Bir Pişmanlık Bir Ümit. Beksultan Nurjekeuli
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli страница 11

Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit

Автор: Beksultan Nurjekeuli

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-51-0

isbn:

СКАЧАТЬ kapının ağzında onları dinliyordu. Şegen önce bir şımarır gibi yaptı ama sonra aniden çığlık atıverdi. Tekrar korktuğunu düşünen Batjan ile Jamihan, ikisi iki tarafından sevip okşayarak yatıştırmaya çalıştırdılar. Ancak çocuk bir türlü sakinleşmiyordu. İnleyişinden ıstırap çektiği belli oluyordu. Vücudunu geriyor, çırpınıyordu. Evdekiler de korkmuş, dışarı çıkmışlardı. Batjan iyice şaşkına dönmüştü.

      “Yavrum ne oldu?” dedi. Neresi olduğunu tahmin ettiği hâlde, “Neren? Neren yavrum?” diye, etrafında dönüp duruyordu.

      “Yapamıyorum!” dedi çocuk ağlayarak.

      “Canım benim, ne kadar eziyet çektin.” dedi, Jamihan da dayanamayıp yüksek sesle. “Ne yapsam? Sana nasıl yardımcı olsam? Anne, doktora götürmezsek idrar torbası patlar ve çocuk ölür.”

      “Yeter!” dedi, her şeyi duyan Mamet kızgın bir sesle. İhtiyarın sert çıkan sesinden bir çözüm düşündüğü anlaşılmıştı. “Marat sen evden ateş getirip burayı aydınlat çocuğum. Şegentay sen erkek değil misin, az bir sabret yavrum. Gündüz yaralandığında bile böyle ağlamamıştın. Şimdi ise hepimizi ayağa kaldırdın esmer yaramaz.”

      Marat evden ateş getirdi ve kurumuş ağaçlarla ateş yakarak etrafı hemen aydınlattı. Şegen’in utanacak hâli kalmamıştı. Gözlerini kapatmış, alt dudağını ısırmış bir hâlde babaannesinin kucağında yarı cansız yatıyordu. Onun bu kadar eziyet çektiğini gören ev halkı iyice panikledi. Canının yanmasından çocuğun yüzü kasılıp çözülüyordu. Ağzı ile burnu, kaşı ile gözü yüzünün hareketine göre değişik şekiller aldıkça çok ıztırap çektiğini anlayan yanındakiler bakmaya tahammül edemiyordu. Yüzünü kaplayan ter, gözyaşıyla karışıyor, çocuk gitgide kötüleşiyordu.

      Dedesi tutup sevdi ve yüzünü ateşe doğru baktırdı. Yaranın bulunduğu yeri eliyle sıvazlarken yaranın ucunu çekiverdi. Çocuk bir çığlık attı ve yarasını tuttu. Kanamıştı ama idrarı çıkabilecek bir delik bulunmuştu. Batjan ile Jamihan da rahat bir nefes alıp sevinçle gözyaşlarını sildiler. Yaradan kanın akmakta olduğunu önce anlamamışlardı. “Yavrum şimdi rahatladı işte!” diyerek, Şegen’in yanına giden Batjan. “Eyvah, kan akıyormuş!” diye bağırıverdi.

      “Bir şey olmaz.” dedi sabırlı ve soğukkanlı bir sesle Mamet, eşine müdahale ederek. “Keçeyi tekrar tutuşturup bastır. Hadi, boşuna panik yapma.”

      Şegen, yarası sarılınca ne yemek yedi, ne de konuştu. Yorgun düşerek uykuya daldı. Büyükler de oflaya puflaya siyah koyunun etinin tadına baktılar. Mamet’in evindeki mum o gece hiç sönmedi.

      Geceki işkence sabah tekrar etti. Sertleşen yara ağzı, idrarını yapmasına izin vermeyip Şegen’e burnu sıkışmış tay misali çığlık attırdı. Gece kullandığı yöntemi uygulamaya bu sefer Mamet cesaret edemedi. Zaten çocuk da bağırarak yanına yaklaştırmadı.

      Şegen’in durumu Atlı köyü gerçekten korkutmuştu. Çözümden daha çok panik hâkimdi. Çocuğun bu hâliyle ata binerek ilçedeki hastaneye gitmesi mümkün değildi. Çağırabilecekleri bir doktor yoktu. Kendilerinin iyileştirebilecekleri hafif bir yara da değildi. Bunların hepsini düşünüp çaresiz kalan Mamet, Taybek’ten derman olacak bir akıl bekledi. O da umut ışığı yakacak bir akıl veremedi.

