir semirdi, tek başına beş ata değerdi. O kadar kuvvetli ve sıhhatliydi. Kula aygırımız da ondan aşağı kalmaz. Böyle olunca babam da Almaçuar’ı işe kullanmayı söz konusu bile etmiyordu. Safa dede’nin “Bu tay önceki kardeşlerine benziyor, koşucu olur.” sözlerini de unutmuyor olmalı. Ama “Dikensiz gül olmaz” atasözü doğruymuş. “Darıyı yumuşak toprağa saçarsan ot basıp harap eder” derler ya, babam da Kısıldık Başkurtlarından hiç ekilmemiş bir tarla satın aldı. Demir saban dayanacak gibi değil, bazı yeri taşlı, bazı yeri de çalılıydı. Bu yüzden çoktandır kullanılmayan büyük, ağır sabanı çıkardılar. Onu iki at zor çeker, dört en azından üç tane güçlü kuvvetli at gerekiyor.
Kendi aralarında konuşarak üçüncüsü olarak benim Almaçuar’ı değerlendirmek istemişler. Bunu duyunca az kalsın ağlayacaktım, hemen babama koştum.
– Hayırdır? Birisi bir şeyler mi yaptı, diye sordu babam.
– Hayır, kimsenin bir şey yaptığı yok! Niye benim Almaçuar’ımı sabana koşuyorsunuz, dedim ve dayanamayıp ağlamaya başladım.
Sesime annem de geldi. O, beni Almaçuar’dan kıskanıyor olmalı. Onun hakkında söz ettim mi hemen kızıyor çünkü. Şimdi de babam daha sözünü bitirmeden, annem bana kızdı ve azarlamaya başladı:
– Aman Allah’ım, bir belaya uğradı diye ödüm koptu… Bir tay için insan bu kadar mı bağırır? Sen onu hayatın boyunca hiç işe koşmadan mı yaşamayı düşünüyorsun? Şu deliye bakar mısınız?
Babam zaten bir şey demiyor, hiç kızmıyor da. Sadece beni sakinleştirmek istiyor:
– Aman Zakir, o kadar da ağlama. Bir şey olmaz, biz onu sabanın kolay yerine koşarız… Sen de onu dikkatli olarak takip edersin.
Ben daha çok öfkelendim, daha çok ağlamaya başladım. Yemeğe çağırdılar, gitmedim. Semaver kaynamış dediler, ona da tepki vermedim. Hiç durmadan ağlamaya devam ettim. Böylece, ağlamaktan yorulup bahçedeki tahtaların üzerine yatıp uyuya kalmışım.
Uyanınca, kendimi avluda döşeğin üzerinde buldum.
Güneş batıyor. Dünya bir anda huzur içinde kalmış. Avluda kimse gözükmüyor. Ne saban, ne araba var ortada. Bahçe kapısı da sonuna kadar açık kalmış.
Hemen kalkıp ahıra koştum.
Gidince ne göreyim! Benim Almaçuar’ım dizginlenmiş vaziyette yem kabının etrafında bir o yana bir bu yana geziniyor… Beni özlemiş olmalı, görür görmez kişnemeye başladı.
Dillerimiz konuşmasa da biz birbirimizi çok güzel anlıyorduk. Beni görünce çok sevindi. Onun üzerini, saçlarını, kuyruğunu düzeltip yüzünü okşayınca tayım hiç durmadan “ihi… ihi…” diye yumuşakça kişneyip nazlanmaya başladı.
Yemek oluğunu düzeltip tayımı kuyuya su içmeye götürdüm. Daha sonra eve döndüm.
Babam yarı kızgın yarı neşeli bir şekilde karşıma çıktı:
– Huysuz çocuk seni! Gene sen kazandın! Vildan amcanlar var ya? Onların tarlaları da bizimki ile yan yanaymış, onlarla sıraya koyup ekmeye karar verdik, dedi.
Sevinçten içim içime sığmıyor. Yer, gök, sanki bütün dünya benim sevincimden oynamaya başlıyor.
Bugün annemin peşinden hiç ayrılmadım. Bütün isteklerini yerine getirdim.
“Odun getir” dedi, getirdim. “Kazın yavrularını Üzen Nehri’ne götür” dedi, götürdüm. “Tavuklar yumurtlamıştır, git bak” dedi, hemen kümese koştum.
Babam tarlaya çalışmaya giderken yoğurt hazır değilmiş, ekmek de tam pişmemiş, bu yüzden yanlarına yiyecek almadan yola çıkmışlar. Onlara yemek götürmem gerekiyordu.
– Git, Muhtar’a söyle, çapraz sopaya asıp beraber tarlaya ekmek ile yoğurt götürün, dedi annem.
Sözünü kesmedim, sadece:
– Anne, ben bunu yalnız başıma da yapabilirim, dedim.
– Yapamazsın, yoğurdu döker israf edersin. En iyisi beraber götürün, dedi.
Tarlaya geldiğimizde bizimkilerin yanında, saban süren arkadaşım Apuş da vardı. O beni gülerek karşıladı:
– Aferin sana! Gene sen kazandın, Almaçuar’ı saban işine koşturtmadın! Haydi, Zakir, pes etme, koşucu olacak asilzade tayını bundan sonra da tarla işlerinde hiç harcatma!
Bu sefer ben kazandım, ama…
Ama bu tür kazançların bana çok pahalıya patladığı zamanlar da oldu.
Tartışmaya başladın mı, hemen Almaçuar’ı katıyorlar.
– Fazla konuşma! Fazla konuşursan, Almaçuar’ı alır orman işine koşarız, haberin olsun, diye korkutuyorlardı.
Ben de susuyorum, dilim tutuluyor. Tayımın yerine beni koşsalar daha iyi, yeter ki ona dokunmasınlar.
Atları iyi tanıyan meşhur Safa dede:
– Bu tay kardeşlerine benziyor, koşucu olur, demişti.
Herkes öyle diyor. Ormana dağa tarlaya koşarsam, sabanda kullanırsam o nasıl koşucu olur? Onda hiçbir koşucu hissi kalmaz ki! Ne olursa olsun, zor işlerde kullandırmayacağım, üzerine binip koşmayı öğreteceğim, onu civarın en iyi koşucusu yapacağım!
XVI
Nihayet çoktandır beklediğim СКАЧАТЬ