Bir Pişmanlık Bir Ümit. Beksultan Nurjekeuli
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli страница 7

Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit

Автор: Beksultan Nurjekeuli

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-51-0

isbn:

СКАЧАТЬ hüngür ağlayan insan gibi acıklı bir şekilde kişnedi. Kabi zıplayarak attan indi.

      “Versene atını!” dedi, yanına yaklaşan Mamet’e. O da sessizce inip bindiği aygırı Kabi’ye verdi. Asi at aygırın gücünü hissetmiş olmalı ki dönüp at sürüsüne doğru yöneldi. Kabi tekrar yaklaştı. Eğilip sol eliyle kuyruğundan tutuverdi. Eli hisseden at hızla kurtulmak istedi. Ancak tutan el çok güçlüydü ve ufak ufak yavaşlatarak aygıra doğru çekiyordu. Çifte atmak için kalçasını kaldırmıştı. Kabi hızla çekti ve kuyruğu dizin iç kısmından geçiriverdi. Kafası aşağıda, kuyruğu yukarıda olan asi at donakaldı. Kabi gülümseyerek arkaya baktı.

      “Dizgin getirin!”

      Asi at, bundan sonra sadece gem vururken biraz huysuzluk etti. Onun dışında yenildiğini kabul etmişe benziyordu. Dönmüş gözlerinde sinirden ziyade korku vardı.

      “Taybek, eyerinizi şuna vurun!” dedi, Kabi Taybek’e. “Gününü göstereyim ben bunun!”

      Mamet ile Taybek ikisi birlikte asi atı çabuk eyerledi. Çift kayış bağladılar. Hareket ettiğinde kuyruğu kopacak olan asi at pek direnmedi.

      “Dikkatli ol! “dedi, Mamet kardeşine. “Pek huysuzmuş, böyleleri körden beter olur, önünde uçurum da olsa bakmaz.”

      İki ihtiyar, atı iki tarafından tutarak Kabi’yi bindirdi. At, bilincini kaybetmiş gibi bulunduğu yerde bir süre dönüp durdu ve sonra inat edip yana doğru tırıs gitti. Demir yemlik canını acıtmış olmalıydı, tekrar tekrar ağzını buruşturarak yemliği kıtır kıtır çiğnedi. Ağzını ikiye parçalayacak olan beladan kurtulmak ister gibi kişneyerek ağzını yamulttu ve şaha kalktı. Ayaklarını yere indirdiğinde dengesini kaybedip yokuş aşağı tepe takla yuvarlandı. Kabi de atın biraz ilerisine pat diye düştü. Bakanlar “Eyvah!” deme fırsatı bile bulamadı. At da, Kabi de yerinden hemen kalkamadı. O an herkesi korku sardı. Kabi’nin yanına itile kakıla herkesten önce Mamet geldi. Hemen kafasını kucağına aldı ve “Bissimillah.” diye kardeşinin başının arka tarafı toprağa değen yere üç defa avucuyla vurdu ve üç defa tükürdü. Kabi zar zor gözlerini açtı. Taybek de diz çöküp oturdu ve Kabi’nin başını dizine koydu. Kötü bir şeyin olduğunu anlayan Batjan ile Jamihan da dağ yamacına doğru koştu.

      “Allahım, ne oldu? Savaş kurşunundan sağ salim dönmüştü, eceli asi attan mı gelecekti? Allahım, çoluk çocuğuna bağışla!” dedi. Batjan gelir gelmez kayınbiraderinin elini tutup damarını tuttu. “Şırakay, neresi?” diye sordu, ağladığını göstermemek için gözlerini aceleyle elleriyle silerek.

      İyi olduğunu belirtmek isteyen Kabi zoraki gülümsedi.

      “Marat bıçağını versene!” dedi Taybek, sinirden veya korkudan titreyen sesle. “Eskinin adetlerindendir, tüm kötülükler bu atla gitsin, keseyim onu. En kötü ihtimal kolhoza değerini öderiz.”

      “Aklı başında bir insan böyle eğimli bir yamaçta asi at eğitir mi?” dedi Batjan “hHerşeyin sorumlusu sensin!” der gibi kocasına bakarak. “Kaldırsanıza artık, yığıldığı yerde yatmasın.”

      Gidip kayınbiraderinin bir kolundan tuttu. Mamet’le ikisi eve götürmek istedi. Kabi doru atın yattığı yere bakıp durdu.

      “Bu adam olmaz,” dedi Taybek.