      “Taybek, Marat’ı Kabi’ye mi göndersek, ne yapsak?” dedi ne yapacağını bilemeyip. “O köyden daha ayrılmamıştır. Kabi, sıhhiye memuru veya hasta bakıcısı gibi bu işten anlayan birini bir an önce bulmazsa çocuğu kaybedebiliriz. Yarasının kabuğunu her gün çekmeye kalkarsak çocukta hiç can kalır mı?”

      “Haklısın. Ben hemen göndereyim,” dedi Taybek, bir çare bulunduğuna sevinerek. Yerinden fırlayarak evine doğru koştu.

      Durumu öğrenen Marat da acele etti. Alelacele üzerini giyip çabucacık atına bindi. Ta yamacı geçene kadar Şegen’in durumunda bir değişiklik olup olmadığını merak ederek arkasına bakıp durdu. Marat gözden kaybolur kaybolmaz, Şegen tekrar çığlık atmaya başladı. Ardından iğne deliği kadar yerden zar zor sızan idrar az da olsa rahatlatmıştı.

      Yanına, Öken adlı sıhhiye memurunu alıp geç de olsa Kabi geldi. Memur hiç beklemeden çocuğa yöneldi. Sızlamasına, yakınmasına hiç aldırmadan yarayı tuttu, eliyle yokladı ve döndürdü. Yara olmayan yerlerini bile eliyle kontrol etti.

      “Tehlikeli bir durum yok.” dedi, sonra emin bir şekilde. “Çabuk iyileşir. Sadece dış tarafı yaralanmış. Teyze ılık su getirir misiniz?” dedi Batjan’a bakıp. “Hemen çocuğum. Ayran yaptığım bir çanak var, işe yarar mı?”

      Öken gülümseyerek kafasıyla “Evet!” işareti yaptı. Batjan, ılık suyu da, temiz kabı da hemen hazır etti. Öken, yarayı permanganatla yıkadı ve iyot tentürü sürdü. İdrarını yapmasını engellemeyecek şekilde yarasını beyaz sargı ile sardı.

      “Nasıl sardığıma bakın. Günde üç defa permanganatla yıkayıp kanayan yerlere iyot tentürü sürün,” dedi Batjan’a ilaçlarını verirken.

      “Allah iyiliğini veresi, yüreğimizi ağzımıza getirdi. Yarası gerçekten dışında mı, yoksa içinde de var mı? Bizi kandırmayın, doğruyu söyleyin.”

      “Teyze kandırmıyorum. Endişelenmeyin, sadece derisi ile eti ezilmiş, çabuk iyileşir.”

      “İnşallah dediğin gibi olur, yavrum. Tek tesellimiz bu çocuktur. İnşallah bir an önce iyileşir. İki üç gündür zavallı çocuğun başına gelmeyen kalmadı.”

      Her şeyin suçlusu oymuş gibi Mamet, Kabi’ye kaşlarını çatarak baktı.

      “Bir koyun hediye et!” dedi Öken’i işaret ederek.

      “Hayır amca olmaz, ayıp olur!” diye sıhhiye memuru hediyeyi kabul etmek istemedi.

      Memurun söyledikleri sinirlerine dokunan sarışın ihtiyar, Öken’in yüzüne kızgınlıkla, azarlamak istercesine baktı. Daha sonra torununu iyileştirdiği aklına gelmiş olmalı ki rengi hemen değişiverdi.

      “Sana ücret karşılığı olarak mı verdiğimi düşündün. Tedavi ettiysen yabancıyı değil, kardeşini tedavi ettin. Onun için hediye mi istersin benden. Bu “İyileşecek.” dediğin müjdeli sözün karşılığıdır.

* * *

      “Evet,” dedi Şegen, kanepeden ah çekerek kalkarken. Odasının içinde ileri geri biraz dolaştıktan sonra iki avucuyla yüzünü ovuştururken kitap raflarının yanında bir süre durdu. “Çocukluğumda bile başımdan büyüklü küçüklü, ilginç olan veya olmayan birçok olay geçti. Ancak okuyanlar o olaylardan ne anlayacak? Birinin başından geçenler başkasını ne ilgilendirir? Belki kimileri ‘Zavallı çocuk!’ diye bana acır, kimileri ise geleceğim için endişe duyar. Yani ben kitabı milleti endişelendirmek için mi yazacağım? Böyle bir durumda tenkitçilerin tenkidine uğramaktan başka bir kazancımın olmayacaktır.

      Eyvah, aslında ben Bübiş hakkında yazmayacak mıydım? Babaannemle dedemi anlatıp konudan uzaklaşmışım. İnsanın kendi düşündüğü şeyleri kendisinin kontrol altında tutamaması ne ilginç! Ancak dedemleri anlatmazsam çocukluk dönemim hiç çocukluk olur СКАЧАТЬ