      Böylece eli ayağı titreyerek, boynunu kaldıramadan gözleri yuvalarından fırlamak üzere olan atın boğazına bıçağını sokuverdi. Daha az önce şaha kalkıp kişneyen güçlü atın boğazından kan fışkırıyordu ve çaresiz atın nefesi azalıyordu. Onunla boğuşan Kabi’nin de şimdiki hâli iç açıcı değildi. Çok kısa sürede meydana gelen olaylardan Şegen’in başı döndü ve yaşamın acımasızlığından korktu. Belirsiz bir korku bedenini sardı ve titremeye başladı. Midesi bulanarak kusmak istedi. Dünkü tepedeki hâli aklına geldi. Az daha kendisi de şu doru at gibi düşerek ölecek miydi? Kendisini rahatsız eden düşüncelerden kurtulmak için gözlerini kapattığı an, dik yamaçtan düşüyormuş gibi başı döndü. Ayakları tutmadığından etrafında dayanak aradı ve yere çömeldi.

      “Güzel yavrum benim, çok korkmuş!” dedi, onu fark eden Batjan.

      Çocuğun durumu herkesi korkutmuştu. Başkaları şöyle dursun, hâlâ beli ağrıyan, omuzunu kaldıramayan ve kafası zonklayan Kabi bile rahatsızlığını unutmuştu. Şegen, üşümekten tir tir titriyordu. Ancak ateşi eli yakacak kadar yüksekti. Batjan, torununun kolundan tutup eve getirdi ve kat kat yorganın altına yatırdı. Arada bir ürkerek düşüyormuş gibi etrafında tutunacak şey arıyordu Şegen. Onun bu hâlini gören herkes çok endişelendi. Sorulan sorulara cevap yerine sayıklayarak anlamsız şeyler söylüyordu. Köy birden ne yapacağını şaşırmıştı.

      Jamihan, koşarak gidip doru atın düştüğü yerden üç fiske toprak getirdi ve kayınvalidesine verdi. Batjan toprağı Şegen’in alnına, ensesine ve kürek kemiğine bastırarak başının üzerinden geçirdi ve okuyup üfledi. Ağlamaya veya kucaklamaya cesaret edemeyen Jamihan, sırayla kayınvalidesiyle Şegen’in yüzüne ürkek bakışlarla bakıyordu. Sadece ayağını kapatıyormuş gibi yapıp yorganın dışından okşuyordu.

      “Yavrum çok korkmuş. Biricik oğlundan kalan biricik torununa babaannesi kurban ola!” diye fısıltıyla yalvarıyordu Batjan.

      Mamet daha sakindi.

      “Yaramaz çocuk, amcana mı acıdın yoksa asi ata mı? Demek ki sen de baban gibi yumuşak huylusun.” diyordu, Şegen’in bu davranışından memnun olmadığını sergileyerek. Eşine de kızdı, “Rahat bırakın çocuğu, biraz dinlensin. Uyursa unutur her şeyi.”

      “Senin suçun, çocuğu heveslendirdin. Bunlara at mı kovalattırılır.” Diyen Batjan, kocasını suçlayarak kızmaya başlamıştı. Ancak kocasının çatılan kaşlarını görünce hemen sustu. Şaşkınlıkla, çocuğun yastığını düzeltir gibi yastığı hareket ettirdi. Dikilip duran kocasının kötü bakışlarından “Çocuğun yanından ne zaman ayrılacaksın?” sorusunu okuyunca, dudak hareketleriyle itiraz etti ve yerinden kalktı. Hâlâ güçlü, pembe yanak, tombul yüzlü ihtiyar, üstün gelişine memnuniyetle gülümsedi ve alaycı bir yüz ifadesiyle sessizce dışarı çıktı.

      Şegen, biraz sonra kalktığında kendisinin kapıya bakar vaziyette yattığını fark etti. Omuzu cansızlanşmış, kolları uyuşmuştu. Hareket etmek istedi. Deminki baş dönmesi de, mide bulantısı da geçmiş gibiydi. Kendini hafif ve iyi hissediyordu. Üzerine örtülmüş kalın yorganı yavaşça aşağı itti. Babaannesinin sesi geliyordu. Sesinden kızgın olduğu anlaşılıyordu ancak neler söylediğini anlamak zordu. Jamihan da bir şeylere kızmış gözüküyordu. Şegen’i uyandırmamak için fısıltıyla konuşuyorlardı. “Marat” mı dedi yoksa ona benzer bir ad mı zikretti Jamihan? Şegen, bu sefer kulaklarını daha çok açtı. Ancak dinlemek istedikçe kulakları daha çok çınlamaya başlamıştı. İkisinin fısıltısı anlaşılmayan bir gümbütüye dönüşmüştü. Bir an babaannesi derin bir “Ah!” çekti. Yerinden kalkıp Şegen’in yattığı yöne doğru bakıp söylemiş olmalı ki, “Allahım yardımını esirgeme! Ecelden kurtardın, şimdi de hastalıktan kurtar yalnızımı!” diye yalvaran sesi çok net duyulmuştu.

      Şegen’in kafasında soru işareti oluştu. Yalnızım dediği kendisiydi, hastalık dediği СКАЧАТЬ